Belki bazı insanların sorgulayacağı yeni bir çalışma, bugün Antalya’da başladı.  Bu çalışmanın adı, “Yenilikçi Demokrasi” adlı formdur.  Form, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan himayelerinde ve Mevlût Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleşiyor.  Böylesine önemli bir formun Antalya gibi turistik bir kentte yer alması ve bu forma katılan 1300 üst düzey yetkililerinin konuk edilmesi olumlu etki bırakma açısından çok önemlidir.

            Bu forma, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu katılmış bulunuyor.  Elbet de onlar da bu formda önemli ve etkili konuşmalar yapacaklardır.

            Bu form bende bir çağrışım yaptı.

            O çağrışım, “Lobicilik”tir esasında.  Bir yerde biçimsel olarak demokrasinin yapısı analiz ediliyor.

            Ülkelerin değişen siyaset anlayışı ve yükselen değerleri, dünya siyasetinde de demokratik anlayışı şekillendiriyor.  Esasında bu form da ülkelerin ve dolayısı ile bütün dünyanın demokrasi anlayışını dile getirme eylemidir de diyebiliriz.

            Gelişmiş ülkelerin temelde yürüttükleri politika, iç ve dışa yönelik siyaset yapısı ile ilgilidir.  “Lobicilik” de o politikanın dıştan içe yansımasıdır.

            Ülkelerin ilişkileri ve dünyadaki etkileşimleri, lobicilikle pekişmektedir.  Hani durgun suya attığınız bir taşın o suda oluşturduğu ve gittikçe açılan minicik dalgaları var ya, bu da onun gibi bir şeydir.

            Hiç düşündünüz mü ülkelerin başka ülkelere büyükelçi akredite etmelerini?

            Gerçekten bu çok önemlidir.  Ülkeler, birbiri ile olan ilişkisini geliştirme, karşılıklı siyaset anlayışını daha bir baza oturtmak adına ülkelerine büyükelçi atarlar.  Yeni atanan büyükelçiler, ilk temaslarında ve ilk görevlerinde akretide edildikleri ülkelerin Cumhurbaşkanlarına itimadnamelerini sunarlar.

            Büyükelçilerin görevi, bulundukları ülke ve çevresinde yaşananları ve yaşanacakları belgelemek ve ilişkileri genişletmektir.  Bir büyükelçi görev yaptığı ülke ile kendi ülkesi arasında bir köprü vazifesi görür.  Dolayısı ile iki ülke çıkarları için çalışır büyükelçiler.

            Ülke politikalarında dış etkileşimler ve dış yandaşlar açısından bazı çıkarlar  elde etmeyi hedefler.  Dostluk ve ülkeler ilişkisi gibi düşünmek gerek.  Yani siz bir ülkedeki etkili politika ve politik kurumları dünya siyaset konjüktüründe destek mahiyetinde yanınıza çekmek isterseniz, hiç boş durmamanız lazım.  Bu etkileşimler ve lobicilik de onu göstermektedir.

                Antalya’daki bu form sonrasında herhalde bir sonuç bildirgesi hazırlanacak.  O sonuç bildirgesi bana göre çok önemlidir ve ülkeler ilişkisinde dış siyasette bir anahtar vazifesi görecektir.

            Bir de şu Hristiyanlık-Müslümanlık anlayışını lobicilikle bağlantılı buluyorum.  Şöyle ki...

            Mesela Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin tümü de Hristiyan’dır.  Yani bu organ, tam bir Hristiyan Kulübüdür diyebiliriz.  Avrupa Birliği’nde tek bir müslüman ülke gördünüz mü?  Görmediniz ve göremezsiniz de.  Türkiye ne kadar zorlarsa zorlasın, o “Hristiyan kulübü” Türkiye’yi bünyesine almamakta kararlıdır.

            Batı ile doğu arasındaki tezatlar, asırlara kadar uzanan farklı bir din kavramıdır.

            Hani amiyane bir söz vardır.

            “Köpek köpeği ısırmaz” diye bir söz.  Yani Hristiyan, Hristiyan’ın yanında olur her zaman.

            Dilomasi anlayışında “eşitlik ve insanlık” ögeleri de çok önemlidir.  Bu bağlamda demokrasiye sağlıklı bir yapı ve adalet getireceksek, mutlaka din kavramlarını bir tarafa bırakarak hareket etmek durumundayız.  Bu form da bir yerde o mesajı veriyor bana göre.

            Yani olaya evrensel değerler bağlamında bakmak lazım.  Önce insanız, sonra din, dil ve millet yapısı içinde bireyleriz.

            Antalya’daki formun derinliklerinde de evrensel değerler ve soyal adalet vardır.

            Devlet Başkanları ve Dışişleri Bakanları’nın katıldığı bu form bize siyasette olgunluğu, sağlıklı ülke ilişkilerini ve kendi politikalarının fikirsel olarak beyinlerimize enjekte ettiği bir etkileşim oluşumunu gösterir.

            Bölesine anlamlı “Yenilikçi Demokrasi Formu”nun hazırlanması da dünya değerlerinin ve dünya siyasetinin açılımlarına dayanır.  Bir yerde yemilikçi demokrasi dedikleri unsurun, gerçek anlamda yapısal olarak ülkelerin ilişki zincirine bir halka eklemektir.  Özellikle bu formun Türkiye’de gerçekleşmesi de ayrı bir anlam kazanır.

            Yenilikçi politika, yenilikçi demokrasi ile biçimlenir.  Anlayış budur esasında.  Formun neticesini beklemek ve formdan çıkacak temel görüşü görmek gerekir.

            İşte değişen dünya değerleri, ekonomi dışında yeni bir politik yapıyı ortaya koymuş oluyor bu çalışma.   Özetle, “Yenilikçi Demokrasi Formu” tam bir açılımdır.