DAÜ’de ders verirken, son sınıfa gelmiş edebiyat öğrencilerinin bile, “gökten zembille inmişçesine,” toplumsal bellek bağlamında hemen hemen hiçbir şey bilmediklerini görmüştüm. Hatta bir öğrencimin, artı puan özendirmemle okuduğu bir kitaptan sonra söyledikleri çarpıcı idi: “Buralarda savaş olmuş hocam, çok insanlar ölmüş, göçler yaşanmış, acılar çekilmiş.” Oysa bu delikanlının ailesi güneyden göçmüş, ailesinde kayıplar varmış. 
Ne yaman bir çelişki değil mi?
İşin bir başka yönü de var: 
İnsanın insanî zaafları olması çok doğal! Gücünü, yetkisini ya da görevini kötüye kullanarak “kötü” iş yapanlar; “iyi” değil “kötü” yönleriyle, bilinçli ya da bilinçsizce, küçük ya da büyük, basit ya da ciddi yanlış icraat ve hatalar yapanlar her zaman, yerel yönetimden devlete, sivil toplum kuruluşundan sendikaya her makam ve örgütte oldu. TMT’de de oldu elbet! Ama yaşanan kötü örnekleri genelleştirip TMT’nin kurumsallaşmış yüzü gibi göstermek; yurtseverlik ve ulusçuluk duygusu ve inancıyla çalışan, çarpışan, inanılması güç sorunlarla boğuşan; yurdu, ulusu, insanı için ölümü göze alarak inançla, özveriyle, azimle, istençle “aş, iş, eş” gereksinmelerine aldırmadan “kelle koltukta” çalışan/çarpışan nice yiğit direnişçiyi aşağılamak anlamına gelir. Üstelik işin özünde, Kıbrıs Türkü’nün, özellikle 1963 – 1974 arasında, çok uygunsuz koşullarda, inanılması zor destansı bir direnişi var ve bu destansı direniş gereği gibi, boyutuyla orantılı olarak yazılmadı; edebiyata yansımadı. 
Ben zaten anılarımı yazmaya çoktan karar vermiştim ama bunları gördükten sonra bunu görev olarak da kabul ettim. Çok önemli dönemeçlerin de içinde olduğu yirmi yıllık aktif politik yaşamım; bu ülkenin kültür yaşamında, edebiyatında emeğim ve katkım var. Son 50 yıllık yakın tarihimizde, sürecin önemli aşamalarının içinde yer almış birisiyim. Bütün bunları yazmayı, halkıma karşı bir yükümlülük olarak da değerlendiriyorum. Bunu, her kitabın, özellikle de her anı/yaşamöyküsü kitabının, toplumsal belleğe yapılan bir katkı olduğunu düşündüğümden ve üstelik bunu yapmanın gerekliği olduğuna inandığımdan yapıyorum.
Ayrıca kalemim güçlü! Yazmayı seviyorum. Demek ki, yaşadıklarımı halkımla paylaşmak yükümlülüğüm de var.

ANILARIMI YAZMA SÜRECİ
 Yıllarca, 1970 yılında (70 yaşımda) anılarımı yazmaya başlamayı ve birkaç yıl içinde bitirmeyi tasarladım. Yazmaya başladım da ama 1970 sonrası, benim için ailede ölüm ve ben dahil, hastalıklar başta olmak üzere ciddi problemler yaşadığım bir dönem oldu. Arada, yaklaşık bir buçuk yılımı alan seyahatname yazımı gibi hesapta olmayan durumlar da yaşadım. Bu bakımdan 1970’de başladığım işi tamamlayamadım ama sonuçlandırma süreci başladı. 
Anılarım beş ciltlik bir dizi olacak: Çocukluk ve ilkgençlik anıları (1940 – 21 Aralık 1963); Direniş ve mücahitlik anıları (1 Nisan 1955 – 1968 Baharı); Politika anıları I (1968 – 1983); Politika anıları I (1983 – 1993); Kültür, edebiyat, sanat anıları (1993 _ -)
Mutluyum ki artık anılarım yayım aşamasına geldi ve direniş ve ilk olarak mücahitlik cildi gün ışığına çıktı. Önümüzdeki haftalarda çocukluk ve ilk gençlik cildi de çıkmış olacak. Üzerinde çalıştığım iki ciltlik politika anılarım büyük oranda yazıldı. Bu yıl basıma hazır duruma gelir diye düşünüyorum. Bir tek kültür, edebiyat, sanat anılarıma henüz el atmadım ama diğerleri bitince o kolay olur.

