KAYIP SAATLER

 25. saat demiştim yıllar yıllar önce.
Kendinize dair, kendinize özgü bişey katmak istiyorsanız hayata, mutlaka 25. Saatiniz olmalı 24 saatlik günde demiştim.
 Kayıp 8 saatlerin peşindeyim şimdi. 
 Ne demek kayıp 8 saatler dediğinizi duyuyorum.
8 saatlik iş gününü elde var diye tutalım ve yanına olması gereken ama olup olmadığını, her bir insanın ancak ve yalnız kendinin bileceği, 8 uyku saatini de ekliyelim. Şimdi elimizde 24 saatlik her bir günün 16 saati var. Konumuz arda kalan 8 saat.
 Ne yapıyoruz, ne yapıyorsunuz, ne yapıyorlar bu 8 saate.
 Kayıp 8 saat dediğim işte bu. Aklınıza yattı, yatmadı bilmiyorum ve devam ediyorum. Bu benim insanlık adına kayıp diye nitelediğim 8 saatin izini sürmeye.
 Eğer her bir kişi, yaşamak için iş adı altında harcadığı 8 saatin ve uykuya ayrılan diğer 8 saatin dışındaki 8 saate dişe dokunur iyi bir iş ( para kazanmak için değil ama bunun sonucunda ele geçebilecek paradan da çok fahiş olmaması kaydı ile çok da itirazım yok ) yapsa idi memleketimiz, memleketler, dünya ve hayat bu kadar kötü olur muydu, olabilir miydi.
 Demek ki neymiş. Evvel emirde, hiçbir kimsenin boş vakti olmaması gerekirmiş ama gelin görün ki, öğretmeni ve annesi babası bile ‘ boş vakitlerinde’ ne yapıyorsun sorusu ile iğdiş ediyor ta çocuk yaşlardan başlayarak insanı.
 Ve bu, öyle bir cendere ki kaçınılmaz bir şekilde kazınıyor küçücük zihinlere, okumak, kitap okumak, boş vakit işidir. Flüt gitar keman çalmak boş vakit işidir. Kara kalem pastel sulu yağlı boya resimler yapmak, boş vakit işidir. Daha da beteri oyun oynamak gibi; çocuklar için en değerli  kabul edilen et bal yumurtadan daha değerli bir besin olan şey de boş vakit kategorisine konuluyor.
 Oyunu boş vakit öldürmek diye kabul ettirilen bir çocuktan,sağlıklı kendine armağan bir hayat beklemek ne kadar doğru olabilir sorun bir kendinize. 
 Sorduktan sonra ağlayabilirsiniz kayıp ettiğiniz yüzlerce binlerce 8 saatinize ya da her üç senede bir yenilediğiniz ve en uzak mesafesi sadece 2 saat olan bü küçücük KKTC ülkesinde, son model, 4 çekerli ve bilmem ne li arabanızla, arabanızın hak ettiği cakayı bir türlü satamadığınız için gülebilirsiniz. ( benim gözümle bakarsanız acı acı, kendi gözünüzle bakarsanız, yazarın domuz öllüsünün koca körü deyip anasını / babasını satarcasına zamanın ve hayatın kahkahalarla) keyif sizin. Atlayın arabanıza ve sürün, her metresinde yolun bu nasıl devlet, yolları bile berbat diye küfürler ederek.
 Evvet haklısınız, sizin / bizim hiç ama hiç kabahati yok. Aslanlar gibi ki; bu aslanlık KKTC devletinde memurun aslanlığıdır, büyük çoğunluğu ‘Gülhane Parkındaki’ dişleri dökülmüş yelesi perişan aslanlıktır ve küçük azınlık da safaride av olmaktan başka çaresi olmayan üst düzey bürükrasi ile müşavir kadrosu.
 Şimidi sıra, vehbinin kerrakesinde
 Nerde bu 8 saatler. Nasıl ve nerde kaybettiniz, ya da, kim aldı, kim çaldı sizin kendinize ait olması gereken 8 saatinizi.
 Hafızanızı yoklayın. Az gayret ile babalarınızdan dimlediğiniz o eski, yoksul ama mutlu günleri hatırlayabilirsiniz.
 Terzilerin, marangozların, dülgerlerin. duvarcı ustalarının, kundura tamircilerinin, berberlerin,
 Bisiklet ve bisiklet tamircilerinin olduğu o günleri
 Her lisesinin bandosu, orkestrası, resim atölyesi yoksa da ressamları, sergileri olduğu zamanları.
 Her köyünde ilkokul ve ilkokullarında  da, kızılay, izcilik, tarım, kollarının olduğu o maarif günlerini
 Hiç bişeyi yokken, yüzlerce göçmen evi yapıp, binlerce göçmenin sıtır edildiği, sıfırdan hastahaneler kurulan, BRT oluşturulan o güzel, yoksul ve güzel yılları 1960 lı yılları.
 Ve sonra aynaya bakın. Dikkatli bakın, sevgiyle ve arayarak bakın. Kayıp 8 saatlerimiz ordadır.
Kafanızda, yüreğinizde bulun .
 Bulun ki işe koyulalım, çocuklarımıza güzel bir gelecek ve yaşanılası bir memleket ve hayat kurmak  için.