Evlat Katili Olmak Nasıl Birşey

Ülkemiz dün kabul edilemeyecek kadar büyük ve acı bir haberle sarsıldı.  Gazetelerden verilen haber, Gönyeli’de genç bir annenin 7 yaşındaki oğlunu bıçaklayarak öldürmesiydi.
Haber üzerine bütün Gönyeli halkı infial içinde sokaklara döküldü.  İşin kabul edilmez yanı, kızından ve torunundan haber alamayan anneanne  Sümer Lord’la dede Tahir Lord’un eve gitmeleri ve böyle korkunç bir manzara ile şoke olmaları.
Çok iyi tanıdığım efendi ve kendi halindeki dede Tahir Lord’un yüreğinin bu acıya dayanamayıp kalp krizinden ölmesi herkesi üzdü.  O üzüntü içinde “Sen ölmeyecek kadar dürüst ve efendi bir insandın Tahir kardeş” diyesim gelir.
Verilen haberde 7 yaşındaki çocukla annenin çok çetin kavgaya tutuştukları ve annenin bir anlık sinir krizi karşısında kendi öz evladını öldürdüğü anlatılıyor.
O zaman soruyorum!
“Evlat katili olmak nasıl birşey?”
Hiç insan kendi öz evladını öldürebilir mi?  Bunu kabul etmek mümkün değil.
Bu tür cinayetleri, genellikle Türkiye gazetelerinde görürüz... Özellikle cinnet geçiren bir babanın bütün aile fertlerini sıradan geçirip tümünü öldürmesi olayları pek sık yaşanan olaylardır.
Ne yalan söyleyim...  Acaba Türkiyeli ailelerden birisi mi işledi bu cinayeti? Diye içimden geçirmiştim.  Onların günahlarına girmişim üstelik.
Nasıl da yanılmışım...  Hani derler ya... “Adamın adı çıkacağına gözü çıksın” diye...
Bu olay da ona benzedi.  
Gerçekten Kıbrıs’ta bu tür olaylara pek rastlanmaz.  Ama hayat ilginç ve acılarla doludur.  O bağlamda kendi öz evladını öldüren bu kadının hangi psikolojik durum karşısında bu cinayeti işledi, doğrusu merak konusudur.
Herhalde en doğru haberi yakınları verecek.  Veya olay karşısında şoke olan eşi anlatacak eşinin psikolojik durumunu.
Bu olay bize, eğitimin mezara kadar sürmesi gereken bir durum olduğunu anlatır.  “Eğitim” derken, her annenin (ev kadını da olsa) mutlaka çocuk sahibi olunca çocuk psikolojisi üzerine bol bol kitaplar okuması, sırası geldiğnde pedagoji dersleri alması ve bunun yanında aile kavramını öğrenmesi gerekir.  Bir diğer deyişle “Mutluluğun” ne demek olduğunu kavraması gerekir bir annenin.
Biz bunları söyleriz de, yine de hala kafamız almıyor bu kadının kendi öz evladını öldürmesini.
Genellikle kırsal yörelerde yaşayan nice fakir fukara insanlar vardır.  Hayli yaşı ilerlemiş olmasına karşın, saçını evlatlarına ve torunlarına süpürge yapan anaların heykeli dikilmelidir.
Bu cinayetin işlenmesinde ekonomik etkenlerin rol oynadığına pek ihtimal vermiyorum.  Genellikle Gönyeli insanları büyük bir dayanışma içindedirler evlatlarıyla.  Hatta evladını evlendirecek her anne baba, mutlaka Gönyeli’de evlerini ve eşyalarını yapıp, onları hayata öyle hazırlarlar.
Hayat gerçeklerinde bir de şu “dede-torun” sevgisi var.  Bu sevgi o kadar büyüktür ki, insanın yüreğinde devleşir torunla dede.
Biz bile bu yaşa geldik, hala hatırlarımızla yaşarız.  Bir durum olduğunda, dede veya nineyi hatırlama anlamında, “Dedem şöyle iyiydi, ninem şöyle iyiydi” deriz.
Kaldı ki gazetelere basılan dede-torun fotoğrafı bize, bu iki insan arasındaki büyük sevgiyi anlatır.
Bundan sonra gerek anneannenin, gerek katilin eşinin ve gerekse gerçek katilin hayatı hayat olmaz artık. Belki o katil anne aklı başına gelince kalan ömrünü demir parmaklıklar arkasında geçirecek.  Belki mahkemede “çok pişmanım” diyecek.  Pişmanlık neye yarar.  Sen bir anne olarak sinirlerine hakim olamamışsın, bir avuç çocukla birebir kavgaya tutuşmuşsun ve bir anlık fıttırmada onu bıçakla delik deşik etmişsin.
Yine vurguluyorum...
İnsanlar günlük sorunlarının üstesinden gelebilmek için, mutlaka kendilerine bir meşgale bulmalı ve “meşguliyet terapisi” yapmalıdır diye düşünüyorum.
O minicik yavrunun ne büyük hayalleri vardı... Tam da okulların kapanacağı ve karnelerin alınacağı böyle bir zamanda, cansız bedeninin toprak altına girmesi gerçekten üzüntü vericidir.
Dede-torun cenazesinin çok acı olacağını da düşünüyorum ayrıca.  Yürekleri dağlayan çığlıklar ve kabul edilmez gerçekler...