Kamuoyu, 40 Yıl önce, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta gerçekleşen Yunan Darbesi’nin vahşi yüzünü yeterince bilmiyor. Çünkü bu konular kamuoyunun gündemine yeterince getirilmiyor.
1974’teki Yunan operasyonu ile yapılanlar gerçekten korkunçtu.
Fakat, kamuoyu ne yazık ki gazetelere yansıyan bazı haberlerin dışında Yunan darbesinin vahşi boyutunu yeterince duymadı, yaşanan vahşeti yeterince öğrenemedi.
Halbuki, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta yaşanan şey Yunanistan’ın vahşet dolu bir işgal hareketi idi.
Yunanlıların yaptığı vahşet, Hitler’in vahşetini gölgede bırakacak nitelikteydi.
15 Temmuz 1974’te gerçekleştirilen Yunan askeri harekatı sırasında yapılan vahşeti tamamen Rum-Yunan kaynaklarına dayanarak dikkatinize getiriyorum.


*


1974’te Temmuz ayının başlaması ile birlikte Kıbrıs hareketlenmeye başlamıştı. Yunanlıların hareketlenmesi karşısında Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Makarios, 2 Temmuz 1974’te Yunanistan Cumhurbaşkanı Fedon Gizikis’e bir mektup gönderiyordu.
Makarios mektubunda sorumluluğu Yunanistan hükümetine ait olduğuna inandığı kabul edilmez durum ve olaylara dikkat çekiyordu.
Makarios mektubunda, Yunanlı subayların yaptığı EOKA B örgütlenmesinden ve Yunanistan Genel Kurmay Başkanlığı’nın Kıbrıs’taki bazı unsurları desteklemesini de ayrıca belirterek cinayet dalgası geleceği uyarısında bulunuyordu.
Yunanistan’ın Makarios’a yanıtı 15 Temmuz 1974 sabahı verilmişti.
Makarios’un sarayı yapılan bombardıman ile viraneye çevrilmişti.
Bu arada Yunan subayları, Makarios yanlısı Rum askerleri yanında sivil Rum halkını da önceden planlandığı gibi eşine rastlanmayacak vahşi yöntemlerle katletmeye başlamıştı.


*


Rina Katselli, “Refugee in my homeland” adlı kitabında Yunan vahşetine
değinme gereği duyarak şöyle diyor:
“Girne Piskoposluğu’na bazı kişiler korkarak sığındı. Piskoposluğun önüne bir tank gelip mevzilendi... Tank ateş açtı ve sallanan binanın cephesinde kocaman delik açıldı...Çatıdan inerken kardeşim Girne’de tutuklananları anlatmaya başladı...Kardeşim onların vahşette 2. Dünya Savaşı’ndaki Almanları kat kat geçtiklerini sözlerine ekledi...Herkes korkudan donmuştu. Dilleri tutulmuş bir durumda tüyler ürperten ayrıntıları dinliyorlardı:
Yanlışlıkla öldürülen çocuğun gizlice toplu mezara gömülmesini, oğlunun cesedini almak isteyen yaşlı adamın vurularak öldürülmesini, merkezi cezaevindeki işkenceleri ve cinayetleri...
19 Temmuz Cuma günü sabahleyin Sophronis beni dokora götürdü. Doktor Lefkoşa genel hastanesi hakkında dolaşan vahşet söylentilerini doğruladı. Bir gün önce de oradaymış. Gördüklerini bize anlattı gözleri dehşetten büyümüştü. ‘2. Dünya Savaşı’na katıldım... Ama bugün Genel hastanede olanlar aklın alamayacağı bir şey. Yunanistanlı subaylar, silahlarını doktorların üzerine çevirmişler, kimi tedavi edip, kimi ölüme terk edeceklerini söylüyorlar. Akıl almaz bir durum’...Hepsi bu muydu? Tanıdıkların kiminin kaybolduğunu, kiminin ise hastanede ağır yaralı yattığını öğreniyoruz...”
Lefkoşa mezarlığının Papazı Papatsestos, Ta Nea gazetesine anlatmıştı. Yunanlı subaylar tarafından ölüleri gömmek için mezarlığa götürüldüğünde kımıldayan bir nesne gördüğünü belirterek şöyle diyordu:
“18 yaşlarında kıvırcık saçlı sarışın bir delikanlı idi. Eğilip baktığımda delikanlının kımıldadığını gördüm. İrkilerek geri döndüm. ‘Bu canlıdır’, dedim. ‘Ağzını kapat pis papaz’ dediler. Sonra delikanlıyı diri diri çukura attılar ve üstünü toprakla örttüler...”
Yunanlıların işlediği vahşetin korkunç yüzünü yarın yine Yunan kaynaklarından anlatacağım.