İsmail BOZKURT

İlkokulu kitapsız okuyan bir kuşağın çocuğuyum. İngiliz Sömürgeciler, 1931 Rum Ayaklanması üzerine Türkiye ile Yunanistan’dan ders kitabı gelmesini yasaklamıştı. Dersler sözlü olarak veriliyor, biz de defterimize yazıyorduk.

İlkokul beşinci sınıfta idim sanırım. Öğretmenimiz Kemalettin Bey, bir gün, aralarında benim de olduğum birkaç öğrencisini evine götürdü. Küçük bir kitaplık vardı evde ama o kadar çok kitabı ilk kez bir arada görüyordum.

O dönemde babamın, eski püskü iki köy otobüsü vardı. Birini kendisi, diğerini İbrahim Dayı kullanırdı. Bir gün Ural Dayı’nın, İbrahim Dayı’ya para vererek “bana roman getir” dediğini duydum. “Roman” ne diye merak ettim ve otobüsün köye dönüş saatinde orada bulunup İbrahim Dayı’nın Ural Dayı’ya ne getireceğini görmek istedim. Gelen iki kitaptı.

Ben de biriktirdiğim ve iki şilin olarak anımsadığım parayı İbrahim Dayı’ya verip “bana roman getir” dedim. Bana gelen iki kitap, bir dönemin ünlü romancısı Esat Mahmut Karakurt’un Vahşi Bir Kız Sevdim romanı ile yazarını anımsayamadığım Çocuklara Altın Masallar’dı.

Hasan Dedem bana kahvehanede gazete okuttururdu. Mehmet Amcam’ın oğlu İsmail de, çalıştığı “İstiklal” gazetesini posta ile bana gönderirdi. Aynı dönemde, Nevzat Karagil’in İstanbul’da yayımladığı “Yeşilada” da düzenli biçimde okula ulaşıyor ve bize satılıyordu. Bu derginin abonesi olmuştum. Harçlığımın bir kısmını bunun için harcıyordum. Yani okuma zevkini biliyordum. Bana getirilen iki kitabı kısa sürede yutar gibi okudum. Artık kitap okumanın da zevkine varmış, önüme ne gelirse okuyordum.

İlginçtir, ücra bir köy olan Boğaziçi/Aytotro’da okuyacak kitap bulabiliyordum. Köy kulübünün kitaplığında da az sayıda kitap, özellikle de, -başta Mapolar’ınkiler-, piyesler vardı.  Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu’su, ilk okuduğum kitaplardandı. Okuduğum Çalıkuşu kapaksızdı ve ilk sayfaları eksikti.

***

İlkokuldan sonra gittiğim Lârnaka Türk Ortaokulu’nun küçük bir kütüphanesi vardı. Kısa sürede o kütüphanedeki kitapların tümünü okudum. Bir kitap kurdu olmuş, elime ne geçerse okuyor, yaz tatillerinde, vaktimin önemli bölümünü okuyarak geçiriyordum.

Namık Kemal Lisesi’nde de bu durum sürdü. Lise yıllarında yazarlık serüvenim de başlamış, bazı gazetelerde ve bu bağlamda okul dergisinde yazılarım çıkmıştı. İlk uzun soluklu yazarlık denemem olarak da 1956’da bir yazdığım bir oyun var ama esas konum kitaplarım! Bu bakımdan kitaba döneyim.

1958-1962 arasında Ankara’daki üniversite yıllarım, kitap bakımından büyük bir fırsat oldu. Zengin fakülte kütüphanesi, okumam için bana sınırsız olanaklar verdi. Dört yıl süren Ankara’daki üniversite öğrenciliği dönemimin en güzel olaylarından biri, Ulus’ta kurulan kitap sergileri oldu. İlginç, güzel, o oranda da ucuz kitaplar sergileniyordu. Her defasında birkaç kitap almaya başladım. Ayrıca Ankara Ulus’taki Berkalp Kitabevi’nin sahiplerinden biri olan Ali Berkalp, Ankara’da yaşayan akrabam Fikri Kolat’la Kıbrıs’a gelmişti ve bana özel indirim uyguluyordu. Oradan da öğrenci keseme göre bolca kitap aldım.  

Sonuçta yüzlerce kitabım oldu. Dört yıllık üniversite öğrenciliğim bitip de Ankara’dan ayrılırken, en büyük sorunlarımdan biri birikmiş kitaplarımdı. Adaya çok azını beraberimde taşıyabildim. Geriye kalanları akrabalara emanet ettim. Onlar daha sonra olanak buldukça bana gönderdiler. Köydeki baba evinde korunan kitaplarımı ancak 1966’da, evlendikten epeyce sonra, Lârnaka’daki kiralık evimde toplayabildim.

20 Temmuz 1974 öncesinde kitaplarım, Lârnaka’daki evimdeydi; ancak çoğu kutularda, valizlerdeydi. Tümünü yerleştirecek kitaplığım yoktu. 20 Temmuz 1974 sürecinde, kitaplarım o evde kaldı ve bir daha izlerine rastlayamadım.

***

         1974’e kadar biriktirdiğim kitaplarım yitip gitti diye kitap sevdam bitecek değildi elbette! Sıfırdan başlayarak kitaplığımı yeniden oluşturmaya başladım. Başlangıçta Yeniboğaziçi’ndeki evimde ayrı bir çalışma odam yoktu. Zaman içinde, ek inşaatla büyükçe, duvarları çepeçevre raflarla kaplı bir çalışma odam oldu ve çok geçmeden bütün raflar kitaplarla doldu. Değişik zamanlarda iki yeni ek inşaatla kitaplarıma yeni mekânlar sağladım. Yine olmadı, üst kattaki koridor boydan boya kitap raflarıyla kaplandı. Artık evde yeni mekânlar yaratmanın zorlaştığı bir noktaya gelince, esas çalışma odamı raflarla böldüm.

