OSA OSA...
60 YILDIR DEVAM EDEN KIBRIS SORUNU, 1960/61 andlaşmaları ile çözüme kavuşturulmuş, Kraliçe II Elizabeth’inde izniyle Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştu. İngilzler özerk bir üsse sahib olacaklar. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar da Kıbrıs Cumhuriyeti altında % 30-%70 oranında bir ortaklıkta beraber yaşayacaktı... Bizim nesil bütün bu devri bire bir unutulmaz acıların pençesinde, ambargoların altında, gayri insani uygulamaların ezilmişliğinde 1964-1974 yılları arasında yaşadı. Yollardan Rum polisi tarafından, otobüslerden işe veya köyüne giderken alınan insanlarımız katledildi ve cesetleri kuyulara atıldı. Hala onların cenazeleri geliyor. Son örneği Trapez şehitleri.
Sayın Mehmet Ali Talat Rum tarafında verdiği konferansta, inanılmaz hakaretlere uğradı. Buda yetmezmiş gibi Elam’ın fanatiklerinin saldırısına uğradı. Orada Amerikan Büyükelçisi de vardı. Güvenlikleri ne onların nede diğer yabancıların sağlanamadı. Üç kişi göstermelik tevkif edildi vesonrada serbest bırakıldı... ohh ne ala, ne ala. Peki biz bu filmi 1963-1974 arasında görmedikmi? Rum polisi EOKA’ nın resmi kanadı değilmi idi?
AMBLEM in tercümesi.
Bütün insanlar hür doğar.Ayni İtibar ve saygınlıkta, insan hak ve hukukunda eşitdir. Onlar( insanlar) birbirine insani ve vicdani nedenlerle bağlıdırlar ve hep beraber kardeşlik ruhu içerisinde harket etmelidirler...
İslamiyet bunun aksini mi söylüyor. Ayni şey . Önemli olan barışa isteklilik ve arzu. Maalesef Rum zihniyeti bundan henüz çok uzak...
Sayın Mehmet Ali Talata, Amerikan Büyükelçisine ve oradaki herkese yapılan bu saldırı DEMOKRASİYE TECAVÜZ değilmiydi? Ben şahsen tamamıyle kınıyorum. Sayın Mehmet Ali Talat beyle siyasi görüşlerimiz örtüşmese bile ona ve herkese yapılanlar, bazı Rumların hazımsızlığını ve kalitelerni çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Ben İngilterede yıllarca, Sayın Prof. Salahi Sonyel ve Kıbrıs Türk Derneği Başkanı Sayın Mustafa Gençsoy ile birlikte Üniversitelerde düzenlenen Rum ve İngiliz
Akademisyenlerinde katıldığı birçok toplantıda konuşmacı oldum, hiç bukadar gayri medeni bir davranışla karşılaşmadık. Tabii ki sıcak argumanlar oldu. Hatta çok sıcak argumanlar... ancak ne fiili tecavüz nede sözlü saldırıya uğradık.
Birgece Camden Town Hall da , Konuşmacı olarak beni Prof. Dr. Zenon Stavrinides ( o da İngiliz okulu mezunu) takdim ederken. !960 yılında İngilz okulunda VATANSEVERLİK konusunda yazdığım İngilizce yazıyı nerden bulduysa , okudu ve Benim bir Türk Milliyetçisi olduğumu söyledi. Salon birden elektriklendi. Ben söz aldığım zaman şunu söyledim ( Aranızda bir tek Rum olupda Rum milliyetçisi olmayan, lütfen kalksın salonu terk etsin). Bir tek kişi dahi kalkıp salonu terk etmedi... demek ki hepsi milliyetçi idi. Peki Benim milliyetçi olmam onlara niye dokunsun ki? Veya kime dokunsun ki... Sayın Obama, Sayın Cameron, Sayın Merkel, Sayın Erdoğan Milliyetçi değilmi? Tabii kidir.
NE MİLLİYETÇİLİK NE DE BARIŞ KİMSENİN UHDESİNDE DEĞİL. KİMSE BEN DAHA MİLLİYETÇİYİM VEYA BEN DAHA BARIŞ SEVERİM DEMESİN... KIBRIS TÜRKÜ BU TOPRAKLAR İÇİN TOP YEKÜN BEDELİNİ SONUNA KADAR ÖDEYEREK MÜCADELE VERDİ. BARIŞ İÇİNDE AYNİ MÜCADELEYİ VERİR. ANCAK KARŞI TARAFIN TAVIR VE DAVRANIŞLARI BUNA CEVAZ VERMİYOR...
Yer altı kaynaklarının işletmeye açılması ile tabii ki büyük bir ekonomik katkı Kıbrıs Ada sakinlerine açılacaktır. Ancak Aslan payı yine Amerikanın, İsrailin, İngilterenin, Yünanistanın ve Türkiyenindir. Öylede olmalı... Çünkü finansmanı koyan, işletmeyi çalıştıranlar tabii ki daha fazla nemalanacaklar.
