Canavarlaşan konut sorunu (2)

İktidarın, iskân topraklandırma ve Eşdeğer mal yasasını, 1981 seçimlerine “meze” olarak kullanma eğiliminde olması, Göçmen nüfusu barındıran yörelerde, konut sorununa daha acımasız taplolar çizmektedir...
Örneğin 1974’de Güzelyurt’da bir konuta yerleştirilmiş 3-5 çocuklu bir çok ailenin, bugün içine sürüklendikleri gerilim acı vericidir. 6 yıl sonra evlenme çağına gelen göçmen çocukları konutsuzluktan ya evlenememekte, ya da ana baba yanına evlenerek çeşitli bunalımlarla yaşamlarını çekilmez acılara teslim etme noktasına varıyorlar..
Örnek olarak ele aldığımız Güzelyurt yöresinde, bugün öyle göçmen aileleri vardır ki, bir konutun 3 odasında yeni yuva kurmuş(!) aileler yaşamaktadır.. Bunun da, insanlarımızı ne denli büyük ruhsal bunalımlara sürüklediğini kestirmek zor olmasa gerek.
Yıllardır uygulanan plânsız, partizan amaçlı, eş-dost çıkarına yönelik iskân politikalarının), yaşanan bu gerçeklere rağmen bugün halâ daha yürütülmüş olması da, Ulusal Birlik Partisi İktidarının verilecek hesap dosyalarını kuşkusuz kabartmaktadır.
Topraklandırma ve Eşdeğer mal yasasına işlerlik getirilmemesinden dolayı, göçmen yurttaşların ve özellikle gençlerin iş kuramaması yanında konut yapabilecek güvenceyi elde edememeleri ülkemizde gittikçe canavarlaşan bu soruna, kendine öz bir içerik kazandırmaktadır..

KİRACI
Göçmen kesiminin konut sorunu karşısında etkileniş biçimi ile yerleşik nüfusun, Örneğin Lefkoşa’da yaşamını sürdüren emekçi halkın etkileniş biçiminde kuşkuşuz farklılıklar vardır.
Göçmenin, konut elde etme savaşımında karşısına dikilen birinci derecedeki sorun, topraklandırma ve eş değer mal konusu iken, yerleşik halkın karşısına yine aynı derecede ve birbiri içerisine geçmiş ekonomik yönlü arsa spekülasyonu ve inşaat sektöründeki krizden de bir noktada kaynaklanan kira sorunudur.. Bu bakımdan, beton yığınlarının Lefkoşa kentinin dışına taşmasına karşın büyük bir kesimi kiracı olarak barınabilmektedir... 
3 Yıl önce Federe Meclisten bir kira yasası geçirilmiş olmasına karşın, ev sahipleri ile kiracı sürtüşmeleri çoğu  mahkeme salonlarına varana dek huzursuzluk noktasını aşmaktadır..
Şöyle anlatıyor dar gelirli kiracı bir yurttaşımız başından geçenleri:
“On yıldan fazla bir süreden beri, bir evde kiracı olarak oturmaktayım... Evin kirası, o güne göre, normalin de üstünde idi’. Ev sahibi ile tanışıyorduk, iyi bir kişiye benziyordu... Kentte birçok konutu vardı. Hepsi de kirada.. Ama bunun yanında kazancı yerinde ve geliri dolgundu..
Ben de o günlerde daha çalışıyordum. Henüz emekli olmamıştım... Bir miktar artış verdi, öteki kiracılara da sordum, meğer onlara da ayni talepte bulunmuş.. Tabii ne ,yapsınlar, hepsi de bir miktar, talep edilen kadar artışı ev sahibine vermişler, öyle söylediler bana.. Fakat ev sahibinin iştahı gittikçe artıyordu. Her ay başı bizi sıkıştırıyordu. Ben bu arada emekli oldum, işten ayrıldım.. Yaşım da ilerledi, başka bir iş yapamıyorum.. Evde iki çocuğum, eşim ve kayın vadileme bakmakla yükümlüyüm... Yani, ben dahil, 5 nüfus emekli maaşıma bakıyordu.. Ama bütün bunlar ev sahibinin umurunda değil.. Bu muhterem zat beni durmadan sıkıştırıyor, her-şeyin pahalı olduğundan dem vuruyor ve ödediğim kirayı tatminkâr bulmuyordu.. Ben de cevaben kendine, emekli olduğumu, bizim de geçim zorlukları içinde bulunduğumuzu, bu sebeple arzu ettiği kira artışını veremeyeceğimi her defasında söylüyorum ama, mali durumu ve kazancı çok iyi olan, bu arada diğer bazı işlerden de yan gelirleri olan ev sahibimiz beni dinlemiyor “İLLE DE ARTIŞ” diye tutturuyordu.. 
Biz de ne yapalım, dişimizden tırnağımızdan keserek ve gelinlik çağa gelmiş kızlarımın zaruri masraflarını kısarak, bizi daha fazla huzursuz etmemesi için bir miktar artış verdik.. Tabii içimiz sızlayarak ve beslenme bozukluğu çekerek.. Buna rağmen adam doymak bilmiyor. Son feci fiyat artışları üzerine bir akşam yine kapıya dayandı.. Ehh dedi; bakın fiyatlar gene yükseldi biz de zam istiyoruz.. Buna karşı içim ‘cız’ ederek insanlık onurum zedelenerek adama yalvarma noktasına geldim.. Çünkü en basit ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorduk. Kayın validem hasta idi.. Onun ilâç parası da bizden gidiyordu.. 
Ama, bu anlattıklarımı ev sahibi duymuyordu bile.. Nihayet birkaç gün sonra bize bir ihbarname gönderdi. Sonra da dava açtı.. Konu şimdi mahkemededir... Ben adaletin tecelli edeceğine kanunun beni koruyacağına inanıyorum. 
Çünkü haklı bir durumum var... Ama gel gelelim adam bizi perişan etti..”
Dar gelirli kiracı yurttaşın, ezgi dolu bu yaşam tablosunun çizgilerine baktıkça, vurgun ve sömürü mayası ile yoğrulmuş bugünkü Ulusal Birlik Partisi iktidarının, sorunlara Emekçi halktan yana çözümler ortaya koyabileceğini hesaba katmak çok zor olsa gerek...
11 Temmuz 1980 - Halkın Sesi Gazetesi