Tamamlanan Cenevre zirvesi ve Kıbrıs meselesi ile ilgili genel bakış açımı dünya görüşüm ile birlikte, bu sütunlardan defalarca sizlerle paylaşma fırsatı buldum. Yazıların içeriğini hatırlamak için birkaç anahtar cümle kullanmak isterim:

  • “Eşit Uluslararası Statü” önerisi blöftür!
  • Kıbrıs adasında “Uluslararası güçlerin” ve garantörlerin; “rehineleri” yaşamaktadır.
  • Coğrafya bal gibi de kaderdir!

Adanın kaderinin değişmesi, geleceğe güven vermesi:

Planlı,

Bilinçli,

Örgütlü, toplumsal mücadele ile mümkündür.

2002 – 2017 yılları arasında, Uluslararası arenalarda, Ankara ve özellikle AKP Kıbrıs’ta kayda değer açılımlar yaparak, çözüm odaklı çalıştığını hepimiz biliyoruz.

Hatta, “Yavru vatan elden gidiyor…” diye feveran eden, AKP çözüm destekli politikalarını,

“Kan döktük, aldık! Kime veriyorsunuz?” diye eleştiren AKP muhalifi T.C. siyasal örgütleri yanı sıra “Konjonktürel Kıbrıslı iş birlikçiler de” aynı notadan serzenişlerini sürdürmüştü.

2017 Cenevre’sinde, Sn. Çavuşoğlu olabildiğince esnek ve yapıcı davranmıştı!

Ne oldu da bardak taştı,

AKP’nin Kıbrıs politikası, nasıl oldu da son dört yıl içinde dengesini kaybetti.

Oklar bize 2023 Cumhur Rejimi Seçimlerini işaret ederken diğer taraftan,

  • Doğu Akdeniz ve Ege’de kaynayan suların,
  • Uluslararası “Ekonomik ve Ticari” anlaşmaların, “2023 seçiminin kaderini değiştirebileceği ihtimali”
  • Hidrokarbon ’un “servis edilmesi” yönünde Türkiye Cumhuriyetinin rölü – payı.
  • Ege ve Akdeniz’de Türkiye askeri unsurlarının “kalıcı” varlığı

…. Ve belki de bilemediğimiz dahası.

T.C.’nin esnek dış politik duruşu, dün itibari ile yerini “yeni” kontrollü gerginlik diplomasisine bırakacak gibi görünüyor.

29 Nisan 2021 (dün), üç gün süren ve “ortak zemin bulunamadı…” açıklamaları ile noktalanan “Gayrı resmi Cenevre Buluşması” Kuzeydeki özellikle muhafazakar kesim tarafından “dik duruş” olarak nitelendirilmeye çalışılıyor.

Çözümden uzak bir duruş ne kadar diktir anlam veremiyorum.

Kıbrıslı Rumlardan, eziyet gören Kıbrıslı Türklerin “yan yana” yaşamak istememelerine çok saygı duyuyorum. 

Gelecek aydınlık mı?

Bilemiyorum!

“Mücadeleye” ve uluslararası “dengelere” bağlı.

KKTC’nin bağımsızlığa kavuşamadığını…

On yıllardır “ambargoların” kaldırılamadığını…

Ankara – Lefkoşa ilişkisinin maalesef iki devlet esası üzerinden yürütülemediğini…

Kıbrıslı Türklerin kendi yaşadığı adalarında, azınlık nüfus konumuna düşme tehlikesi…

Ankara versin, biz alalım düşüncesinin, sürdürülür bir model olamayacağını…

Biliyorum.

Bir şey daha biliyorum;

Kıbrıslı Türkler, özellikle on yıllardır kendini Türkiye, Avrupa veya farklı kıtalardaki değerli üniversitelerde yetiştirme fırsatı bulmuş “dünya ile aynı dili” konuşan gençlerin:

Kendi devlet örgütlerini, kamu düzenlerini, merkezi ve mahalli maliyelerini hiç kimseye muhtaç kalmadan pek tabi gayet güzel yönetebileceklerine inanıyorum.

Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durabilme kabiliyeti vardır!

Geleceğimiz Avrupalı olmalıdır.

Kıbrıslı Türkler,

İki toplumlu, iki bölgeli, eşit iki kurucu ortağın yönettiği, uluslararası kimliği ve hukuku hak ediyor.

Aydınlık bir gelecek, ancak kendi kendini yönetebilen, bağımsız yapı ile mümkündür.

30.04.’21

Reşat Kansoy

Vatan Gazetesi