HER ATEŞİN BİR KIVILCIMI VARDIR

“Her ateşin kıvılcımı vardı” ifadesi ironik bir çağrışım yapsa da, gerçek anlamda her ateşin bir kıvılcımı vardır.  Yaz günleri geldi mi, yangınlar insanların korkulu rüyası olur.  Bunu bana yazdıran, elbette ki bölgelerde çıkan orman yangınları ve Lefkoşa’da bir iş yerinin yanıp kül olmasıdır.

            Sizi bilmem ama bu yangının neden çıktığını tahmin etmek benim için zor olmadı.  Hele bir düşünün...  6 dönümlük bir arazideki kuru otlar yanmaya başlayacak ve o yangın, ilerleyerek bir iş yerini yakıp kül edecek.

            Bu yangınla ilgili verilen haberin içeriği aynen şöyledir:

            “Lefkoşa’da faaliyet gösteren Cemsa Karting isimli iş yerinin doğu kısmında yer alan arazide dün saat 13.30 sıralarında henüz tespit edilemeyen sebepten dolayı yangın çıktı.  Çıkan yangın sonucu, yaklaşık 6 dönümlük alan içerisinde bulunan kuru otların yanı sıra, ÇÖP ve MOLOZLAR, atıl durumdaki araba lastikleri, tahta parçaları ile Cemsa Karting’e ait eski ofis ve depo yandı.”

            Ben esas meseleyi şuna getirmek istiyorum...

            İnsanlar sorumsuzca çevrelerine moloz, cam ve tahta parçaları ve nice inşaat atıkları atarlar.  Şayet Mesarya ovasına giderseniz, bazı tarlaların simsiyah olduğunu görürsünüz.  O siyahlık, bazı açıkgöz tarımcıların yaktıkları tarlaların o hale gelmesindendir. 

            Jeologlara sorsanız “Anız  yakmak doğru mu?” diye, kesinlikle size şu yanıtı vereceklerdir:

            “Anız yakmakla toprağın humusunu ve bütün doğal yapısını bozar ve ekilecek ürüne zarar verirsiniz” şeklinde olacak.

            Anız yakanlar tam tersini düşünürler.  Tarladaki ekin saplarını yakarak kendilerince toprağa besin katıyorlar. 

            Gözün gördüğü yere kadar uzanan tarlalarda anız yakmak kadar tehlikeli bir durum olamaz.  Hele bir rüzgar savursun o kıvılcımları ve alevleri de kontrol edin bakalım çıkacak yangını.

            Anız yakmak bize, 1974 Mutlu Barış Harekatı’ndan sonra Kıbrıs’a yerleşen Türkiyeli göçmenlerden geldi.  Zaman zaman Türkiye’ye seyahate gittiğimizde binlerce dönüm arzide anız yakıldığına tanık olurduk.

            Yeniden son yangına dönecek olursak, 6 dönümlük arazi içine atılan kırık cam parçaları, tahtalar ve araba lastikleri yangının en acımasız malzemeleri olduğunu anlarız.

            Malum kırık şişe ve cam parçaları, kızgın güneş altında adeta bir mercek vazifesi görerek, güneş ışınlarının o cam parçaları üzerinde bir yere odaklanması ile otların tutuşmasına neden olur.  İnsanlar atık bira şişelerini veya diğer cam kırıklarını hafife alırlar ama bu atık maddeler yangın için birebirdir.

            Zaman zaman piknikçilere de çatarız.  İnsanlar bir piknik alanına gidip keyiflerini yaparlar, içkilerini içerler, sonra da içki şişelerini arazide bırakıp oradan ayrılırlar. Hatta çevreyi de kirletirler. Halbuki sorumsuzca etrafa attıkları içki şişeleri ve kırık cam parçaları, yangına vesile olan en önemli unsur olduğunun farkında değiller.

            Türkiye KKTC’nin yeşertilmesi için yine elleri kolları sıvadı, her zamanki gibi.  Ne bileyim kaç bin hektar arazinin ağaçlanması için bizim için bir bütçe ayırdı ve bizim yok ettiğimiz yeşili yeniden yaratmak için yardım elini uzattı.

            O büyük Girne yangını hala hafızalardadır.  Batıdan doğuya kadar uzanan Beşparmak yangınında, binlerce orman ağacı nasıl da yarım gün içinde yandı kül oldu...

            Bir ağacı büyütmek ve doğaya kazandırmak ne kadar zordur.  Ama sorumsuzluk nedeniyle ağaçların yangında kül olması an meselesidir.  Ağaçların ayakları yoktur ki yangından kaçıp kurtulsunlar.  Bir tiyatro eseri vardı...

            “Ağaçlar Ayakta Ölür” isimli bir eser...

            Verilmek istenen mesaj, çaresizliktir esasında. Tıpkı yangının ortasında kalakalan çaresiz ağaçlar gibi...

            Sigarayı ve sigara izmaritlerini de unutmayalım.  Adam sigarasını içer, izmaritini boş tarlaya fırlatır atar.  Hiç aklına gelmez izmariti yere atıp, o izmariti söndürmek.

            Her ne ise... İşin başı sorumluluk ve vatan sevgisidir.  Her insan kendi sorumluluğunun bilinci içinde hareket ederse, ülkemizde kesinlikle yangın çıkmaz.  Bu düşüncelerle ülkemizin yok denecek kadar az olan yeşilini korumak, zenginleştirmek ve geleceğe güzel ormanlar kazandırmak da bir vatandaşlık görevidir.

            Özetle, her ateşin bir kıvılcımı vardır.  Bunu kesinlikle unutmayalım.