Hala benim aklım almıyor nedense...  Hemen hemen ay geçmiyor ki herhangi bir inşaat kazası olmasın ve zavallı işçiler ölmesin.
Birkaç gün önce 19 yaşında bir genç daha inşa halindeki binanın üst katlarından birinden düşmüş ve tüm müdahalelere rağmen o genç kurtarılamamıştır.  O gencin adaya 17 gün önce geldiği hususu da haberlerde yer alırken, şunlar geldi aklıma...
“Bu genç burada bir gelecek kurtarmak için mi canını verdi?  Veya gerçekten şu küçücük ülkemiz bir umutlar ülkesi mi?”
İnsan bir an için empati yapıp kendini o işçilerin yerine koyunca onların kendi yaşadığı köyünde veya kasabasında hangi ekonomik şartlarda çalıştıklarını, hatta yok denecek bir paraya bir ömür törpülediklerini anlayabiliyoruz.  Veya işsizlik bellerini bükmüş.
KKTC’de bir etkileşimler zinciri vardır.  O etkileşimler zinciri de, “Gel burada kendine çok iş var, burada daha güzel para yaparsın, inşaatlarda çalışırsın” diyen  iyi niyetli memleketlilerinin istemeden kurbanı mı oluyor sonradan gelenler, diye düşünüyorum.
Bazen şu sözleri ederiz kendi yaşam koşullarımız içinde.
“Bizim etimiz ne, budumuz ne?” deriz de kendi gerçeklerimizi unuturuz.
O gerçekler bizim zor günlerimiz ve zor yıllarımız olmuştur.    Yani Kıbrıs Türkü bu fakirlik ve yokluk yıllarını çekerek bu günlere gelebilmiştir.  Lakin bir gün zor şartlar altında yaşadığımız bu toprakların  bir gün Türkiyeli kardeşlerimize bir umut kapısı olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Yıllar önce İngiliz döneminde EOKA’nın kurşunlarına hedef olmamak için adadan göçen bazı Kıbrıslı Türkler, gerçek anlamda kendilerine iyi birer gelecek kurdular.  Şimdi orası ile burasını kıyaslamak olmaz.  Çünkü aramızda sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan dağlar kadar farklar vardır.
Yıllar önce Almanya’ya göçen Türkiyeliler için de aynı şeyi düşünmek zor olmasa gerek.
İşte o anlamda inşaat kazasında hayatını kaybeden gencin hangi hayallerle Kıbrıs’a geldiğini tahmin edebiliyor ve görebiliyoruz.
Bazen mahallemizdeki inşaatlarda çalışan o zavallı işçileri görür, içimiz kanar.  Onlar karın tokluğuna, katık yiyerek aldıkları parayı mutlaka ama mutlaka bir kenara koyarak memleketlerine gittiklerinde daha mutlu olmayı hayal ederler.  Çoğu bunu başarmıştır.  Hatta vatandaş olanların bir kısmı buradan ev satın alıp kiradan kurtulmuştur.  Daha da ileriye gidersek, kazanma hırsına kapılan bazıları da bir değil, birkaç ev alarak o evleri kiraya vererek kendi bütçelerine katkı sağlamışlardır.
Herşeye rağmen bu onların hayatı... Şimdi gelelim bu gencin nasıl öldüğüne...
Bundan önceki iş kazaları için adeta memlekette deprem olmuştu.  Bütün medya ayağa kalkmış ve inşaatçılara veryansın etmişlerdir.  Zaten medyanın tepkileri de olmasa inşaatçılar diledikleri gibi daha bir özgürce diledikleri şekilde o zavallı işçileri tepe tepe kullanacaklar.
Bu inşaatlarda geçmişte kaç tane kaçak işçi çalıştırılmış ve kazalarda ölenlerin durumları gözler önüne serilmişti.
Acaba diyorum...
“Bizde mi bir eksiklik var, yoksa inşaatçılar gerekli veya istenen düzeyde tedbirlerini almıyorlar mı?”
Son zamanlarda yapılan yüksek inşaatların kat kenarlarına demir parmaklıklar koymuşlar, üstüne üstlük dikkat çekmek için de turuncu  filelerle donatmışlar.
Gerçekçi olmak gerekirse inşaatçılar bu tedbirleri aldıktan sonra her işçinin başına bir bekçi koyacak değiller ya, kaza olmaması için.  Onlara düşen vazife gerekli sağlam tedbirleri almak ve işçilerini “dikkatli olun” diyerek uyarmaktır. Ondan ötesi işçiye kalır. Şayet bir işçi çok riskli kat kenarlarında görev yapmanın çok tehlikeli olduğunu bilerecek çalışır ve dikkatini ona verirse, herhalde kazasız belasız çalışacaktır.
Ölenler ne kadar üzülüyoruz..  Ölenlerin bir anlık dikkatsizlikleri mi onları hayattan kopartan?
İş bu duruma geldikten sonra, acaba ülkedeki bütün işçileri bir Pazar günü bir sinema salonuna toplasalar, onlara uyarıcı konuşma ve broşürler verseler, en azından hiçbirşey yapmamaktan daha iyi olmaz mı diye düşünüyorum.
Veya inşaatta işe başlayacak işçiye çalışma kuralları hakkında bir belge imzalatsalar, o uyarı yazısını okuyup uyarıyı dikkate alacağına dair söz alsalar, iyi olmaz mı?  Bunlar ölmekten daha iyi değil mi?
Kaza dediğimiz şey, bir anlık dikkatsizliktir.  Unutmayın ki adam çok basit bir dikkatsilikten sandalyeden düşüp ölür.  Veya kırda bisiklet süren çocuk taşa takılıp ayağını kırabilir hatta ölebilir.  Gerçi bisiklet kullanıcılar için sağlam başlık kullanılması şarttır da, yine da kaza “geliyorum” demez.
Kısacası bu gence çok yazık oldu.  Ondan önce inşaat kazalarında ölenlere de yazık oldu.  Belki de yeni evli veya evlenmek üzere olan bir gençti hayatını kaybeden işçi.  Umudumuz odur ki, bu yazılanlar çizilenler herkesin kulağına küpe olur ve başka kazalar ve başka kurbanlar görmeyiz.