Ölümcül bir virüsle yaşamayı öğrenmek ve onun varlığını kabul ederek yaşamak, hem ilginç, hem acı verici, hem de öldürücüdür.

            Büyük ülkelerin koronavirüsten günlük ölüm sayısı, ülkeler bazında, herhalde 250 ile 300 civarındadır.  Türkiye’deki vaka sayılarında azalma oldu gibi görünüyor ama, bir taraftan düzelip, bir taraftan da tırmanışa geçiyor şu mendebur virüs.  Türkiye Sağlık bakanlığının ortaya koyduğu koronavirüs haritasında iyileşme sinyalleri veriliyor ama virüs hala ortalarda can almaya devam ediyor.

            Bana bu yazıyı yazdıran gerçek, özellikle Türkiye’de pandemiden ölen kişi sayısının günlük ortalama 250 ile 300 civarında olduğudur.

            Yani bir ölüm makinası gibi, insanlar hayatlarını kurtarmak için türlü sağlık kuruluşlarına baş vuruyorlar, aşı oluyorlar veya olmuyorlar, ama neticede günlük ölüm sayısı, yukarıda verdiğim rakamlarda seyrediyor.

            Galiba ölüm de bizim bir parçamız oldu.  İnsanlar bu kadar yüksek ölümleri kabul ederek yaşamaya alıştı gibi...

            Günlük vaka sayılarına baktığımda, mutlaka Türkiye’deki ölüm sayısının hala aynı yükseklikte seyrettiğini görünce üzülüyor ve kendime şu soruyu soruyorum:

            “Her gün ölen bu kadar insanı nereye gömerler Allah aşkına?”

            Tabii ki ölümler ve bölgeler konuşulmaya başladığında, her ölen kişinin doğduğu topraklara gömülmesi söz konusu.  O bağlamda bu soruyu sormam abes gibi görünse de, bunun insan hayatı olduğunu ve bu kadar canın gittiğini söylemek ve yazmak yanlış olmaz herhalde.

            Hani derler ya...

            “Dağlar taşlar kan ve cesetle doldu” diye.

            Sanki Kurtuluş Savaşında savaş meydanlarındaki cesetler geliyor insanın aklına.

            Bu durum da öyle birşey...

            Hatırlıyorum Türkiye’nin çeşitli yörelerinde meydana gelen geçmiş depremleri.  O depremlerde yüzlerce insan ölünce, ulusal yas ilan edilirdi.  Mesela Yalova Depremi, Erzincan, Varta, Van ve daha nice depremlerde pek çok insan hayatı gitmiştir.

            O depremler oldu ve yaşandı.  Hala zaman zaman oluyor da.  Depremlerde giden canların matemi tutulurken, pandemiden ölen günlük insan sayısının ortalama 250 ile 300 arasında olduğunu neden düşünmeyiz.

            Ne kadar zor ve çelişkili bir durum...

            Çelişkili olan rakamlarla beraber koronavirüsten ölenlerin durumudur önemli olan.  Koronavirüs ölümleri deprem ölümlerine benzemez.

            Uzakdoğudaki tsunami olayları da insanlık için zor bir durumdu. O dev dalgaların köyleri, kentleri ve kasabaları yutması ve binlerce insanın ölümü ne kadar acıydı.  Tsunami de geldi geçti ve ölenler öldü, sağ kalanlar yaşadı ve yaşamaya devam etti.

            İnsan hayatının sonlanmasında her birey, mutlaka öldüğü zaman mezarının belli olmasını ister.  Kent mezarlığı mı, kasaba veya köy mezarlığı mı?  Evet o mezarlıklar. Orada, o toprağın altına giren insanların isimleri mezar taşlarına yazılır.  Bazı insanların mezarı da olmaz.  Okyanus’a düşen bir uçakta ölenleri cesetleri ise hiç bulunmaz.

            Birçok ülkedeki ideolojik çatışmalarda hayatını kaybeden veya ard düşünceyle ölü bedenleri ortadan kaldırılan, isimlerini de kayıplar listesine alan ülkeler yok değildir.

            Mesela Kıbrıs’taki Rum acımasızlıklarından sokaklardan toplanıp tek tek veya toplu halde öldürülen kardeşlerimizin mezarları bulunamadı.  Elli yıl sonra kemik yığını olarak bize geri dönen bu insanların her birinin hikayesi, ayrı bir roman olur.

            İdeolojik kavga ve zıtlıklarda da insanlar ölebiliyor ve hayatlar bitiyor.  Ama pandemiden ölenler, günlük rakamlara vurulduğunda ve ciddi ciddi düşünüldüğünde şu soru geliyor akla.

            “Pandemi insan hayatından ne zaman çıkacak?”

            Bilim adamları bu virüsün birkaç yıl daha insan hayatında olacağını söyler.

            Tabii ki bu varsayımlar, aşılanan insan hayatı ile bağlantılıdır.  O nedenle değil mi ki bilim adamları, sağlıkçılar ve tüm doktor ve profesörler yırtınırlar “Aşılanınız” diye.

            Aşının hayat kurtardığı bir gerçek.  Pandemiden ölenlerin çoğunun aşısız oldukları açıklanıyor ayrıca.

            Yine o rakamlarla konuşacak olursak, günlük 250 kişinin ölümünü aylar itibariyle verecek olursak, Türkiye’de ortalama 7.500 kişinin vefat ettini anlarız.  Yani ölüm makinası gibi.

            Madem bu virüsle yaşamak zorundayız, aşılanmayı ve korunmayı da bilmek zorundayız.  O nedenle rakamsal ve günlük acı olaylar bağlamında bir değerlendirme yapmak istedim bugünkü köşe yazımda.