7 Ocak 2018 Seçimi Üzerinden Yalnuzca 16 Ay Geçti Ama… 

7 Ocak 2018 seçimi, siyaset kurumunun dar kişisel ve partisel çıkarları gözeterek Meclis’ten oybirliğiyle çıkardığı ve kamuoyunun beklentisi olan “tek seçim bölgesi”ni mantıksız çarşaf listeye dönüştüren Seçim Ve Halkoylaması Yasası ile yapıldı. Üçte bir seçmenin sandığa gitmediği, üstelik seçmenin onda birinden çoğunun oyunun iptal edildiği bir seçim olarak tarihe geçti o seçim! Buna karşın o seçimin, ilkleri, özellikleri, sonuçları oldu. Seçimin hemen ertesinde bu sayfada da paylaştığım saptamalarım şöyle idi:

-Çarşaf liste yöntemi ilk kez uygulandı ve ilk kez seçmen, Meclis’te kendisini temsil edecek 50 vekilin tümüne oy verme hakkı verildi.

-Meclis’e ilk kez altı parti girdi.

-Meclis’te ilk kez temsil hakkı kazanan, biri ili ana partinin ensesinde ki parti var.

-İlk kez Meclis’e oldukça yüksek sayı ve oranda kadın vekil girdi. (Dokuz kadın vekil - %18 temsil oranı)

- Oluşmuş olan parlamento statükosu sarsıldı, yeni dengeler oluştu.

- İlk kez, “şaibe”lerin parlamento çalışmalarında ağırlık kazanma ve bazı siyasilerin yargı önüne çıkma olasılığı doğdu.

- Daha önce de parlamenter sistemin sorgulandığı dönemler oldu ama galiba ilk kez sorgulanmanın ötesine geçme olasılığı ortaya çıktı.

- Ona duyulan kızgınlıktan dolayı, ilk kez demokratikleşmede evrensel bir gelenek olan en büyük parti (UBP) lideri yerine, seçimin en büyük mağlubu olan parti liderinin başbakan olma olasılık ve potansiyeli doğdu.

- Olası Meclis Başkanı, ilk kez şaibeler konusunda, hükümet oluşumunu etkileyecek boyutta yetki kullanabilme noktasına geldi. Bundan dolayı yine evrensel bir demokratik anlayış olan, Meclis Başkanı’nın en büyük partiden olması anlayışının erozyona uğrama olasılığı ortaya çıktı.

ARADAN GEÇEN On ALTI AYDAN SONRA…..

7 Ocak (2018) seçiminin üzerinden yalnızca on altı ay geçti. Yukarıda da değindiğim gibi, ona duyulan kızgınlıktan dolayı, ilk kez demokratikleşmede evrensel bir gelenek olan en büyük parti (UBP) lideri yerine, seçimin en büyük mağlubu olan parti liderinin başbakan olduğu; büyük ümitlerle kurulan, sorgulanmakta olan parlamenter sistemin aklanması için  potansiyel bir fırsat yaratan dört partili ortaklık hükümeti, şu ya da bu nedenle çöktü. 

Kullandığım ifadenin Sayın Tufan Erhürman’ın kişiliği ile hiçbir ilgisi olmadığını söylemeliyim. Tersine onun Başbakan, Kudret Özersay’ın Başbakan Yardımcısı olduğu bir hükümetin KKTC için şans olduğunu daha önce de bu sayfada yazdım. Konu o değil zaten!

Dörtlü hükümet şu ya da bu nedenle kuruldu;  HP’nin, UBP ile hükümet kurması iyi oldu ya da böyle bir hükümet kurulmamalıydı konularını da geçin! Bunları tartışan, daha da doğrusu dedikodusunu yapan çok kişi var nasıl olsa! Ben sonuca bakarım. Yeni bir ortaklık hükümeti kuruldu ve ne kadar olduğunu kestiremediğimiz bir süre bu hükümet yönetecek bizi, KKTC’yi!

