Sağlık Bakanı Dr.Ali Pilli’nin bakanlığı ile ilgili büyük heyecanları ve idealleri olduğunu biliyoruz.  Onun en büyük idealinin Lefkoşa’ya yeni bir hastane kazandırmaktır.  Pilli’nin bu heyecanlarını şu sözlerinden anlıyoruz.

                “Tıp dilinde bir örnek verecek olursam, biz hastaya teşhis koyduk ve tedaviye başladık.”

                Esasında en sorunlu ve en zor bakalıktır Sağlık Bakanlığı.  Bu bakanlığın üstesinden gelmek her babayiğidin harcı değildir.  Dr. Ali Pilli bu bakanlığa geldiği günden büyük hedefler için canını yiyip bitiriyor, halka hizmet etme adına.

                Bildiğim kadarı ile yeni devlet hastanesinin projesi, eski Sağlık Bakanı Faiz Sucuoğlu zamanında tamamlanmış ve finansman arayışına girilmiş.  Lakin öyle anlıyoruz ki, Sağlık Bakanı Ali Pilli, “2020’de yeni Lefkoşa Devlelt Hastanesi’nin temelleri atılacak” sözleri gerçek anlamda bu yeni hastanenin yapımı için gerekli finansman sağlanmış.  Tabii ki bu arada Güzelyurt Hastanesi’nin tamamlanması için  de çok yakında ihaleye çıkılacağı haberi sevindiricidir.

                Genel anlamda sağlık hizmetlerinde ülke insanının sağlığı için bütün alt yapılar mevcuttur ve çok da değerli doktorlarımız vardır.  Genç, dinamik ve iş bitirici doktorlar.

                Bu projelerin tamamlanması Ali Pilli’ye nasıp olur ve açılış kurdelesi onun tarafından kesilirse, çok büyük bir iş başarmış olacak demektir.  O bağlamda bütün yürekliliğimizle ülkeye kazandırılacak yeni hastanelerin bir an evvel bitirilmesi ve hizmete sokulmalarıdır.

                Ali Pilli’nin o büyük idealleri ile geçmişi harmanlayarak, nereden nereye geldiğimizi yeni nesillere anlatmak lazım.

                Yeni nesiller 21 Aralık 1963 olaylarını ibzzat yaşamadıkları için, hep tarihi anlatma adına yazılan yazılardan ve o yaşanmışlıklardan bilgi sahibi oluyorlar.  O “geçmiş” dediğimiz günler çok acıydı ve bu halk tam bir insanlık dramı yaşamıştı.

                50 yılın üzerinde bir zaman diliminde hala daha ikili görüşmeler yapılıyor ama pek de birşey çıkmıyor Ruımlardan.  Onlar hala daha Türklere uyguladıkları ambargolarla teselli buluyorlar ama Kıbrıs Türkü, hiçbir zaman ambagolardan ve zorluklardan yılmadı ve kendini o yokluklar içinde var etti.

                İlk Devlet Hastanesi ne zaman, nasıl ve hangi şartlarda kuruldu, bunu iyice araştırdınız mı?

                Şayet araştırırsanız, Kıbrıs Türkü’nün hayatına ve geleceğine harç koyan nice değerli insanların olduğunu göreceksiniz.  Bana göre o zor günlerin adamı, merhum Ulusal Lider Dr. Fazıl Küçük’tü.

                Rumlar bizi Kıbrıs Cumhuriyeti’nden fırlatıp attıklarında, herşeyimizi arkamızda bırakarak can derdine düşmüştük.  Bütün TMT’ciler yer altından çıkıp yeryüzünün en büyük kahramanları oldular.  Bütün bölgelere tel örgüler gerilmiş, halklar bölünmüştü.  Tel örgüler, Kıbrıs Türkü’nün sınırlara yapmış olduğu kum torabalarından mevzileri yaratmıştı.

                İşte o zor günlerdi ki, herşeyi elinden alınan bu halk, ilk kez kendi idari, ekonomik ve sosyal yapılaşmasını, Genel Komite’de başlatmıştı.  Genel Komite, şimdiki Cumhurbaşkanlığı sarayının sağ bölümdeki camlı odada kurulmuştu.

 Zaman zaman ben de, naçizane bir ifade ile, o tarihin bir parçası olmuştum.  Dr. Küçük’le çalışmaya başladığım günlerin eklerinde, bir de Genel Komite Sekretaryası vardı.  O toplantıları çok yakından izleyen bir bürokrat olarak, bir gün rahmetlik Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun toplantıya getirdiği yeni hastane yapımı ideallerini bizzat kulaklarımla duymuştum.

