KİMDİR BU 65-80 YAŞ ARASINDAKİ NESİL?

Hiç düşündünüz mü acaba?

Korona virüsü nedeniyle hatırlanan, bugünlerde evlerine kapatılan/kapanan bu yaşlılar kimdir?

   Hani son günlerdetelevizyon ekranlarından izlediğimiz; sokaklarda hastaneye gidenini dahi yolda çevirip de korona nedeniyle yüzüne zorla maske takılan, sırf yaşları nedeniyle otobüslere dahi alınmayanlar, kimdir bunlar?

Korona nedeniyle parklarda oturdukları bankları dikenli tellerle çevrilen, balkonlardan üzerlerine su dolu balonlar atılan, hadsizce çevrilip başlarına kolonya dökülen, adeta potansiyel korona taşıyıcısı gibi görülen bu yaşlı nesiller kimdir?

Evet, haklısınız sokağa çıkmak bu yaş grubu için büyük bir risk. Bu riski göze alıp da hala sokağa çıkan var ise; en büyük cezayı onlar hak ediyor. Ama korona denen illetin sadece bu yaşlılara değil, gençlere bulaştığını da iyi anlatmak gerekiyor mu?

     Ben de bu yaş grubuna girenlerdenim.

Şimdi gelin biraz da bizim nesillerden söz edelim, bizi bizden dinleyin; sonra da ne derseniz deyin…

     1940-1960 yılları arasında dünyaya gelmişiz…

2’nci dünya savaşı ortamının ne olduğunu bilen, 50’li yıllarda Amerikan peyniriyle, süt tozuyla beslenen ama vatansever öğretmenlerimizin ‘’yerli malı Türk’ün malı, herkes bunu kullanmalı’’ öğüdüyle büyüyen. O yılların salgını tüberküloz, kızamık, suçiçeği hastalıkları ile mücadele edenlerin aşılarıyla sağ kalan direnç abidesi bir nesiliz biz…

 Harpleri de, darbeleri de, muhtıraları da, ayaklanmaları da görmüş ama yılmamış. En az 10 ekonomik krizden fazlasıyla nasibini almış. Nice yokluklarla terbiye edilmiş, her birisinden ayrı bir tecrübeyle çıkmayı başarmış bir nesiliz.

 Bu neslin her bireyi karşılıksız, hesapsız bu cennet vatanı sevmiştir. Gün gelmiş türlü kışkırtmalarla ikiye bölünen bizim nesillerin sağcısı da solcusu da, haklı ya da haksız ‘’vatan uğruna’’ demiş, birbirini katletmiştir, doğrudur.

 Ama bizler anamızın yaktığı mangal ateşiyle ısınmış, gaz lambalarıyla ders çalışmış, babalarımızın aldığı kara lastikleri surat ekşitmeden giymiş, günü gelmiş sıcak suya ekmeği tirit yaparken de Allaha şükretmiş, neyimiz varsa vatan için feda etmeyi de bilenlerdeniz.

 Ne ailesine, ne devletine yük olmamak adına ellerinden ne geliyorsa onu yapmış;yüz binlercesi Almanya’da, Avusturya’da, Fransa’da, Hollanda’da aş uğruna çalışıp, oradan oraya savrulan bir nesiliz biz…

1940-1960 arasında doğan bu nesillere iyi bakın!

 Onlar, bu ülkenin geçmişidir…

 Onlar, ülkemiz için hiçbir mücadeleden yılmayan, el etek öpmeyen, günü geldiğinde kan kusup da kızılcık şurubu içtim diyebilen, her daim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin ebedi nöbetçileridir.

 Hayat bu!

  Kimi nesiller bizler gibi yukarıda sıraladıklarımla, kimi nesiller yakın geçmişimizde yaşananlarla, ya da bugün olduğu gibi ‘’korona’’ ile sınanır…

 65-80 yaş arasındaki bizler ömrümüz boyunca yaşadığımız tüm acılara karşı koyduk. Ülkemizin menfaatlerini her şeyden üstün tuttuk; önce şükretmeyi, sonra tevekkülü, en nihayetinde paylaşmayı da, sadakati de, vefayı da bildik…

  Bizim nesillerin yaşarken öğrendikleri bilgi, kaybederken edindikleri tecrübe, en değerli hazinemiz ise ülkemizin bugünkü genç nesilleri oldu.

Bugünkü nesiller; yakın geçmişimizde ülkemize kast eden her türlü belayı, vatan ve vazife uğruna gerektiğinde hayatlarını seve seve feda ederek, birlik ve beraberlik içinde nasıl defetmişlerse, çağdaş bilimle yoğrulmuş ortak aklı taşıyan bilim insanlarımızın da, bu uğurda çaba sarf eden gençlerimizin de, bu salgın belasını def edeceklerine olan inancım tamdır.

Bugün aranızda yaşayan bizlerden ne kaldıysa; ana, baba, amca, teyze, hala, dayı, anneanne, babaanne, dede…

Onların hepsi, sizin son değerli hazinelerinizdir.

 Evet, bugün her birimiz eve kapandık. İşte bu durum siz gençlerimiz, yeni nesiller için en büyük şans!

 Varsa yanınızda yaşayan bu yaşlılarla bir araya gelin, hatırlarını sorun, o yaşayan tarih efsanelerine ülkemizin geçmişini, o geçen yıllarda yaşanan olayları, benzer salgınları anlattırın; bu salgınlarda aldıkları önlemleri öğrenin; bilgilerinden, tecrübelerinden istifade edin. Çünkü onların her birisi ayaklı kütüphane, son yüzyılın canlı tanıklarıdırlar.

   An gelir zaman geçmişi sorgular, insan kendisiyle hesaplaşır, pek çok şeyi aynı anda düşünür, hatırlar!

 İlk nefes ile son nefes arasında geçen zamana sayısını bilemediğimiz nice yıllar, nice olaylar sığar. Alınıp verilen her nefes, hayatın canlılığını taşır. O canlılıktır ki, adına sağlık deriz. Her vedanın sonuna bizim nesiller daima: ‘’sağlıklı günler’’ cümlesini de ekleriz.Hiç şüphesiz bu salgın günleri de geçecek, sağlık dolu günlere yeniden kavuşacağız.

Gün gelecek, günümüz gençleri de yaşlanacak!

Onlar, bu salgın günlerini çok çok geride bırakmış, o sürecin 65-80 yaşlı nesilleri olarakçok daha güzel günleri aile bireyleriyle paylaşıp, o günlerin tadını çıkaracak.

Ama Unutulmasın ki!

Bu günlerde her ne yaşandıysa, tarihin unutmaz hafızasında saklı kalacak…