Bundan birkaç gün önce Lefkoşa-Küçükkaymaklı anıtı önünde çok kalabalık bir kitle tarafından pankartlı bir eylem düzenlendi.  Ve doğruya doğru bu eylemler çok ses getirdi.

                Bu kadar insan neden örgütlenip böyle bir eylem yapma ihtiyacı duydu, onu irdeleyelim.

                Hani derler ya, “Ateş düştüğü yeri yakar” diye.  İşte o ateşin yaktığı insanlar sokaklara döküldü, örgütlendi ve bu kadar büyük ses getirecek eylem gerçekleşti.

                O eylemde kullanılan bazı pankartlara değinmekte yarar var.  Bakınız pankartlarda neler yazılmış.

                “Yol yoksa seyrüsefer de yok!.”

                “Yollarda ölmek istemiyoruz...”

                “Yolumuz yol değil...”

                “Biz halkız!”

                Ve dahaları...

                Bu hareketin nedeni, yollarda meydana gelen aksaklıklar yüzünden ölen insanların yakınlarının isyanlarıydı.  Gerçekten acılar insanlara çok şey yaptırıyor.  Adeta bu hareketi görünce şu sözler geçti aklımdan.

                “İçi yanan siz değil, biziz.  O nedenle yollarımızı iyileştirmek, kazalara sebebiyet verecek yol ve güzergahlardaki aksaklık noktalarını düzeltmek gerekir” diyesim geldi.

                Bu harektin düzenleyenlerden gelen açıklama şöyledir:

                “Biz hiçbir siyasi partiye ya da sivil toplum örgütüne hizmet etmiyoruz.  Daha fazla acı yaşanmasın diye buradayız.  Bu çığlık halkındır.”

                Yapılan açıklamanın özü budur.

                Tabii ki o eylemde hayatını genç yaşta kaybeden insanların resimli pankartları etkileyici ve düşündürücüydü.

                Dedik ya, acı ve ateş, yandığı yerde yükselir ve tükenmez, diye...

                O bağlamda insanların sağlıklı seyrüsefer yapabilmeleri için, bütün yollarımızın ve trafik kurallarımızın yeniden gözden geçirilmesi gereklidir diyorum.  Tabii ki bu işte en büyük görev, herhalde Bayındırlık Ulaştırma Bakanlığı ile bütün belediyelere ve trafik polisine düşer.

                Bu büyük eylemden sonra bir kriz masası veya bu işlere el atacak özel bir oluşum yaratılabilir mi?

                “Yol yoksa, seyrüsefer de yok” hareketi, bir çığ gibi büyüyor.  Edinilen bilgiler bize, iki haftada üye sayılarının 38 bine ulaştığı yönündedir.  Ve daha da büyüyecek gibi görülüyor.

                Geçmişte yaşanan trafik kazalarını ve nedenlerini şöyle kafamdan geçirdiğimde bazıları gözlerimin önünden geçiyor...

                Mesela bundan üç dört yıl önce Değirmenlik-Girne yolunda meydana gelen kazada ölen öğrencilerin minibüsünün, keskin ve ehil olmayan sürücü tarafından kazaya sebebiyet vermesi ve bir kısım öğrencinin hayatını kaybetmesi...

                Sanırım yedi sekiz sene oldu Güzelyurt’tan gelirken karşı şeritten gelen birisinin cep telefonu kullanması sonucu aracın karşı şeride geçmesi sonucu üç öğretim görevlisi gençlerin ölmesi.  İşte bu eylemin verdiği mesajda bu kazanın özünde, refüjler arasına yüksek duvarlar yapılmamasının nedenleri anlatılıyor.

                Yeni yılın arifesinde Dörtyol kavşaı yakınlarında  dikkatsiz sürüş nedeniyle karşı şerite geçerek bir memur hanımın genç yaşta ölmesi var.  Bu olayda da yine refüjlerin aralarında yüksek duvarlar veya demir örgüler olmaması var.  Ve saymakla bitmeyecek önlem eksiklikleri.

                Şimdi bu eylemler yapılıyor ya...  O zaman olaya iki yönüyle bakmak gerekir.  Yüreği acıyla yanan insanlara hak vermenin ötesinde sağlıklı araç kullanamamanın ve bozuk ve eksik önlemli yolların birleşim noktalarında  kazaların meydana gelebileceğini unutmayalım.

                Tamam kabul etmek gerek.  Tehlikeli veya eksik, bozuk yolların iyileştirilmemesi ölümlere sebebiyet veriyor da, dikkatsiz sürücüleri de dile getirmekte yarar var.

                İşte o bağlamda bu eylemin getirdiği olumsuzlukları oturup gözden geçirmek ve insan hayatının tehlikelerini azaltmak gerekir diyorum.

                İşin özü, “Artık insanlar yollarda ölmesin”dir.