BÖYLE BİR ACIYI DÜŞÜNMEK BİLE

                Geçenlerde Yedikonuk’la Kaplıca arasındaki Tulumba Mevkii’nde yüzmeye giden beş kişilik aileden sadece biri kaldı.  Çünkü hem tedbirsizlik, hem de deniz ve suyla oynamanın ne denli riskli olduğunu bilmeyen bu aile, maalesef bir talihsizliğin kurbanı oldu.

                Aileden ikisi denize girip dalgalar onları içeriye çekince diğerleri tehlikeyi görerek onları kurtarmak için denize atlamışlar.  Lakin akıntı, onları da bir başka tarafa sürükledi.  Aileden sadece 12 yaşındaki Barış kurtuldu, bölgedeki bir balıkçı sayesinde.  Keşke o balıkçı daha önce orada bulunsaydı.  Lakin ecelin önüne kimse geçemez.

                Bu olayı neden kaleme alıyorum?

                Kaleme alıyor ve empati yaparak bu yazımı yazıyorum.  Bir an için kendimi o ailenin yerine koydum ve tüylerim diken diken oldu, ruhum karardı adeta.  Allah kimseyi o duruma düşürmesin.

                Şimdi soruyorum...

                Şayet sizin aile bireylerinden ikisini deniz alıp içerilere sürüklemişse ve onların çırpınışlarının farkına varmışsanız, siz de onları kurtarmak için kendinizi suların içine atmaz mıydınız?

                Burada esas konuya parmak basmak lazım...

                Kaplıca sahillerinin neresinden girmiş bu insanlar denize?

                Tam olarak yüzme biliyorlar mıydı?

                Sahilde kurtarıcı ve gözlemci var mıydı?

                Denize girenler gerekli önlemleri almışlar mıydı?

                Veya serinlemek için girdikleri denizin yapısını çok  iyi biliyorlar mı?

                Ve haliyle denizde boğulma tehlikesi geçiren kişi veya kişilere nasıl yaklaşılacağını da biliyorlar mıydı?

                Şayet internete girerseniz, boğulmak üzere olan kişiye nasıl yaklaşılacağını öğrenebilirsiniz.  Çünkü boğulmak üzere olan kişi çok büyük bir panik içindedir.  Bu işin en önemli püf noktası, boğulmak üzere olan kişiye arkadan yaklaşıp, onu boynundan tutup sahile çekmektir.  Bunu yaparak boğulmak üzere olan kişinin kurtarıcıya sarılma şansını elinden alır ve hem kurtarıcı hem de boğulmak üzere olan kişi hayatta kalabilir.

                Bunlar bizim eksiklerimiz mi?

                Evet eksiklerimizdir.

                Belki televizyonların özel programlarında deniz mevsimine ve denizlerin tehlikelerine yönelik programlar yapılır.  Lakin birazcık yüzme bilen insanlar bile o programları es geçerler.  Halbuki bu tür eğitici programların ne kadar can kurtarıcı olduğunun farkına varmıyor insanlar.

                Şimdi yine empati yapıyorum...

                O aileden sadece hayatta kalan 12 yaşındaki çocuğun psikolojik durumunu düşünüyorum...

                Bu çocuğun tedavisi bitince ve normal hayatın içine girince hatta gerçeklerle  yüzleşince anlayacaktır hayatın acımasızlıklarını.  Artık onu kucaklayacak, en zor zamanında yanında olacak, dertlerine ortak olacak, acılarını ve sevinçlerini paylaşacak ailesi yanında olmayacak.  Ve herşeye rağmen bu hayat yolunda tek başına yürüyecek veya yürümek zorunda kalacak.

                12 Yaşındaki bu çocuğun ergen çağa girmesine çok az bir zaman kalmış.  Malum ergenlik çağı, gençlerin ruhlarını fırtına gibi oradan oraya çalan bir olgudur.  Ergenlik çağı bir yana, anılarıyla geçmişini sorgularken, bu acı olayın nedenlerini de sorgulayacak küçük Barış.

                Sanırım devlet bu talihsiz çocuğu koruma altına alacak.  Alacak da o çocuğuna sıcak bir yuva ve bir lokma ekmekten başka birşey veremeyecek, sevgiden ve özlemlerden başka.

                Bu çocuğun hayat yolu devam ederken, onun gençlik çağına ve üniversite çağına gelişi, bambaşka bir acının ve başarmanın dinamikleridir.

                Bu duruma düşen çocukla,r hayatta ya çok başarılı olurlar, ya da tam başarısız.  İşte o bilinci kendi benliğine yerleştirebilen güçlü bir genç olarak karşımıza çıkarsa talihsiz Barış, belki bir gün ünlü bir doktor, ünlü bir avukat, politikacı veya başbakan bile olabilir.

                İşte hayatın gerçeklerine bir ayna tutarak bu tür kazaların olmamasına bir uyarı yapıyoruz.

                Hani derler ya... “Ölen çukurunu doldurur” diye...

                O ailenin dördü öldü ve kendi çukurlarını doldurdular.  Ya arkada kalanlar...  Tüm yakınları...

                Yine empati yaparak o kayıp yakınlarının yerine koyuyorum kendimi...  Ne büyük acı, ne büyük kayıp ve ne büyük talihsizlik...  İçimde öylesine derin bir sızı ve acı var...