BASIN KARTI TÜZÜĞÜ BİR KADAVRADIR. ÇÜNKÜ ÖLÜ DOĞMUŞTUR.

“Allah Allah nereden çıktı bu kadavra tüzük işi” dediğinizi, duyar gibi olmuyorum; duyuyorum.  Tam da Aziz Nesin’lik bir hikaye. “Yaşar; ne yaşar ne yaşamaz” misali. Evet evet tam 14 yıl böyle tam da kadavra bir tüzükle dansımızı anlatacağım sizlere. Böyle bir şey olabilir mi? Vallahi oldu billahi de oldu. Benim de bu yaşımda, başıma bunun geleceği, böyle bir şey yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama oldu ve aklıma gelmeyen başıma geldi. Bir kadavra tüzük altında 6 yıl başkanlık yaptım.  Ne demiş eskiler “ne oldum deme, ne olacağım de? Neyse ki iyi saatte olsun, Sayın Ayla Gürel “her üç başkan da uyudunuz” diyerek beni uyandırdı.

 Gazeteciler arasında, gazetecilerin gazeteciliğini yapacağım bugün. Hem bir gazeteci ruhum ile; hem de K.T Gazeteciler Birliği’nin çiçeği burnunda Onur Kurulu Üyeliği sıfatımla; ve de hepsinden önemlisi 6 yıl “basın kartı komisyonu başkanı”  olarak görev yapmış müstafi bir başkan olarak. Bir de derler ya “terzi kendi söküğünü dikemez”..Gazetecilerin de kendi “söküğünü” dikmelerini sağlamak adına yazıyorum.

 2006 yılında çok yerinde bir kararla ve halen müteşekkür olduğumuz çabalarıyla medya meslek örgütleri temsilcileri bir araya gelerek, diğer meslek dallarında ( doktorlar, mimar mühendisler, öğretmenler) olduğu gibi ; gazetecilerin de kendi mesleklerinin düzenlenmesinde çok önemli işlevi olan, tüzük düzeyinde bir yasal düzenlemeyi bir hak olarak elde ederek  bir “Basın Kartı Tüzüğü”nü KKTC Bakanlar Kurulu’ndan da  geçirerek 2007 yılında fiilen yürürlüğe koymuşlardır. Ancak bu tüzüğün geçtiği prosedürel aşamalarda sehven (yanlışlıkla) yapılan bir maddi hata, maalesef ki tüzüğün ölü doğmasına neden olacaktı. Bu ölü tüzükle ya da tüzük kadavrası ile tam 14 yıl yapılan “yasal” tasarruflarla gazetecilere basın kartları verildi, kimilerine de verilmedi.

Hemen bu prosedürel hatayı anlatayım. Basın Kartı verme yetkisini tamamen gazeteci örgütlerinin insiyatif ve yetkilerine veren tüzük çıkarılmadan önce Fasıl-79 olarak da bilinen Basın Yasası’na , 48/2006 sayılı değişiklik yasası ile ekleme yapılarak, Basın Kartı Komisyonu ve Basın Kartı Tüzüğü yetkileri, Basın Yasası’nın 30. Maddesine verildi. Bu yetkiler aynı anda iki yasada olamayacağı için yine  prosedür gereği 49/2006 sayılı başka bir değişiklik yasası ile Enformasyon Dairesi Yasası’nın 5. Maddesinin 6. Fıkrası kaldırılarak, bu yetkiler anlaşılacağı gibi Basın Yasası’nın 30. Maddesinin 1. Ve 2. Fıkralarına devredildi. Buraya kadar herşey tamam ve olması gerektiği gibi yürüdü.

  Basın Yasası’nda Basın Kartı Tüzüğü çıkarma yetkileriyle birlikte, 30. maddeye bir de Geçici Madde eklenerek bir defaya mahsus olmak üzere, Enformasyon Dairesi’ne tüzük çıkarma yetkisi verildi. Yukarıda Sözü edilen bu iki yasa değişiklikleri 23.5.2006 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiler.

