Şu anda içinden geçtiğimiz bu uzun süreç, gerçekten başa çıkılamayan bir süreçtir.  Koronavirüs’le ve onun varyantları ile yaşamayı mecburi kılan da, hayatın ta kendisidir.

            Hala daha dünyanın baş edemediği bu belanın en büyük düşmanı aşılanmadır.  Bu durumda, herhalde ülkenin bütününün aşılanması gerekecek.  Madem bu mikropla içiçe yaşamak zorunda olacağız, bunun tek çıkar yolu da aşıdır.

            Sağlık Bakanı Ünal Üstel’in yapmış olduğu açıklamalar da bu sinyali veriyor.  Yani zorunlu aşılanmayı.

            Ünal Üstel’in açıklamaları şöyleydi:

            “Yoğun bakımda yatanların yüzde 68’i, hastaneye yatanların yüzde 69’u aşısızdı.”

            Bu sözlerden ne mana çıkarabiliriz?

            Bunun tam karşılığı, yasal düzenleme ile herkesin aşılanması gerekliliğini...

            Bilim adamları şöyle yorumlarlar aşılı insanların virüse yakalanmalarını:

            “Aşılanmazsanız ölüm riskiniz çok yüksektir.  Lakin aşılanırsanız, en azından rahatsızlığı daha hafif geçirir ve ölümden kurtulursunuz.”

            Bu açıklamalar neden boşlukta kalıyor?  Hala insanlar neden efeleniyorlar, “Bana birşey olmaz” diye?

            Maalesef bazı insanlar dikkafalı bir tutum sergiliyorlar.  Unutmamak gerek ki, bu düşman sizi ölüme götürecek bir düşmandır.

            Peki... O zaman soruyoruz!

            “Aşılanmadığınızda elinize ne geçecek?”

            Kimse efelenmesin, “Benim vücudum ve direncim çok güçlüdür, virüs bana zarar veremez” diye ayrıca.

            Ne arslanlar gibi yiğitler yoğun bakımda can verdiler...  Hala daha veriyorlar...  Büyük ülkelerdeki günlük ölüm sayısı bayağı yüksektir.  Mesela Türkiye’de ortalama günlük ölüm sayısı yüz ve üzerindedir.  Hem de alınan onca tedbire rağmen.  Lakin insanlar hala vurdumduymaz ve nemelazımcıdırlar, maalesef.  Adeta bir ölüm makinası haline geldi virüs ölümleri.

            KKTC nüfus olarak küçük olduğu için kontrolu daha kolaydır.  Büyük ülkelerde verilen mücadele çok büyüktür.  Yani bu adada yaşamış olmamız büyük bir şanstır, diye düşünüyorum.

            Bir de Ombudsman Emine Dizdarlı’nın parmak bastığı aşı konusuna ilişkin açıklamalarına bakalım.

            Ombudsman şöyle bir açıklama yapmış...

            “Çok sayıdaki ölümcül salgın, aşılamayla sağlanan toplumsal bağışıklıkla aşılmıştır.  AİHM’in aşı zorunluluğu, demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna vardım.”

            Bütün bu açıklamalar hepimize yeni bir yasayı işaret ediyor.

            Mesela CNN yayın kurumu, aşılanmamakta direnen iki elemanını işten çıkarmış.  İyi de etmiş.  Adeta “Siz diğer çalışanların hayatlarıyla oynayamazsınız” dercesine bir tutumla iki elemanın işine son vermiş.

            Ünal Üstel’in yapmış olduğu açıklama da bize bu zorunluluğu getiriyor.  Ben Ünal Üstel’in yerinde olsam, yarından tezi yok, yasa tasarısını hazırlatır ve bütün ada halkının mecburi aşılanmasını sağlarım, meclisten geçecek yasa ile.

            Herhalde böyle bir yasanın geçmesinde pek çok caydırıcı sebepler büyük rol oynayacaktır.  İnsanların boynuna ip geçirip giyotine göndermiyor ya yetkililer. Yetkililerin çırpınışları, bütün ada halkının hayatını kurtarmaya yöneliktir.

            Hele bir yasa geçsin bakalım.  Yasa ile “Herkes aşılanmak mecburiyetindedir” densin de görelim bakalım o efelenen efendileri veya hanımefendileri.

            Esasında aşılanmaktan kaçınan insanlar sadece kendi hayatlarını değil, bütün çevresinin, akrabalarının, dostlarının ve tüm sevdiklerinin veya sevemedikerinin hayatını da riske atmaktadırlar, aşılanmamakla.

            Bu süreçte insanların psikolojileri öyle bir bozuldu ki, nerdeyse kapılarına çifte kilit vuracaklar, dışarıdan birisi girmesin diye.

            Bu durum, bütün insan ilişkilerini de bitirdi.  Sosyal hayat durdu.  Eğlence kültürü de köreldi.

            Bundan sonra zorunlu aşılanma gerçekleşirse, sanırım Sağlık Bakanlığı en büyük iyiliği yapmış olacak bu halka, yasal düzenleme ile.

            Restorantlar, toplu mekanlar, bazı kutlamalar ve ne bileyim daha birçok yer, aşı kartını gösterme talebinde bulunuyorlar.  Bununla birlikde PCR test talepleri de cabası.

            Aşılarım tamam olmasına karşın, on beş gün önce randevulu gideceğim dişçim benden PCR testi istemişti.  Kırılmadım ve tepki göstermedim.  Çünkü dişçim çok halkıydı.

            Test yaptırıp negatif sonuçla dişçime gittiğimde bir muziplik yapmıştım.

            “Şimdi beni nasıl muayene edeceksiniz, pozitif çıkan testlerimle?” deyince bir kahkaha atmıştı dişçim.  Dişçim benim muzipliklerimi ve şakacı yapımı bildiğindendi ki, “Haydi haydi, geç koltuğa otur, tedavine başlayalım” demişti.  O da anlamıştı şaka yaptığımı.

            Hiç test sonucu pozitif çıkan insan dişçiye gider mi?  Gitmez elbette.

            Bu işin şaka tarafı.  Şayet herkes yasa gereği aşılanır ve normal hayatını sürdürürse, psikolojilerimiz de düzelecek ve sosyal hayat daha bir anlam kazanacak.

            Kısacası herkesin aşılanması, artık yasa ile gerçekleştirilmelidir.  Bundan sonraki beklentimiz, çıkacak yeni yasa olacaktır.