Dün Dündü, Bugün Bugün (Müdür?)

Başbakan’ken, Demirel’i sevdiğimi söyleyemem ama daha sonra, hele elini eteğini politikadan çektikten ve birkaç kez onunla konuşma olanağı bulduktan sonra, bilge bir insan olduğunu anladım. 
“Dün dündür, bugün bugündür” sözünü çok yadırgıyordum. İlkesizliği, popülizmi ve “nabza göre şerbet vermeyi” anlatır gibiydi, Demirel’in bu sözü! Bir anlamda bu anlamları taşıdığı doğrudur ama “uluslararası hukuk” denen aldatmacayı da o kadar güzel anlatır ki! 
Beni izleyenler, uluslararası hukuk kavramının benim için ne kadar rahatsız edici olduğunu bilirler. Hele konu Kıbrıs olursa! İkide bir uluslararası hukukun parçası olmamız gerektiği söylenir ya! Gülmek mi yoksa ağlamak gerekir bilemem.
Uluslararası hukuk, son yıllar itibarıyla söyleyeyim: Rusya’nın Ukrayna’ya girmesidir. İsrail’in canı çektiği anda, sağa sola saldırması, Gazze’de soykırım yapmasıdır. İsrail’in İran’a saldırmasıdır. Sözün kısası, devletler arası ilişkilerde gücü olanın ya da güçsüz olsa da güçlü dayısı olanın güçsüze kan kusturması, sonra dönerek silah gücü ile kazandıklarını uluslararası hukuk olarak kabul ettirmesi ve bunu dünyaya uluslararası hukuk olarak yutturmasıdır.     
Söz arasında ve yeri gelmişken söyleyeyim: Şu mülkiyet sorunu var ya başımızda! Hani tutuklamalar falan yapmaya başladı Rumlar! Neredeyse herkes buna uluslararası hukuk diyor ya! Bunun uluslararası hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Söz konusu olan bir tür “ulus üstü” hukuktur. “AB hukuku” da denir. AB’nin iç hukukudur ve Türkiye bu hukukun yargısını tek taraflı olarak, AB’ye girişini kolaylaştırır diye kabul etti.  (Bunu Başbakan Turgut Özal yaptı.) Öyle yapmasaydı, mülkiyetle ilgili AB yargısı kararları Türkiye’yi bağlamazdı. Nitekim bu hukuk ne İsrail’i bağlar ne Rusya’yı, ne de Asya, Amerika, Afrika ve Okyanusya ülkelerini! Ne önemi var denebilir. Aslında yok ama yaratılan algı yanlış. Bu algı o denli yerleşti/yerleştirildi ki Kıbrıs’ta siyaset kurumu, sivil toplum, medya, aydınlar ve aydın geçinenler, akademisyenler bile bunu uluslararası hukuk sanır, öyle değerlendirir. Oya uluslararası hukukun parçası olsak da mülkiyet davaları bitmeyecek. 
Esas konuma döneyim: Güncel konu İsrail’in İran’a saldırması ve İran’ın karşı saldırı ile cevap vermesi!  Dünya ve özellikle bizim de olduğumuz coğrafya bıçak sırtındadır. Bırakınız her günü, her saat bilinmezlere gebedir. Ben bu yazıyı yazarken olan durum, siz bu yazıyı okuyacağınızda bambaşka bir duruma dönüşmüş olabilir. 
Benim kafamdaki şu: Her an kendimizi bu ya da başka bir cehennemin içinde bulabiliriz. Bulacağız demiyorum ama bulabiliriz.  Buna hazır mıyız ya da hazır olmamız gerektiğinin ayırımında mıyız? 
Shakespeare (Şekspir), sanki bizim için söylemiş. “Olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu!”
Ne bilgece söz etmiş Demirel: “Dün dündü, bugün bugündür.” Bütün mesele budur bizim için!