Enformasyon Dairesi yetkilileri başta olmak üzere, tüm paydaş Basın örgütleri temsilcileri bıkmadan usanmadan ve aylar süren çalışmaları sonucunda hazırlanan  Basın Kartı Tüzüğü, Basın Yasası’nın 30. Maddesinin ilgili madde ve fıkralarına atıf yapan bir başlıkla çıkartılması gerekirken, 23 Mayıs, 2006 tarihinde ortadan kaldırılmış olan Enformasyon Dairesi Yasası’nın 5. Maddesine atıf yapan bir başlıkla çıkarılarak, ve 29,9.2006 tarihli resmi gazetede de yayımlanarak “yürürlüğe” konuldu.

Ne ki tam 14 yıl, benim komisyon başkanlığımın 6. Yılına kadar bu durum anlaşılamadı. Ta ki, basın kartı başvurularıyla ilgili komisyonun vermiş olduğu bazı kararların yine komisyon kararı ile, Hukuk Dairesi’nden hukuki görüş istenmesine kadar.

Hukuki prosedür gereği Enformasyon Dairesi ve Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Hukuk Dairesi’ne başvuruldu. Ancak gerek Bakanlık hukukçusunun saptaması gerek Hukuk Dairesi’nin de gördüğü “yürürlükten kaldırılmış bir yasal maddeye” göre düzenlenmiş bir tüzük altında verilen kararlar için görüş verilmesine olanak bulunamadı.

Şunları da söylemeliyim ki eğer tüzüğümüzün başlığında atıf yapılan madde hatalı olmamış olsaydı, haklarının çiğnenmiş olduğuna inandığım gazeteciler basın kartlarını alabileceklerdi. Yine de iyi bir vesile oldu ve Basın Kartı Tüzüğü’nün ölü doğmuş olduğu böylece bir kez daha ortaya çıktı.

Bir de teşekkürlerimle vurgulamalıyım. Avrupa Birliği’nden sağlanan fonla kurumumuzu güçlendirecek çalışmalar kapsamında çok titiz araştırma ve incelemelerini tamamlamış olan Sayın Ayla Gürel bu “yasal anomaliyi”  tam da zamanındasaptamıştır. Gürel “kusura bakmayın ama bu 14 yıl içerisinde görev yapan her üş başkan da uyudunuz ki, bunu göremediniz” dedi. Aldım kabul ettim. Hatta teşekkürlerimle.

Bunlar geçti. Şimdi bu “yasal anomaliyi” öncelikle gidermek zamanıdır. Nasıl giderilecek peki? Bir defa ölü doğmuş kadavra bir tüzükle, kesinlikle hiçbir tasarruf yapılmamalıdır.

 Hemen Enformasyon Dairesi ile temas kurulup en kestirme çıkış yolu için istişare edilmelidir. Çaresi vardır ve basittir. Bu yola başvurmak, neden bu kadar zor oluyor? Konu, falan abimiz bunu dedi, filan abimiz şunu istedi meselesi değildir kesinlikle. 

Mevut tüzüğün sadece  başlık kısmı çıkarılarak, Basın Yasası’nın 30. Maddesine atıf yapan bir değişiklik için, tüzük değişikliği önerisi hazırlanıp Bakanlar Kurulu’nun onayına gönderilecek. Ancak bu değişiklik resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe girdikten sonra Komisyon’a temsilci atanabilir ve tüzük  canlılık ve işlerlik kazanır. Ölü doğmak kaderini yaşamış tüzük böyle bir hayat öpücüğü ile 14 yıllık “ölümden” sonra hayata döner. Haa, bundan sonra gerekmesi halinde yapılması ihtiyaç duyulacak tüzük değişikliklerinin veya yeni bir tüzük için çalışmaların nasıl yapılacağı, Basın Yasası’nın 30. Maddesinde vardır.

Kadavra bir tüzükle gelinebilecek noktaya gelinmiştir. Buna bir an önce son verilmelidir. Özellikle KTGB başkanı Sayın Ali Cansu’yu ivedilikle gerekli adımları zaman kaybetmeden atmaya davet ediyorum. Neden O’nu davet ediyorum? KTGB Tüzüğü’ne göre birliğe üye olabilmenin en temel koşulu basın kartı sahibi olmaktır. Basın kartlarını da Kadavra bir tüzüğün, kadavra maddelerine göre oluşturulan bir ölü komisyon veremez. Son sözüm; bu konuda neler yapılacağını yakından izleyeceğim ve bazı kararları da sorumlulukla tabii ki alacağım.