Ancak Kıbrısda çözümün anahtarı işte yukarda başlığımda yazdığım gibi OSA, OSA dır. Ne demek olduğunu Rumca bilenleriniz anlamıştır. Ne koparırsak, ne tazminat alabilirsek...
40 yıldır, örneği Güzelyurtda yaşayan Baf köylerinden varsayalım 10 yaşında göçmen gelen bir Türk, artık Baflımıdır yoksa Güzelyurtlumudur? Ayni şekilde Omorfodan Leymosuna ayni yaşlarda göç eden bir Rum, Omorfolumudur yoksa Leymosunlumudur?
Hele 40 yaşında olanlar için artık doğup büyüdükleri mekanlar ve yerler onların, şimdi halen yaşamlarını sürdürdükleri topraklarıdır.
İŞTE HAKİKİ GERÇEK BU... ŞİMDİ SİZ KALKIP , SIRF KOÇANLAR TAHDİNDE BİR ANDLAŞMAYA VARMAK İSTERSENİZ, HİÇBİR ZAMAN ANDLAŞMA OLAMAZ... YILLARCA KONU MAHKEMELERDE SÜRÜNCEMEDE KALIR. KİMİN MİRASCI, KİMİN HAK SAHİBİ OLDUĞU KONULARI BU HALKI BİR KEZ DAHA SAVAŞA KADAR SÜRÜKLER.
O HALDE AMERİKANLAR BU DEFA HAKKATEN KIBRIS KONUSUNU ÇÖZMEKTE KARARLI İSELER RUMLARI VE TÜRKLERİ KISA BİR GEÇİŞ SÜRESİNDE TAZMİN EDECEKLER VE HER İKİ TARAFDA OSA OSA KADERİNE RAZI OLACAK... YOKSA 10000 LERCE İNSANIN YERİNDEN SÖKÜLÜP TEKRARDAN GÖÇMEN EDİLMESİ HİÇ DE ÇÖZÜM YOLU DEĞİL. ZATEN KIBRISLI TÜRKLER İÇİN GİDECEK ARAZİ DE YOK...NEKADAR İNSAN MAL MÜLK KONUSUNDA TATMİN EDİLİRSE GEREK TAZMİNATLARLA GEREK TAKAS YOLU İLE O KADAR ÇÖZÜM YOLU AÇILABİLİR. HALKIN MAL MÜLK KONULARINDA SIKINTILARI GİDERİLMEDİK SÜRECE HİÇBİR ANDLAŞMA UZUN ÖMÜRLÜ OLMAZ VE BUDA YENİ FELAKETLER DOĞURUR.
TÜRKİYENİN ETKİN VE FİİLİ GARANTİSİNİN DEVAMI BİZİM İÇİN OLDUĞU KADAR, TÜRKİYE İÇİNDE HAYATİ BİR KONUDUR. NEDENİ ÇOK BASİT TÜRKİYE GARANTİ HAKLARINDAN VAZGEÇTİĞİ ANDA ADA ÜZERİNDEKİ HAKLARINDANDA VAZGEÇMİŞ OLUR. İŞTE O ZAMAN HEM ASKERİ STRATEJİK, EKONOMİK, SOSYAL VE SİYASAL SIKINTIYA GİRER... BİZİM DE HİÇBİR ETKİN GÜVENCEMİZ KALMAZ.
TÜRKİYENİN GÜCÜ BİZİM GÜCÜMÜZDÜR. ANADOLU REFAHA , EKONOMİK İSTİKRARA, BARIŞ VE SUKUNETE OY VERMİŞTİR... ANCAK BAZI ODAKLARIN TEKNOLOJİYİ ÇİRKİN AMAÇLARI İÇİN KULLANMASI, SİYASETLE TEKNOLOJİ ARASINDAKİ İPLERİ KOPARMIŞTIR.
BİR YANDA TEKNOLOJİYİ, EĞİTİM AMAÇLI, SOSYAL AMAÇLI, ENDÜSTRİYEL AMAÇLI KULLANAN KESİM VAR... BİR YANDA KÖTÜ AMAÇLI, TECAVÜZKAR AMAÇLI KULLANANLAR ( YALNIZ BUNLAR AZINLIKTA) VE HİÇ DE TASVİP ETMEDİĞİM BİR GURUP.
O HALDE SORUNUN İKİ BOYUTU VAR BİRİ EĞİTİM VE SANAYİNİN İHTİYACI OLAN GLOBAL TEKNOLOJİDEN FAYDALANMASI, SOSYAL DAYANIŞMANIN VE İLETİŞİMİN ÖZGÜR BİR ŞEKİLDE KULLANIMI. DİĞERİ SİBER ( KÖTÜ ) AMAÇLI KULLANIMIN DURDURULMASI.
