GENÇLİĞİN BAYRAMI

Bugün 19 Mayıs, Ulu Önder Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği anlamlı bir bayram…  Bundan tam 102 yıl önce Atatürk, yeni bir Türkiye yaratmak için İstanbul’dan Bandırma Vapuru’na binerek Karadeniz’e açılmış, açılırken de kafasında bin tane plan, bin tane strateji belirlemişti.

            Osmanlı hanedandlığının körelmiş zihniyeti, Türkiye’nin batı düşmanları tarafından parsellenmesi noktasına getirmişti vatan topraklarını.  Asırlara meydan okuyan Osmanlı padişahlarının meydan meydan savaşarak, yürek yürek vatan yaptıkları Osmanlı toprakları teker teker elden giderken, o çöküntünün veya o çöküşün düşmanlar için “tam bir fırsat” deyişi kadar keder verici bir davranış içinde İzmir işgal edilmişti.

            Atatürk Bandırma Vapuru ile ayak bastığı Samsun’da gerçekten bir güneş gibi doğmuş, sonra o güneş çevresine daha güçlü ışıklar ve enerji vermeye başlamıştı. Yapmış olduğu Sivas ve Erzurum Kongreleri, geleceğin temellerini atıyordu.  Kuvva-i Milliye, onun kafasında yarattığı bir ordunun yoktan var ettiği güçtü esasında.

            O günler gerçekten zor günlerdi.  Osmanlı sarayının elde edemediği tek şey, Mustafa Kemal’in kellesiydi. Nitekim Osmanlı Hanedanlığının ürettikleri kararlar ve bütün Türkiye genelindeki illere gönderdiği mesajlarda, “Onun kellesini getirin” diyorlardı.

Kellesi istenen bir adamın durumu hiç de kolay olmasa gerek.  Yani Atatürk Bandırma’ya binerken, ölümüne büyük bir savaşa giriyordu ve kendisi de bunun bilincindeydi.

Hani İnanç ve inanmak” diye güçlü kavramlar vardır.  Mustafa Kemal o inançları ile halktan bir ordu kurdu.  Halk ona güvendi, o da halkına güvendi.  O güven bağları ve güven süreci büyüdükçe ve genişledikçe, herkes farkına varmıştı vatanın elden gitmekte olduğunu.

            Zaman zaman su yüzüne çıkan anılar vardır.  Ne yalan söyleyim, bu türdeki tarihe mal olmuş, acıyla kederi bir hamur yapmış olayları okurken, müthiş duygulanıyor ve belleğimin derinliklerine kazıyorum nedense.  Çocuk yaşlarda fotoğraflarından tanıdığımız, onun idealleri ile büyüdüğümüz o BÜYÜK ASKER mi bize de Kıbrıs mücadelesinde dimdik ayakta durmayı öğreten?

            Evet, bize güçlü olmayı öğreten o BÜYÜK ASKER’di.

            Atatürk vatana ve davaya gönül vermiş binlerce arkadaşı ile çıktığı bu yoldan muzaffer çıkacağından emindi.  Emindi, çünkü karnındaki yavrusu ile cepheye mermi taşıyan Türk anası da yanındaydı.  Bıyıkları yeni terlemeye başlamış genç fidanlar da yanındaydı ve ölümüne o büyük savaşlara katılıyorlardı.  Atatürk o minikten, dev bir orduya dönüşen inancın ve kurtuluşun mücadelesini öyle verdi ve kazandı.  Halifelik ve körelmişliğin ortadan kalkması zihniyetinden hareketle, laik bir Türkiye yaratmanın hatlarını çizdi.  O çizişte bile, Kıbrıs’ı unutmadı.  “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” sözlerini kullandı.

            Bizler Kıbrıs Türkleri o büyük insana nasıl tapmayız, nasıl onun idealleri ve heyecanları ile büyümeyiz?

            Şayet bugüne kadar Rumların acımasız ve bitmez hatta acımasız ambaro ve soykırımlarına inat ayakta kalabilmişsek, Atatürk’ten aldığımız feyzle ayakta kalabilmişiz demektir.

            Türkiye’nin kurtuluşu, büyük zaferler ve meydan muharebeleri o büyük inanç sayesinde gerçekleşmiş ve vatanı parselleyen düşman, başını bacaklarının arasına alarak o topraklardan çekip gitmişti.  İzmir’i işgal eden Yunanlılar nasıl da denize dökülmüşlerdi? 

            Bu gelinen uzun yolda, verilen anlamlı mücadelede Atatürk’ün kafasında iki nesil vardı.  Bunlardan birisi çocuklar, diğeri de onların ablaları ve ağabeyleri gençlerdi.  23 Nisan’ı çocuklara armağan ederken, Atatürk Türk gençliğine de 19 Mayıs’ı bir bayram olarak hediye etmişti. Hediye etmişti çünkü, geleceği çocuklarda ve gençlerde görüyordu.

            İsterseniz bütün ülkelerin tarihlerine ve liderlerine bakınız bakalım, hangi lider kendi çocuklarına ve kendi gençliğine bir bayram hediye etmiş.  Hiçbir ülke, onun yaptığını yapmamıştır.

            Gerek 23 Nisan, gerekse 19 Mayıs bayramları bir ananevi ve tarihi bize hatırlatan önemli bayramlardır. O kutlamalar ve kutlamalarda kullanılan sözler, verilmek istenen mesajlar, Türk gençliğinin beyninin kıvrımlarına yerleşmiş ve bir atom çekirdeği gibi beyinlere kazılmıştır.  O sevgide  “Türklük ve Atatürk gerçeği” vardır.

            Zaten o aşı değil mi vücudumuza ve beyinlerimize yerleşen ki, biz Kıbrıs Türkleri o kavram ve o inançlarla Rum’a karşı güçlü bir savaş vermiş, ayakta kalmasını bilmişiz.  İngiliz’in bayrağına selam duran, İngiliz kraliyet marşını okuyan bir Türk çocuğunun veya bir Türk gencinin iç kavgalarının ne kadar büyük olduğunu anlayabilir misiniz?  Zaten o iç kavgalarımız değil mi bizi güçlü kılan?

            Böyle anlamlı günleri her zaman anmak ve anlamlı mesajlar vermek gerçekten şarttır.  Kim ne söylerse söylesin… Kim ne derse desin… Bunlar bizim gerçeklerimizdir.  Tuttuğumuz yol, Atatürk’ün yoludur. İnsan gibi yaşamak ve varlığımızı idame ettirmek heyecanlarının yoludur.

            Türk gençliğinin 19 Mayıs Gençlik Bayramı kutlu ve mutlu olsun…