Bu arada eve kitap akışı hiç durmadı ve yeni rafların yeni kitaplarla dolması için çok zaman gerekmedi. Bu kez yeni gelen kitaplar, kutulara ya da uygun yerlere istiflendi. Evden ayrılan oğlum Orkun’un boş kalan kitaplığı da bir anda doluverdi.

Unutmadan yazayım: Bahçedeki ambar da bolca kitabımı konuk etti bu arada!    

***

      Son yıllarda, özellikle de corona döneminde, “ne olacak kitaplarımın hali” diye kendi kendime sorar olmuştum. Konu, aile çevremle yakın dostlarım arasında da konuşulur oldu. Sonuçta, hayatta iken bu işi çözümlemem gerektiğine inandım.

İki seçeneğim vardı: Kitaplarımla ayrı, bağımsız bir kütüphane oluşturmak ya da kitaplarımı var olan bir kütüphaneye bağışlamak!

İlk seçenek olan, kitaplarımla ayrı bağımsız bir kütüphane oluşturma düşüncesi çekici idi. Yeniboğaziçi Belediye Başkanı Mustafa Zurnacılar buna sıcak baktı. Ayrıca Büyükelçi Sayın Ali Murat Başçeri de, Mustafa Zurnacılar’ın da olduğu bir görüşmemizde, belediyeye böyle bir konuda destek olacağını söyledi.  İlgileri için onlara teşekkür borçluyum.

Bu arada YDÜ’nün, Yeniboğaziçi’nde yeni yeni oluşan kampüsünde kütüphanenin de olduğu bilgisi geldi ve oluşma aşamasındaki kütüphaneyi yerinde gördüm.

Benim üzerinde çok durduğum ve ısrarlı olduğum üç konu vardı:

  1. Kitaplarım ayrı bir kitaplık olmalıydı.
  2. Kitaplarım herkese açık olmalıydı.
  3. Yeniboğaziçi’nde kalması önceliğim ve tercihimdi.

Kitaplarımın herkese açık ayrı bir kitaplık olması konusunda başka seçenekler de olabilirdi. Bu bakımdan kitaplığımın Yeniboğaziçi’nde kalacak olması kararımda belirleyici oldu, önceliğim ve tercihim yerine geldi, beni mutlu etti.

YDÜ kurucusu Dr. Suat Günsel ile YDÜ’nün konu ile ilgili yetkilisi olan Prof. Dr. Ali Efdal çok yakın ilgi gösterdiler ve her üç noktada da tam bir uzlaşımız oldu. Onlara teşekkür ederim.

Sonuçta 11 Haziran 2021 Cuma günü, yaklaşık 30 000 kitabım yeni yerine taşındı. Bu kitapların 1974’ten günümüze, 47 yılda biriktiğini yineleyeyim. 1974 öncesinden yalnız birkaç kitapla Siyasal Bilgiler Fakültesinde, ciltlenmiş bazı ders notlarım vardır. Bunların nasıl elimde kalabildiği ayrı bir konudur.  

Gerekli kayıtlar ve düzenlemelerden sonra hizmete girecek olan kitaplıkta, çok değişik ve değerli kitaplarım olduğunu söyleyebilirim. Kitaplarım,  aşağıdaki ana başlıklar altında toplanabilir:

  1. Kıbrıs’la ilgili kitapların tümü var diyemem ama çok büyük oranda olduğunu iddia edebilirim. 
  2. Kıbrıs Türk Edebiyatı konusunda, konu ile ilgili kitapların tümüne yakınının, kitaplığımda yer aldığını rahatça söyleyebilirim. Çok büyük olasılıkla ne Kıbrıs’ta, ne başka yerde benzer bir kitaplık ya da kütüphane yoktur.
  3. Dil ve edebiyat, tarih, siyaset bilimi ve siyasetle ilgili kitap varlığı da da çok ve zengin içeriklidir.  
  4. Roman koleksiyonum, Türk ve Dünya edebiyatları bağlamında ve özellikle klasik ya da Nobelli romanlar bakımından çok zengin ve doyurucudur.
  5. Diğer edebi türler ve başta tiyatro, sanatla ilgili kitaplar da az değildir ve niteliklidir.
  6. Zengin içerikli ve çok sayıda ansiklopediler, sözlükler, başvuru kitapları ile başta İngilizce, birçok dilde kitaplar da vardır.
  7. “Nadir” olarak nitelenen çok sayıda kitap olduğunu da belirteyim.

Kitaplığımda, benim adıma imzalanmış çok sayıda kitap da vardır. Bu imzalı kitaplarla ilgili tereddütlerim oldu ama sonuçta gidecekleri yerde de benim adımı taşıyacak bir kitaplıkta yer alacaklarından onları da verdim. Kitaplarını benim adıma imzalayanların bu durumu yadırgamayacaklarını umarım.      

          Evde birikmiş kitapları, sonuçta işlevsel ve sürdürülebilir kütüphanelere vermenin, doğru bir davranış olduğunu düşünüyor ve bu yönde çağrı yapıyorum.

         Kitaplarımdan ne kadar çok araştırmacı ya da kitap okuyucusu yararlanırsa o denli mutlu olacağım.