Türkiye’li vatandaşların oluşturduğu Yeniden Doğuş Partisi (YDP) 2’ncü olağan kurultayı nihayet yapıldı ve nokta kondu.  Delegeler: “Erhan Arıklı” derken, öte taraftan başkanlığa aday olan Lefkoşa Milletvekili Bertan Zaroğlu yarışı kaybetti.

            Bütün seçimler hep böyle olur.  Birisi kaybeder diğeri kazanır.

            YDP’nin geldiği ve yürüyeceği yolu şöyle bir kafamdan geçirdim.  Henüz çiçeği burnundaki YDP  üçüncü olağan kurultayında tam iki başkan adayının yarışı ile karşılaşırken şu soru geliyor akla:

            “Yeniden Doğuş Partisi henüz emeklemeye başlarken, politikaya ısınırken parti genel başkanlığına neden iki adayla karşılaştı?”

            Bir parti başkanının karşısına bir başka aday çıkarsa ve delegelerin oyların bir pasta gibi bölünürse, “Daha sizin etiniz ne, budunuz ne ki, üçüncü olağan kurultayınızda iki başkan adayı ile yarışa girdiniz?” sorusu gelir akla.

            Vaziyet belli...  Parti içinden bir grup parti Genel Başkanı Erhan Arıklı’ya dargın veya icraatını tasvip etmiyor.  Arıklı’nın karşısına çıkan Bertan Zaroğlu demokratik hakkını kullanırken olası bir bölünmenin de sinyallerini vermiş oldu.

            Gerçekten anlamak çok zor.  Halbuki bu partinin tabanı ve bünyesi oluşurken bu türde bir bölünmenin, hatta iki başkan adayı ile kurultaya gitmenin yanlış olduğunu düşünüyorum.  Keşke Arıklı ile Zaroğlu birbirini kucaklasalar ve tek aday olarak delegenin karşısına çıkmış olsalardı.

            Seçimi kaybeden Bertan Zaroğlu’nun seçim sonrasında yapmış olduğu açıklama da düşündürücüdür.

            Zaroğlu ne demiş?

            “Partimden ayrılabilirim...”

            Bence Zaroğlu böyle bir hata yaparsa, TC’lerin oyları daha da eriyecek ve ileriki seçimlerde, bugün elde ettikleri başarıyı sağlayamayacaklardır.

            Parti içinde oluşan veya oluşacak olan küskünler grubu, bundan sonraki çalışmalarında Erhan Arıklı’ya huzur verecekler mi?  Bence vermeyecek.

            Hani dereler ya...

            “Desti kırıldı” diye...  Evet bu destiyi yapıştırsanız da devamlı su sızıntısı verecek.

            Bu tür seçimlerde, özellikle beklentisi olan delegeler, ya başbakan yardımcısı ve parti genel başkanı Erhan Arıklı’nın saflarına katılıp karşı duruşlarından çark ederek geleceğe doğru yürüyecekler, ya da ölümüne parti Genel Başkanı’nın karşısında olmaya devam edecekler.

            Bence Erhan Arıklı’nın seçim sonrasındaki konuşması gayet yapıcı ve kucaklayıcıydı. 

            Bu gibi durumlarda hep “Geçmişe sünger çekilir ve yeni döneme yelken açılır” derler.  İnşallah yeni dönemde YDP toparlanarak kucaklayıcı tavrını ortaya koyar.

            Geçmişte tanık olduğum rahmetik Aytaç Beşeşler’in kurmuş olduğu “Yeni Doğuş Partisi” nemelazım çok başarılıydı ve toparlayıcıydı.  Ve ilk seçimlerinde galiba 4 veya beş milletvekili çıkarmışlardı.  Ama parçalanmamışlar ve cepheleşmemişlerdi.

            Kıbrıs politika haritasına baktığımızda, Türkiye’li kardeşlerimizin seçimlerde çok önemli rol oynadığını görmüşüzdür.  Kıbrıs’a yerleşipKıbrıs’ı kendilerine vatan yapan bu insanların da hakkıdır elbette siyasetle uğraşmak.  Geçmişte bazı kişiler TC oylarını bir araya getirmek için çok uğraşmışlar ama istenen noktaya gelememişlerdir.

            Erhan Arıklı’nın başkanlığında girdikleri seçimde de başarılı olduklarını söyleyebiliriz.  Yani meclise milletvekili sokabilme açısından.

            Şayet istikrarlı bir politika izlerlerse, gelecekteki TC profili, kendini seçimlerde daha etkin bir şekilde gösterecektir.  Lakin 3’ncü olağan kurultaylarında başkanlığa iki adayla katılmaları, doğrusu hoş olmadı.

            1974’te adaya gelen veya Kıbrıs’ta doğan çocuklar, bugün 47 yaşına ulamışlar ve toplumda kendilerini kabul ettirmişler.  Bu çocuklardan ne değerler çıkmış, hepimiz görmüşüzdür.  Doktorundan tutun da, hukukçusuna, ekonomistine ve işletmecisine kadar her dalda yetişip hayatın içine girmişler. Onunla birlikte devlet dairelerinde müdür müsteşar konumuna bile gelenler vardır.

            Merhum Denktaş’ın her zaman kafasında oluşan fikir şuydu:

            “Bu kardeşlerimizle kaynaştığımız ve onları kendi bünyemize adapte ettiğimiz zaman, hem onlar kazanacak, hem biz kazanacağız. Yani Kıbrıs Türkü kazanacak.”

            Bu anlayış çok önemlidir.

            Kıbrıs Türkünün iç parçalanması ve iç cepheleşmesi TC vatandaşlarının ayrı parti kurmaları ile de ilinti kuranlar olmuştur ki bunda endişelenmekte haklıdırlar.

            Lakin bazı partiler kendi bünyelerine TC vatandaşlarını da alarak seçime öyle gitmişler ve meclise onlardan da sokmayı başarmışlardır.

            TC oy potansiyelini değerlendiren insanlar şöyle düşünüyorlar elbette.

            “Zaman içinde meclisteki TC oyları artarsa, yirmi yıl sonra meclisin üçte ikisi kesinlikle TC’lerden oluşacak.”

            Bu da doğru bir teşhistir.  Ama bu şekilde değil. Parçalanarak, bölünerek bu görüşün hayat bulması mümkün değil.

            Hele bir görelim bakalım gidişatı.  3’ncü olağan kurultayı sonrasındaki çalkantılar durulsun, zıt görüşler mantık noktasında birleşsin de görelim bakalım bu partininin yürüyeceği yolun mesafesi ne kadar olacak.