DİRENİŞ VE MÜCAHİTLİK ANILARIM
1 Nisan 1955’de EOKA’nın silahlı terör eylemlerine başlamasından 15 Kasım 1967’deki Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro Direnişi sonrasındaki 1968 Baharı’na kadar olan dönemi kapsayan direniş ve mücahitlik anılarım, Türkiye İş Bankası Kültür yayınlarında çıktı. ZİRKÖY’DEN MERMERTEPE’YE adıyla yayınlanan 696 sayfalık kitabın alt başlığı “Kıbrıs’ta Direniş ve Mücahitlik Yılları!” 
“Zirköy” Ankara yakınlarında TMT mensubu olarak eğitim aldığım yer; “Mermertepe” Güney Kıbrıs’ta Geçitkale/Köfünye ile Boğaziçi/Aytotro arasında bir dağdır. Zirköy simgesel olarak TMT’nin yeraltı dönemini, Mermertepe Geçitkale - Boğaziçi Direnişi’ni anlatıyor. Kitapta, kapsadığı döneme ait resim, harita, kroki, cetvel ve orijinal belgelere de yer verdim.
Anılarımın bu cildindeki en önemli olay, Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren, 15 Kasım 1967’de Geçitkale - Boğaziçi’ne yapılan saldırıdır. Bu konuda çok yazılmış, konuyla ilgili üç kitabın yazarı, şu ya da bu biçimde olayın içinde yer almıştır. 
Bu yazarlardan biri zamanın TC Büyükelçisi Ercüment Yavuzalp, 1967 yılının başından 1970 yılı sonuna kadar TC Lefkoşa Büyükelçisi olarak görev yaptı. Görev süresi, öncesi ve sonrasıyla 15 Kasım 1967 krizine denk düşer. Anılarını içeren Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik,* genel olarak Kıbrıs’ın 1967-1970 dönemi, özellikle de Geçitkale-Boğaziçi için kaynaktır. Buna karşın, çok ciddi yanılsamaları ve yanılgıları bulunuyor. 
1956-1959 yıllarında EOKA’ya karşı savaşan Michael Harbottle, BM Barış Gücü’nde görev yapmış, Geçitkale/Köfünye - Boğaziçi/Aytotro olayını da içine alan dönemde, bu gücün komutan vekilliğini de üstlenen bir İngiliz generalidir. Kitabının adı The Impartial Soldier [Tarafsız Asker]’dir.**  Kitabın adı “tarafsız” ifadesi içerir ama hiç de tarafsız değil! 
 Spiros Papageorgiou, 15 Kasım 1967’de, Grivas komutasında Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro’ya saldıran Rum-Yunan silahlı güçlerinde görev yaptı. Ebihirisi Kophinou Bos Diohtide Abo Tin Kipro İ Elliniki Merarhia [Geçitkale Harekâtı-Yunan Tümeni Kıbrıs’tan Nasıl Kovuldu]*** kitabını yazdı. Tabii ki yansız değil, olması da beklenemez.
Açıkça anlaşılacağı gibi, her üç yazar doğrudan olayla bağlantılıdır ve üçünde de ciddi hatalar ya da sapmalar olmasına karşın, ilginç biçimde bazı konularda anlattıkları çakışmaktadır. Benim anılarımda, perde arkasındaki değil ama “alan/saha”daki Geçitkale/Köfünye - Boğaziçi/Aytotro olayının gerçek öyküsü vardır. 
Şunu özellikle belirtmeliyim ki, bu kitabı yazarken, anılarımla tanıklıklarımda geçen olaylarla anlatımlarda, benden başka kim ya da kimler ilgiliyse onlarla birebir konuşup belleğimdekileri teyit ettim. Bu bağlamda görüşüp konuştuğum onlarca silah arkadaşım var. Ne yazık ki görüşmemin bu anlamda katkı sağlayacağı bazı arkadaşlarım bu dünyadan göçtüğü için buna olanak bulamadım.

ÖZDENETİM YA DA SANSÜR UYGULAMADAN HER ŞEYİ YAZDIM
Anılarımı yazmam söz konusu olunca, bunu bir biçimde öğrenen birçok kişinin “her şeyi yazacak mısın” sorusuyla karşılaştım. Açıklıkla ve içtenlikle belirteyim ki yaşadıklarımı, tanıklıklarımı, bildiklerimi yazmaktan çekinmedim. İyisiyle kötüsüyle yaşadığım ya da tanıklık ettiğim ne varsa kâğıda döktüm. Hatalarımı yazmaktan, özeleştiri yapmaktan çekinmedim. Kendime bir şey saklamadım, özdenetim ya da sansür uygulamadım. Zaman zaman eleştirel bir dil de kullandım. 
Hiçbir grup, kurum, hareket, düşünce, ideoloji, eğilim ya da tüzel ve özel kişiyi hedef almadım. Ne de birilerini destekleme ya da yüceltme düşüncem oldu. Bir şey saklamadan, kendime özdenetim ya da sansür uygulamadan iyisiyle kötüsüyle yaşadığım ya da tanıklık ettiğim her şeyi yazdım.

