İsmail BOZKURT
Yaşamını Avustralya’da sürdüren Özgül Ilıcak, 1948 Lefkoşa doğumlu olup yazı hayatına lise döneminde şiir yazarak başladı. Daha sonra öykü de yazdı. Bazı dergi ve gazetelerde şiir ve öyküleri yayımlandı. Bu arada iki öykü kitabı çıktı: Pembe Yazgı (2004) ve Hayat Çaprazı (?)
Özgül Ilıcak’ın öykülerinde, Avustralya’daki yaşamı, Avustralya’daki Kıbrıs Türkleri ile Türkiye göçmenlerini, Kıbrıs Türkleri’nin Kıbrıs ve Kıbrıs özlemini, Türkiye ve Atatürk sevgisini ve gezip gördüğü yerlerle ilgili izlenimlerini buluyoruz. Genellikle abartılı biçimde idealize edilen Avustralya’daki yaşamın diğer yüzünü göstererek yaşanan sıkıntıları, dramları, Devlet’le/bürokrasiyle boğuşmaları da bolca yansıtır. Kıbrıs özlemi yanında, Kıbrıs’a dönenlerin karşılaştığı durumları da dile getirir.
Arada postmodern çağrışımlar yapan, denemeye yaklaşan öyküleri de olmasına karşın Özgül Ilıcak gerçekçidir. Öykülerinde yaşadığı toplumdan etkilendiği, tipleri tanıdık çevreden seçtiği duyumsanır. Doğa ve duygu onun için önemlidir. Genellikle gerçek yaşantılara yer verir. Öykülerinde “insan” ama daha çok “Türk insanı” vardır. İnsancıldır. Kapitalist sistemi acımasızca eleştirir.
Özgül Ilıcak, Avustralya’daki Kıbrıs Türkleri’ni öyküye ve edebiyata taşıdı. Önemli olarak nitelediğimiz bu taşıma işi ile Avustralya’daki yaşam hakkında, öykülenmiş bilgi ve kaynağa ulaşma olanağı buluyoruz. Bunu bir anlamda Avustralya’daki Kıbrıs Türk gerçeğine bir tür not düşme olarak da kabul edebiliriz.
BİR ROMANI GEREĞİ GİBİ ANLATABİLMEK
Özgül Ilıcak, bu kez karşımıza bir romanla çıktı: “İki Kere Ölmek.”
“İki Kere Ölmek” benim görüşüme göre bir dönem romanı olup Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Türkleri’nin 1958 - 1986 döneminin öyküsü anlatılmış romanda! Yer yer tatlı Kıbrıs ağzının zenginleştirdiği yalın ve akıcı bir Türkçe ile…
“İki Kere Ölmek, Özgül Ilıcak’ın ilk romanı!
Bir dönemin tanıklığı…
Varoluş mücadeleleriyle, direnişleriyle, günlük yaşamlarıyla, kavgalarıyla, aşklarıyla…
Kadını erkeği, genci yaşlısıyla…
Mücahidi, esnafı, meyhanecisi, kahvecisiyle…
O dönemin Lefkoşa’sının, buram buram tarih kokan evleri, sokakları, insanlarıyla…
20 Temmuz 1974’ün coşkusuyla…
1958 - 1986 yıllarının Kıbrıs Türkleriyle…”
Yukarıdaki alıntı, “İki Kere Ölmek” romanının arka kapak yazısı! Roman, ancak bu kadar öz ve güzel anlatılabilir.
2022’de basılan roman, iki bölüm halinde ve 278 sayfa!
İlk bölümde, “(Lefkoşa’dan Bir Nostalji) 1958,” “1960 Yılı,” “Yıl 1961,” “yıl 1962,” “Yıl 1963 Haziran Sonu,” “20 – 21 Aralık 1963” ve “1974” alt başlıklarıyla anlatılar var.
İkinci bölümdeki anlatılar ise romanda şu alt başlıklarla yer almış: “Yıl 1983,” “Kasım 1983,” “Yıl 1984,” “Orhan’ın Kaleminden,” “Yıl 1986 Orhan’ın Kaleminden,” “Fikret’in Kaleminden,” “Bir Ay Sonra!”
Alt başlıklar sizi yanıltmasın! Roman salt ve doğrudan tarihi olayları anlatmıyor. Olaylar Orhan ile Sevgi’nin sevda öyküsü çevresinde birbirini izliyor. Ayrıca Lefkoşa’da o dönemdeki yaşam ve sıradan insanların yaşayış biçimi gayet güzel anlatılıyor. Özgül Ilıcak, öykülerinde olduğu gibi romanında da gerçekçi!
Romanın ana karakterlerinden Fikret, Orhan ile Sevgi’nin çocuğu olup “sevdaları” ve yaşam biçimi farklıdır. Kendi canına kıyma girişiminde bulunacak kadar psikolojik yıkım yaşayan bir karakterdir. Romanda değişik bir kuşağı temsil eder. Sonuçta ailesinin yardımıyla yeniden hayata bağlanarak roman yazmaya başlayacak; “İki Kere Ölmek” onun ilk eseri olarak ortaya çıkacaktır.
SON OLARAK
Romanı önemsediğimi bir kez daha vurgulamak istiyorum ve tabii ki bizi anlatan her romanı sevinçle karşılarım. Yanılmıyorsam bu sayfada daha önce de yazdım. Lenin’e atfedilen “ben Rusya’yı romanlardan tanıdım” sözü benim görüşlerimle bire bir çakışır. Lenin bu saptamayı yapmış ya da yapmamış olsun, bu söz tam bir gerçeği yansıtır. Bunu kendimden de bilirim.
Bu düşüncelerle Özgül Ilıcak’ı içtenlikle kutlarım. Kıbrıs Türk Romanı’na zenginlik katmakla kalmadı, bir dönemin tanıklığını da yaparak yakın tarihimizi edebiyatçı gözüyle bir kez daha anımsattı.
“İki Kere Ölmek” romanını içtenlikle öneririm.