Ümitlenelim mi peki?

Doğrusu bir şey diyemiyorum, ama ilk izlenimim pek de olumlu olmadı.

Hükümet kuruluşlarında maalesef parti içi, bölgeler arası dengeler, özellikle UBP bağlamında genellikle etkili olur. Doğrusu, Ersin Tatar’ın bu dengeleri aşarak bir kabine (daha doğrusu UBP kanadı) oluşturacağını umut ediyordum. Ne yazık ki öyle olduğunu söyleyemem. Kabinenin UBP kanadı adlandırılınca, şaşkınlık yaşadığımı bile söyleyebilirim. Açıkçası, Ersin Tatar/UBP çok daha iyi adlandırma yapabilir ve peşinen olumlu bir algı yaratabilirdi.

Matematik (iki partinin Meclis’te yakaladığı 30 kişilik çoğunluk), bunu yapmağa olanak tanımaktadır.

Kabineye Meclis dışından bakan alma olanağını da kolaylaştırır bu Meclis matematiği!

Hem UBP kanadında tek bir kadın bakan bile olmaması nasıl açıklanabilir?          

BUNDAN SONRASI…..

            Ortaklık protokolüne, HP’nin hassas olduğu konuların girdiği anlaşılıyor. Bunlar herhalde hükümet programına da girecek. Bunlar ne derece uygulanacak, göreceğiz.

Dörtlü ortaklığın en büyük zaafiyeti, hızlı hareket edip belli sonuçlar alamamasıydı. Eğer bazı sonuçlar alınabilseydi, belki de çöküşe giden yol açılmazdı. UBP-HP Hükümeti’nin bundan ne denli ders alacağını göreceğiz. İşbirliği Protokolü’nde ve hükümet programında yer alacak konular için hızla sonuç odaklı uygulamalar yapılmazsa, suların kaynayacağı kuşkusuzdur. Oybirliği/uzlaşma ile değil, oyçokluğu ile bu ortaklığa evet diyen HP tabanı, uzun süre sonuçsuzluğa dayanamaz sanırım.

Büyük olasılıkla Türkiye ile mali protokol imzalanıp KKTC’ye Türkiye’den para akışı başlayacak ve bu hiç kuşkusuz UBP-HP ortaklık hükümetini ilk anda ferahlatıp rahatlatacaktır.  İlla ve lakin hızla çözümler gelmezse, tek başına para akışı yeterli olmaz.

KIBRIS SORUNU

            UBP-HP ortaklık hükümetinin en rahat olacağı konu Kıbrıs konusu olacaktır. Bu konuda Kudret Özersay’ın eli ciddi oranda güçlenmiştir. Dörtlü ortaklık hükümetinde, ortaklarından onun nasıl eleştirilere hatta saldırılara hedef olduğunu gördük. Bu kez eleştiri ve saldırılar dıştan gelecektir. Hatta dozu artarak gelecektir. Bunun işaretleri ortaya çıktı bile. Ancak UBP-HP hükümetinin en güçlü yanı bu olacaktır. Yani Kıbrıs Sorunu!

Her şeyden önce Meclis’te bu konuda ciddi bir çoğunluk söz konusudur. Kimse hayale kapılmasın, görüşmelerin başlama olasılığı sıfıra yakındır. Aslında sıfırdır diyeceğim ama bazı dinamiklerin zorlama bir başlangıç için dayatmalarda bulunması olasılığı göz ardı edilemez. Ve görüşmelerin başlamaması da UBP-HP hükümeti için avantaj olacaktır.     

Daha hükümeti atanmasının yapıldığı gün Başbakan Ersin Tatar ile Cumhurbaşkanı Akıncı arasında çıkan “ayar” diyaloğu (polemiğe dönüşmediğine göre diyalog demek en iyisi gibi)  doğal olarak, “iki uçlu” abartılı algılar yarattı. Bunun iki taraf için de sorun olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta anayasal bir düzen var ve bu konuda da “su yolunu bulur.”