Türkiye’nin ciğerini ve ruhunu yakan o büyük yangın hala devam ediyor.  Adeta birkaç canavarla savaşıyor bütün Türk insanı.  Tabii ki rüzgar da yangının en büyük yardımcısı.

            Esasında bu ve bunun gibi afetlerde, olaya “Kurtuluş Savaşı”na katılım gibi bakmak lazım.  Nasıl ki düşmanlar koca Türkiye’yi parsellemeye kalktılar ve o düşmanla halktan çıkan ordu ile bu beladan kurtuldular, bu da ona benzer.

            Sanırım bu yangından bütün dünya ders çıkaracaktır.  Olası bir yangınla nasıl baş edebiliriz sorusunu sorarak kendilerince tedbirler ve teknolojik gelişmeleri kendiliğinden yaratacaklardır.

            Bilemiyorum...  Türkiye Orman Müdürlüğü veya Orman Bakanlığı ileriye yönelik ne gibi tedbirler düşünüyorlar.  Biz teknik adam olmadığımız için bu konuda pek bir yorum yapamıyoruz.  Sadece basit tarafından kafamızdan bazı düşünceler geçiyor.

            Mesela Türkiye’nin bütün ormanlarına uygulanabilecek bir devasa su depoları zinciri oluşturulsa, belli noktalara devasa su pompaları yerleştirilse, bununla birlikte çok iyi eleman yetiştirilse, sürekli su pompaları ve su depoları seri şekilde kontrol edilse, fena mı olur?

            Olaya teknik açıdan baktığımızda sanırım dünya bunun da çaresine bakacaktır.  Yangın sadece Türkiye’nin başında değil, bütün dünyanın başındadır.

            Yapılan statistikler göstermiştir ki orman yangınları, yaz sıcaklarının en üst noktaya eriştiği bir dönemde kendini gösteriyor.  Nasıl ki bir savaş esnasında veya savaşın ayak darbeleri duyulduğunda askerler alarma veya teyakkuz duruma geçer, herhalde orman kurtarıcılarının da bu amaçla eğitilmesi ve hazır hale getirilmesi gerekir.

            Hani bir laf vardır.

            “Ağzı olan konuşuyor” diye bir söz...

            Dışarıdan gazel okumak kolaydır da, işin başına gelince iş değişiyor.  Hiçbir şeyin uzaktan göründüğü gibi olmadığı hemen anlaşılır.  Yani bu zor günlerde Türkiye, iktidarı ile muhalefeti ile yapıcı olması ve o yapıcılık anlayışı içinde kurtarıcı olmalıdırlar diye düşünüyorum.

            Malum sosyal medya, anti propaganda için en ideal araçtır.  Bazı insanlar yangınlardaki başarısızlığı iktidara yüklüyor.  Suç isnad ederken de, iş başındaki insanların nelerle cebelleştiklerinin muhasebesini yapmıyorlar.

            Böyle zamanlarda dost ülkelerden mutlaka yardım temin edilir. Tıpkı depremde olduğu gibi.  Bu yangınlar için de herhalde dış ülkelerden yardım tedariki düşünülmüştür.  Mesela birçok ülkenin yangın söndürme uçakları mevcuttur.  Onlardan yarım istemek ayıp değildir.  Nasıl ki Türkiye yeri geldiğinde bütün dünyanın yardımına koşuyor, şimdi de diğer ülkelerin Türkiye’nin yardımına koşması gerekir.

            Ormancıların uyguladıkları bir başka yöntem de, gözetleme kuleleridir.  Yaz aylarında yirmidört saat o kulelerde birçok görevli ormanları tepeden kontrol ederler.  Ellerindeki telsizlerle merkeze bilgi vererek, “filan yerde yangın var” mesajı verebiliyorlar.

            Kıbrıs’ın ormanı veya ağaçlık coğrafyası ne kadardır?  Zamanında İngilizler bunun için tedbir almışlardı.  Ormanlık alanın içine gözetleme kuleleri koyarak olası yangınlar için uyanık olmayı sağlamıştır.

            Havadan uçaklarla yangına müdahale edenleri neye benzetiriz?

            Tıpkı bir canavarla küçücük bir bıçakla savaşmaya ve canını kurtarmaya benzer.  Başka çare var mı?  Adeta yumurta kabuğunun denizden almış olduğu suyu, azgın alevlerin üzerine boşaltması gibi birşey...  Bu da yapılmasa, neler olmaz ki?

            O bağlamda yangınla baş edebilmek için büyük imkanları zorlamak ve ölümüne bir savaş vermek gerekir.

            O yangında yok olan doğadaki canlıları bir düşünün...  Kablumbağaları, kertenkeleleri, yılanları ve kuşları... Hani zaman zaman deriz ya, “Ağaçlar ayakta ölür” diye.  O zavallı hareketi az ve çaresiz yaratıklar da o alevler arasında yok olup gidiyorlar.

            Elbet bu yangınlar bir süre sonra tamamen kontrol altına alınacaktır.  Ve hayat kısmen normalleşmeye başlayınca, gerçek tablo ortaya çıkacaktır.  Bu yangının bilançosu çok yüksek olacaktır herhalde.  Maddi ve manevi yönden yaraları sarmak çok zor.  Bir ağacı ekersiniz ve o minicik fidanları büyütmek için canınızı yer bitirirsiniz.   Bir ağacın büyüyüp boy vermesi yıllar alsa da, bir yangında o güzelim ağaçların bir anda yok olması hiçtendir.

            Yangın sonrasında soğutma ameliyesi de tamamlanınca dağlarda ve ormanlarda kocaman bir kül tortusu kalacaktır.  Kısmen yanan veya ayakta kalan bir ölü gibi o orman ağaçları, Türkiye piyasasına yakacak olarak hazırlanacaktır.

            Nasıl düşünürsek düşünelim...  Türkiye bu cehennemden kurtulmak için herşeyini ortaya koymuş ve acının en katmerlisi Türk insanın içini yakıp kavurmuştur.

            Şimdi tahammülle ve sabırla, içimiz acıyarak yangın söndürme operasyonlarını izliyoruz.

            Ve ısrarla vurgu yapıyorum...

            Yangın sonrasında ilgililere çok büyük görevler düşecek ve ileriye yönelik tedbirler tartışılacaktır.

            Allah Türk insanına yardımcı olsun.  Bu acı, büyük ve dinmeyen bir acıdır.  Adı üstünde...

            “BÜYÜK YANGIN...”