Türk ve Rum liderlerin New York görüşmeleri yeniden Cenevre’nin yolunu gösterdi. Son BM Genel Sekreteri de, bir klişe haline gelen çapraz el sıkışmasını yaparken, tarafları yeniden görüşmeye ikna etti.
Bugüne kadar gelinen o uzun yolda, her tıkanıklıkta “Bu son olacak” dedik de maalesef “bu son olmadı” ve hep zaman kaybettik.
Bu ifadelerimden ne mi anlarsınız?
“Rumlar ve büyük güçler yeniden bizi yeni bir sürecin ve yeni bir oyalama oyununun içine çekiyor gibime geliyor.”
Gerçekte tarafların New York dönüşünde yaptıkları açıklamalar, ileriye yönelik pek de uzlaşı zemininin bulunduğunu göstermiyor. Yani o soğuk savaş devam ediyor.
Lakin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın New York dönüşü Ercan Havaalanı’nda yapmış olduğu açıklama hayli ilginç ve düşündürücüdür. Bakınız Akıncı ne demiş!
“Müzakerede gelinen son noktayı bütünlüklü görmek ve tarafların anlaşmayı halkların onayına sunup sunamayacağına karar vermesi gerekir. Bu anlamda Cenevre, nihaî bir durak, son duraktır. Bunun ötesinde bir 50 yıl daha yoktur.”
Sanırım Sayın Akıncı, bugüne kadar yaptığı bütün açıklamaların en keskinini ve en katisini yaptı. Adeta “Bıçak kemiğe dayandı. Ya anlaşırsınız, ya da biz yolumuza, siz de yolunuza gidersiniz” dercesine bir açıklama...
Düşünüyorum...
Bir süre sonra da Sayın Akıncı’ya bu sözlerini yeniden hatırlatma görevini üstlenir miyiz? Veya buna mecbur kalır mıyız?
Veya rahmetlik Süleyman Demirel’in dediği gibi “Dün dündür, bugün bugündür” felsefesi içinde, söylenen bu sözleri bir kenara koyup, üzerimize gelecek baskılara boyun eğerek veya mecbur bırakılarak bir elli yılın daha yolunu tutar mıyız?
Hep bunlar kafamdan geçiyor...
İsterseniz Cenevre görüşmelerinin sonrasında gazetelere atılacak manşeti şimdiden ben kaleme alayım.
Bence manşet şöyle olacak:
“Son Cenevre görüşmelerinden de bir sonuç çıkmadı.”
Basına verilen açıklamalar bize, Cenevre’de “SON KEZ” yapılacak toplantıya garantör ülke temsilcilerinin de katılacağı bilgisini verdi.
İşte bu bağlamda şu Cenevre görüşmelerinden gerçek anlamda bir anlaşmanın eşiğine gelinir mi bilemem. Lakin birşeylerin kaynadığından da eminiz.
Madem görüşmeler beşli bir konferansa dönüşüyor, belki bu kez Rumların akılları başlarına gelir ve Kıbrıs gerçeklerinde yapmış oldukları hatalarını sürdürmezler. Bir diğer deyişle;
“Bu ada Rum ve Yunanlıların saçma ENOSİS hayalleri yüzünden kana bulandı ve binlerce can gitti. O zaman Rumlar ve Yunanlılar bunun bedelini ödeyerek bu hesabı kapatacaklar, bunun başka izahı yok” deme hakkımız vardır.
Yıllarca kavga etmiş iki halkın idealleri çok farklıydı. Akıncı’nın söylediği 50 yıldan öte bir zamana bakalım...
Yani 50 yıl dediği sürecin ötesi, günlerce gündemde kalan ve görüşmeleri tıkayan Rum Plebisitinden de öte, İngiliz’in ilk kez adaya ayak basar basmaz Larnaka papazının Valiye söylediği “Kıbrıs’ı Yunanistan’a veriniz” sözleri ve de 1Nisan 1955’le başlayan EOKA operasyonları, boşuna giden canlar ve meçhulde kaybolan masum insanlar... Rumlar adanın bütününe konmak için bu acı maceraya girdiler ama Türkler, canlarını, mallarını, namus ve onurlarını kurtarmak için bir mücadeleyi verdiler. İki halkın arasındaki mücadele fotoğrafı farklıdır.
Bu hesabı kapatmak hayli zor olsa da, bundan sonra Türklerin bir elli yıl daha Rumları bekleme lüksleri yoktur ve olamaz da. O bağlamda Akıncı böyle kesin ve kararlı bir açıklama yapmışsa, gerçekten bıçak kemiğe dayanmış ve şarlatan Rumların daha fazla şarlatanlık yapmalarına izin vermeyeceğini gösterdi.
Bir dönemin Türk neslinin Rumlardan soracağı çok hesapları vardır. Özellikle toplumsal sıcak çatışmaların başladığı günden gelinen bu 62 yıllık zaman zarfında kaybolan yılların ve acıların hesabını sormak hakkıdır ölümün eşiğine gelmiş, yaşlanmış ve acılarını içine aktımış Türklerin.
Eski nesillerin en büyük idealleri nedir bilir misiniz?
“Bundan sonra Kıbrıs’ın kuzeyinde kendi özgür vatanımızda, Rumların olmadığı, kendi devletimizin bayrağı altında mutlu ve huzurlu bir nesil yetiştirmek. Ondan da öte, savaşsız ve Türkiye’nin etkin garantisinde mutlu bir gelecek.”
İşte gerçek fotoğraf budur. Biz Türklerin bir elli yıl daha Rumları bekleme lüksümüz yoktur ve olamaz da. Bunu da hem Rumlar, hem de onların sözde garantörleri Yunanistan da böyle bilsinler...