15 KASIM 1967 GEÇİTKALE/KÖFÜNYE-BOĞAZİÇİ/AYTOTRO OLAYININ SONUÇLARI
Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro savaşı/saldırısı/direnişi/olayı, sonuçları bakımından Kıbrıs Türk ve Rum halkları; bir bütün olarak Kıbrıs adası; Türkiye ile Yunanistan ve hatta Dünya tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Nitekim Papageorgiou olayı “Elenizmin Waterlosu;” Klerides “milli felaket” ya da “Geçitkale/Köfünye Felaketi” olarak niteler. 
Yani, olayın yansımaları büyük ve belirleyici oldu. Birçok artçı gelişme yaşandı. Kıbrıs Sorunu’nun ve tarihin seyri değişti. Bu bağlamda Makarios, 15 Kasım 1967’den sonra Kıbrıs Türkleri’ni silahla susturamayacağını anlayarak Enosis’e ulaşma politikasında taktik değişiklik yaptı ve Enosis hedefi için zamana oynamaya başladı. Bu bağlamda 20 Temmuz 1974’e kadar Türkler’e yönelik saldırılar durdu, ambargo gevşetildi, utanç barikatları kaldırılarak Kıbrıs Türkleri’nin dolaşım özgürlüğüne konulan sınırlamalar kaldırıldı.
Makarios’un uygulamaya koyduğu zamana oynama politikası, bir an önce Enosis’i gerçekleştirerek itibar kazanmak isteyen Yunan Albaylar Cuntası ile gerilim yaşanmasına; bunun sonucunda ona karşı suikast girişimlerinde bulunulmasına ve 15 Temmuz 1974 darbesinin yapılmasına neden oldu; bu darbenin devamında ise Türk Silahlı Kuvvetleri 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a çıktı. 
20 Temmuz 1974’te başlatılan Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Halkı’nı bir coğrafyada birleştirdi ve devletleşme süreci yeni bir ivme kazanırken en kısa süreli, hızlı ve sonuç verici etki Yunanistan’da görüldü. Kıbrıs’ta zafer elde ederek itibar kazanmak ve durumunu sağlama almak isteyen Yunan Cuntası, bu olaydan sonra varlığını sürdüremedi ve Yunanistan yeniden demokrasiye döndü.
Ve tabii ki, son aşamasında İsviçre’de çöken müzakere süreci de 15 Kasım 1967 Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro savaşı/saldırısı/direnişi/olayı sonucunda başladı.   
Yani açıkça 20 Temmuz 1974 Harekâtı, 15 Temmuz 1974 Darbesi’nin; 15 Temmuz 1974 Darbesi, 15 Kasım 1967 Saldırısı’nın sonucudur.

SON OLARAK
Mücahitlik ve direniş anılarımı, kitapta adı geçsin ya da geçmesin, o çok zor direniş ve mücahitlik yıllarında birlikte savaşım verdiğim ya da bu savaşıma katkısı olan herkese, tüm adsız kahramanlara ve (elbette) şehitlere ithaf ettim.
Bir dönemin yansıtılması bakımından önemli olan anılarımın Türkiye’de de ilgi ile karşılandığını görmek beni mutlu ediyor, çünkü maalesef ve maatteessüf orada hâlâ daha Kıbrıs’ı anlamayan, anlamamakta ısrar edenler var. Halktan söz etmiyorum burada, aydınlardan, akademisyenlerden, yazarlardan, siyasetçilerden söz ediyorum.
Kıbrıs’tan da olumlu geri dönüşler alıyorum. Özellikle süreci birlikte yaşadığım arkadaşlardan “her şeyi tam ve gerçeğine uygun olarak yazdığım” yönündeki geri dönüşlerden mutlu olmamak mümkün değil!
Konu ile ilgilenenlere anılarımı okumalarını öneririm. 
Notlar:
* Ercüment Yavuzalp, Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik; [1. baskı, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1993]
**Michael Harbottle, The Impartial Soldier [Tarafsız Asker] [Londra-New York-Toronto: Oxford University Press, 1970]
***Spiros Papageorgiou, Ebihirisi Kophinou Bos Diohtide Abo Tin Kipro İ Elliniki Merarhia [Geçitkale Harekâtı-Yunan Tümeni Kıbrıs’tan Nasıl Kovuldu] [K. Ebifaniu Yayını, tarih yok (Önsöz’ün altında 1987 tarihi yazılıdır).