KORONA VE BİZ…

Korona salgını…

Tüm dünyayı etkisi altına alan ölümcül bir hastalık…

Her geçen gün insanlık âlemine öylesine büyük darbeler indiriyor ki, yaşamımızı adeta esir almış durumda.

Bu salgının önünü kesebilmek adına bilim dünyası kenetlenmiş, bilimsel araştırmalarla, türlü çarelerle, bu salgını önlemenin yollarını arıyor.

Ülkelerin yöneticileri ise vatandaşlarını koruyabilmek adına tedbir, üstüne tedbir alıyor, almaya devam ediyor.

Amaç; bir an önce dünyayı esir alan bu ölümcül salgını yenebilmek.

Ülkemizde de salgının görüldüğü günden bu yana hayatımız tamamen değişti. Yaşadığımız her şey Korona adıyla eşleşti!

Aldığımız nefesten, attığımız her adıma kadar her şeyin içinde Korona var…

Sokaklarımız, caddelerimiz, meydanlarımız, iş hayatımız, öğrenim hayatımız, yolculuklarımız, alış verişimiz, üretimimiz, yazılı ve görsel basınımızdaki haberlerimiz her şey ama her şey Korona ile başlıyor, korona ile bitiyor…

Haftalardır, her akşam saatler 19.00’u gösterdiğinde televizyonlarımıza kitleniyor, sağlık bakanlığımızın Korona salgını ile ilgili yapacağı adetsel verilerin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz…

Ülkemizin yöneticileri hastalığı önlemek adına peş, peşe önemli tedbirler alıyor.İlk günden beri bu salgınla cansiperane mücadele eden, bu mücadeleyi vatan görevi sayan sağlık ordumuz, her geçen gün artan hasta sayılarını azaltmaya, tedavilerini yapmaya, onları yeniden sağlıklarına kavuşturmaya çalışıyorlar.

Bu mücadele sadece sağlık alanında da verilmiyor.

Yüzbinlerce iş yerinin kapanmasıyla başlayan ekonomik zorlukların aşılabilmesi, mevsimsel ekimigelen tarım ürünlerinin toprakla buluşabilmesi, sanayi çarkının yavaş da olsa dönmesi, iş, aş peşinde koşan vatandaşlarımızın desteklenmesi, insanlarımızın Korona’ya karşı korunabilmesinin yanı sıra moral ve motivasyonumuzun da üst seviyede tutulabilmesi ama her şeyden önemlisi, bu salgını birlik ve beraberliğimizin verdiği güç ile yenebileceğimiz ruhunun benimsenebilmesi için ülke çapında büyük bir çaba var.

Pekiyi, böylesine büyük bir mücadelenin yaşandığı ülkemizde, biz, bizler ne yapıyoruz?

Öncelikli olarak, bu ölümcül salgının bulaşmasını, yayılmasını önlemek adına alınması gereken tedbirleri yeterince alıp, bunlara riayet ediyor muyuz?

Hemen, hemen günün her anında, her platformdan yapılan ‘’Evde Kal Türkiye-Hayat Eve Sığar’’ çağrılarına ne kadar uyuyoruz?

Bu soruların hepsine ülkemizin 83 milyon vatandaşı da %100 uyuyor diye cevap verebilir miyiz?

Tabii ki, hayır!

Daha geçtiğimiz hafta Cuma günü sokağa çıkma yasağının açıklanmasıyla birlikte yaşananları hatırlayalım!

Yasağın açıklanış şekli, oydu buydu hepsi bir kenara. Bu tür konulara hiç girmeden vatandaş olarak yapmamız gerekenler neydi ona bir bakalım!

Hani alınması gereken onca tedbir, maske takılması, sosyal mesafenin korunması, nerede kaldı izolasyon?

O gece akılda kalan görüntüleri hatırlayınca iki günlük zorunlu karantinada dahi dikkat etmemiz gerekenleri bir anda unutuyorsak eğer;  böylesine ölümcül bir hastalığı nasıl alt edeceğiz diye düşünmemiz gerekmiyor mu?

Kendi hayatları pahasına bu hastalıkla mücadele eden bir milyonu aşkın sağlık ordusunun, bu cansiperane fedakârlığını ne çabuk unutuverdik o gece?

Bu büyük mücadelede görev sadece ülke yönetiminde, sağlık çalışanlarında mıdır sadece?

Bize, hepimize düşen görev alınan tedbirleri titizlikle uygulamak değil midir?

Yaşın 65 ve üstü, yaşın 20 yaş ve altı sokağa çıkmayacaksın denilmişse eğer! Unutma ki, bu senin sağlığın, iyiliğin için…

‘’Yok, ben sabah sporumu yapacağım, köpeğimi dolaştırmam gerek!’’ , ‘’Off evde çok bunaldım, sokağa çıkıp hava almalıyım.’’ Diyemezsin, diyemeyiz…

‘’Maske takmadan toplu taşıta binemezsin, markete, pazara giremezsin’’ denmişse eğer, bu salgının önlenmesi içindir. Bunun dışında hareket edemezsin, edemeyiz…

Alınan her tedbir bizim sağlığımız, salgını önlemek adına atılan her yeni adım, bu salgının ülkemize verdiği, vereceği zararı önlemek için.

Bu salgının önünü kesmek, ülkemizi saran Korona cenderesini paramparça etmek istiyorsak eğer.

Bize düşen görev ne ise onu eksiksiz yapmak zorundayız.

Sokağa çıkmamamız gerekiyorsa çıkmayacağız. Maske takmamız gerekiyorsa takacağız. Sosyal izolasyona dikkat et, arana 2-3 adım mesafe bırak deniyorsa, bırakacağız.

Evet, anamızı babamızı, evlatlarımızı, torunlarımızı bir müddet göremeyeceğiz. Hatta sevdiğimiz kadınla dahi el, ele yürüyemeyeceğiz. Bu belki de aylar sürecek ama onların özlemini sevgilerimizle büyütüp, sabredeceğiz.

Parklarda, deniz kenarlarında şen şakrak çocuk sesleri bir süreliğine de olsa duyulmayacak, kırlarda açan rengârenk çiçekleri göremeyeceğiz, bahar dallarında şakıyan kuş seslerini de duyamayacağız ama bu güzelliklerin değerini daha çok anlayacağız.

Doğanın, doğal güzelliklerin yaşamımızdaki yerinin ne kadar önemli olduğunu anımsayacağız.

Bu özlemler yumağı, bize insani değerlerimizi hatırlatacak. Hoşgörüyü, iyilik dolu yürekleri çoğaltacak. Korona ile başlayan yardımlaşmanın, dayanışmanın erdemine varacağız.

Yoksul, yardıma muhtaç insanlarımızın mahalle bakkallarında biriken sayfalarca dolu borçlarını silen binlerce yardımseverin bu hayırlı davranışlarına tanıklık ettikçe; milyonlarca vatandaşımızın yardımlaşma yarışını gördükçe, milletçe bir ve beraber olabilmemizin hazzını yaşayacağız.

Siz bakmayın kimi kötü dillilerin sosyal medya hesaplarında kullandıkları o bozguncu yorumlarına, ona buna sataşmalarına…

Unutmayalım ki, biz yüreklerinde nice iyilikler barındıran, devletine saygılı ve sadakatle bağlı, en kritik günlerde bir ve beraber olmayı başaranatalarımızın torunları, bu özellikleri taşıyan milyonların oluşturduğu büyük bir milletiz.

İşte büyük Türk Milleti olarak biz:

Korona denen salgını bu özelliklerimizle, alınan tüm tedbirlere uyarak yeneceğiz.