                Dr. Burhan Nalbantoğlu bu önerisini masaya koyduğunda, çok büyük göçler, çok büyük katliamla ve çok büyük ekonomik açmazlarla cebelleşen lider Dr. Küçük kendisine şu soruyu sormuştu:

                “Hangi parayla ya beyim?”

                Dr. Burhan Nalbantoğlu bayağı gerilmiş ve şu cevabı vermişti kendisine:

                “Bu projeyi gerçekleştirmek için, ta Londra’lara kadar gidip oradaki kardeşlerimizden para toplamak amacıyla etkinler düzenler, Kıbrıs’ta da aynı amaç için başka etkinlikler düzenleriz.  Bir işe başlamak, o işi yarılamak demektir.”

                Bu sözler bir bomba gibi düşüvermişti Genel Komite salonuna.  Lakin yeni hastane yapımı için de bir karar alınmıştı.  Önce arazi satın alınacak, sonra projesi çizilecek, ondan sonra da o hastanenin temelleri atılacaktı.

                Nitekim Nalbantoğlu kolları sıvamış ve bütün gücü ile hastane yapımı için elinden gelen herşeyi yapmaya başlamıştı.

                Çoğu insan bu projenin gerçekleşeceğine pek ihtimal vermiyordu.  Esasında bütün o günlerin yokluklarını bildiğim için, ben de dahil bu işin başarılıp başarılmayacağından şüphelerimiz vardı.

                Nalbantoğlu bu görüşü ortaya attığında, şu anda Rauf Denktaş Üniversitesi olan İngilizler’den kalma tütün fabrikası selotekslerle bölünmüş, fabrikanın vinçleri ile hastaların balya taşır gibi üst katlara taşındığı görülmüştü.  Benim bademcik ameliyatımı da Dr. Burhan Nalbantoğlu orada yapmıştı.  Ne kadar kötü bir binaydı size anlatamam.  Elden ne gelirdi ki...  Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olan ve olaylardan önce Türk ve Rumların müşterek kullandıkları devlet hastanesi, tamamen Rum tarafında kalmıştı.

                Kurşunlar altında yaralılar mevziler ve teller arkasındaki güvenlik bölgeye gelmeye başladığında, o zaman bütün özel klinikler kendi özel muayenelerini yaralı mücahit ve halka açmıştı.  Bunların başında, rahmetli Dr. Kaya Bekiroğlu, rahmetlik Dr. Nezat Uraz, rahmetlik Dr.Necdet Ünel, rahmetlik Dr. Naim Adiloğlu ve dahaları vardı.  Ne zor günlerdi o günler.  İmdadımıza Türkiye’den gelen Kızılay ekibi yetişmişti.  Bütün Rum engellemelerine rağmen gemilere ilaçlar ve tıbbi malzemeler yüklenmiş ve konvoylar halinda Türk tarafına ulaşmıştı.

                Hani bir halkın damla damla var oluşu dedikleri gerçekti, hayat bulan.

                Anımsadığım kadarı ile Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun takibini yaptığı ve sorumluluğunu üstlendiği şimdiki genel hastanenin temelleri, 1972 yılında şu andaki yerinde atılmıştı.  O temel atma töreninde halkımızın, özellikle Dr. Küçük ve Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun heyecanı çok büyüktü.

                Temel atma anında bir dana kurban edilmiş ve kanı temellere akıtılmıştı.  Tabii ki hastane iki yıl içinde bitme noktasına geldiğinde 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı gerçekleştirilmişti.  Yıllarca kanımızı emen Rumların ganimet malları da hastane yapımına katkı koydu.  Tabii ki en büyük katkıyı, sağ olsun Anavatan Türkiye yapmıştı.  Ve hala daha bize damar damar hayat veriyor, şükranlarımızla.

                İşte o bağlamda bu toplumun nasıl var olduğunu anlatmaya çalıştım.  Harekat bize, özgürlüğümüzü ve yeni vatanımızı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gerçeğini verdi.

                Bakmışız bunca geçen uzun zamana...

                Şimdi Sağlık Bakanı Dr. Ali Pilli, yeni Devlet Hastanesi’nin temellerinin atılma müjdesini veriyor bize, sağ olsun.

                Kısacası geçmişimizi iyi bilelim, geleceğe öyle kanat açalım.  En büyük örnek, işte önümüzde bir abide gibi duran Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi ve ondan ötesi...