BENİM HAKKATEN KANIM DONUYOR... YAHU KARDEŞİM SEN NASIL, BİR ÜLKENİN BAŞBAKANINI VEYA ŞANSOLYESİNİ DİNLERSİN. O DA YETMEZ EN MAHREM ALANLARA GİRER VE DİNLEME KAYDI YAPAR HATTA GÖRÜNTÜLER ALIRSIN. HİÇ KİMSENİN ÖZEL HAYATINA, YATAK ODASINA KİMSENİN MÜDAHALE HAKKI YOKTUR. BU DEMOKRASİ DEĞİL TAM ANLAMIYLA TECAVÜZDÜR.
BİR SUÇ VARSA VE MAHKEME KARARI İLE TAKİP ELZEM İSE, O AYRI BİR KONU...
SORUNU YASAKLARIN ÇÖZECEĞİNE İNANMIYORUM. ÖNLEMLERİN ALINMASININ ŞART OLDUĞU AŞİKAR BUDA GÜVELİ BİR BULUT SİSTEMİNİN DEVREYE KONULMASI İLE BÜYÜK ÖLÇÜDE ÖNLENEBİLİR. AVRUPA BİRLİĞİ BU YÖNDE ÇALIŞMALAR YAPIYOR, ÇÜNKÜ ONLARDA AYNİ SORUNLARI YAŞIYOR.
Bizim mal mülk konusunda çok acil çalışmalar yapmamız gerek, tam olarak envanterimizin ortaya çıkması lazım. Tıpkı 1960-61 andlaşmalarında masada olduğu gibi. O zaman Sayın Necati Sayere göre İngilzler mal mülk envanterini masaya koyduklarında Makarios hayrtler içinde kalmış ve ( Türklerin bu kadar malı olduğunu bilmiyordum ) demiş. İşte mal mülk %30 %70 nisbeti bu dengelerden ortaya çıkmış bir dengedir ve asla bozulmaması gerekir, sonra netice EKONOMİK olarak çok vahim olur. Sosyal olarak da imkansız yaralar açar ve asıl göç o zaman başlar. Türk mallarının konsolidesi bilhassa hisse koçanlarının tanzimi. Nenesinden Dedesinden miras kalmış yüz yıllardır kullanımında olan malların, kullanıcı sahiplerine ve/veya aile ferdlerine tahsis edilmesi şartır. Bu durumdaki malların tesbiti, eşdeğer malların tesbiti ve Rum mallarının tesbiti şarttır. Yoksa masada hüsrana uğrarız. Herkesin tam olarak hakkını alması mümkün görülmesede mağduriyetlerin büyük bir kısmının tazmini bence çözümün yolunu dahada açar. Yoksa yine Rumlar bir iki yıl sonra Makariosun behanesi gibi, bu Cumhuriyet sürdürülemez deyip saldırıya geçerler. Hele hele biraz da zenginleşirlerse.
Son olarak bugün size bir anı anlatmak isterim Sene 1996 Maastrihe davet edilmiştik, daha öncede yazmıştım. Orda bizi AB Komisyon Başkanı Sayın Serge Abou bir saatliğine ziyarete gelmişti, ancak bütün gün bizlerle kaldı. Çünkü bizim sağ ve sol görüşlü insanlarımızın medeni tarz ve davranışlarından, eğitim seviyesinden çok etkilenmişti. Onu Kuzey Kıbrısa fax ( o zaman daha yeni çıkmıştı) göndererek davet etmiştim. Yakın Doğu Üniversitesinde Konferans vermesi için. Maastrichtde bana imkansız, şimdi çok meşgulum demişti. 3 hafta sonra Sayın Giles Anouil. Sayın Dick Spring ( İrlanda Dış işleri bakanı ) ile beraber ziyaretimize gelmişti. Sohbetimiz sırasında Sayın Prof. Dr. Şenol Bektaş KKTC yi tanıyınız ve Kıbrıs sorunu çözülür demişti. Cevap çok ilğinçti. Şayet KKTC nin tanınmasını beklerseniz 100 yıl beklersiniz... Bizim cevabımızda ayni tonda oldu, Sizde Kıbrıs sorununu çözmek için 100 yıl beklersiniz...
Bizleri görmezden gelen, küçümseyen, aşağılayan, hiçe sayan bir zihniyet asla Kıbrıs Türkü tarafından itibar görmez. Sayın Dr. Sibel Siber hanım efendi bunun farkında... Bir yandan bizi yok sayacaksınız, bir yandanda çözüm önerileri empoze etmeye çalışacaksınız. Mademki biz yokuz, endişeniz niye? Demek ki varız ve yüz yıllardır bu topraklarda yaşıyoruz. HÜR VE EGEMEN YAŞAMAK BİZİM DE HAKKIMIZ...
SAYGILARIMLA