- Yusuf Çerkez hayatının her anında aktif bir yaşam sürmüştür. Bu yüzden davul Çerkez’in hayatında nefes aldığı bir enstürman oldu.
- İlkokulda aldığı biletle renkli televizyon alma hakkı kazanan Çerkez hiç düşünmeden televizyonu dedesine satıp dönerken soluğu müzik dükkanında aldı. Babasının kızacağını bile bile televizyonu satan Çerkez bu sayede hayalini kurduğu ilk davuluna sahip oldu.
- Şimdi birçok firmanın artistliğini yapan Çerkez, aynı zamanda bu firmaların reklam yüzü ve aletlerin tanıtımını yapıyor. Uzun yıllar Türkiye’de yaşadı. Bu sayede birçok sanatçı ile aynı sahneyi paylaşma imkanı oldu. Bu bağ Kuzey Kıbrıs’a gelmiş olmasıyla hiçbir zaman değişmedi. Hala Türkiye’den gelen sanatçılarla aynı sahneyi paylaşıyor.

Soru: Öncelikle sizi tanıyabilir miyim?

Yusuf Çerkez: 9 yaşından beri müzikle uğraşıyorum. 6 yıl bando eğitimi aldım. Türkiye’de birçok sanatçı ile çalıştım. 3 tane firmanın artistiyim. Bir tanesi Amerika’da olan Mapex Davulları, bir tanesi İstanbul Agop zilleri, bir tanesi de Cympad İsviçre’dir. Bu firmaların hem reklam yüzüyüm hem de aletlerini tanıtıyorum.
Lefkoşa Belediyesi Kent Orkestrasında çalışıyorum. Tüm çalışmalarımın dışında da eğitmenlik yapıyorum.

Soru: Müzikle tanışma hikayeniz var mı? Müzik sizin hayatınıza nasıl girdi?
Yusuf Çerkez:
Evet, müzikle tanışma hikayem var. İlkokula giderken, içimde hep bir müzik tutkusu vardı. Küçükken oturduğumuz evin bahçesinde, plastik bidonları  toplayıp onlardan bir davul yapıp, o plastik bidonların üzerinde sürekli denemeler yapardım.
Okulumda yılbaşı biletleri satılırdı. Bende o biletlerden bir tanesini aldım. Bileti kazandığımız zaman bize bir tane renkli televizyon vereceklerdi. Tabi, bu bizim zamanımızda çok büyük bir ödüldür. Çünkü o zamanlarda piyasada renkli televizyonlar yok denecek kadar azdı. Aldığım bilet bana çıktı. Bu televizyonu ne yapalım diye düşünürken, ben televizyonu dedeme sattım.  Dedeme sattığım televizyonun parasıyla kendime bir davul aldım. Babamla, televizyonu neden sattığım için biraz tartıştım ama içimde bir müzik tutkusu olduğu için tüm bunlar başıma geldi. Benim için müzik o zaman başladı ve gitmeye de devam etti.

Soru: Ne tür müzikleri sahnenizde çalıyorsunuz? Sizi etkileyen sanatçılar kimlerdir?
Yusuf Çerkez:
Hayatımın büyük bir kısmında Rock müzikle uğraştım. Hatta, Okan Ersan, Oytun Ersan’la  çok uzun yıllar çalıştık. Birçok sanatçıya eşlik ettik. Aslında içimde yatan aslan hep Rock müzik oldu. İşin açıkçası müziğin her türlüsünü seviyorum. Türkü de dinliyorum, Rock da dinliyorum, Jazz da dinliyorum. Uzun yıllar birçok müzik türünde şarkıları çaldık. Büyük bir orkestrada biz birçok sanatçıya eşlik ettiğimiz için her tür müziği yapma mecburiyetimiz oluyor. Çünkü biz işin mutfak tarafındayız onun için bizde hangi tür daha ağır basar söz konusu değildir.

Soru: Müzik dünyasında birçok enstürman var. Davul sizin dikkatinizi nasıl çekti?
Yusuf Çerkez:
Ben ilk olarak piyona çalmayı istedim. Piyanonun üzerinde de durdum ve piyanodan sonra davula geçtim. Davul, benim her zaman içimde çalmak istediğim bir müzik aleti oldu. Hayatımda boyunca aktif bir insan oldum. İşin gerçeği elim, ayağım durmaz. Bu yüzden vurmalı çalgılar benim içimde hep bir ukde olarak kaldı. Sanki davulla doğmuşum gibi bir his sürekli benimleydi. Bu yüzden davuldan başka hiçbir enstürmanı düşünemedim. İçimdeki ritmi dışarıya vurabileceğim ve can-ı gönülden sevdiğim tek alet olduğu için davul hayatım boyunca hep benimle oldu.

Soru: Bir zamanların en eski mekanı olan Nostalji barda çok güzel bir kadro ile müzik yapmışsınız. Bu yüzden birçok kesim sizin o müziklerinizi hala konuşuyor. O günler hakkında aklınızda kalanlardan bahsedermisiniz?
Yusuf Çerkez:
Kuzey Kıbrıs’ta Nostalji bir markaydı çünkü işin gerçeği o mekanda çaldığımız dönemde çok kaliteli müzisyenler vardı. Okan Ersan, Oytun Ersan, Tolga Erzurumlu, Hüseyin Kırmızı Nağm-ı değer Japon gibi inşalar ile Nostalji barda sahne aldık. Hüseyin Altan ile Cumartesi günleri Latin gecesi yapardık. Nostalji Barda birçok müzisyen sahne aldı. İnanın, Nostalji Barda yaptığımız müziğe Türkiye’den gelen çok kaliteli müzisyenler gelip bizi izlerdi. Uzun yıllar Türkiye’de çalıştığımız için gelen tüm müzisyenler arkadaşımızdı. Hepsiyle çok iyi bir diyaloglar kurduk.
Nostalji Bar çok iyi bir yerdi fakat elde olmayan sebeplerden dolayı Enver Bey’in çocuğunun bir rahatsızlığı vardı ve Nostalji barı devretmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ta Nostalji Bar’ın kapanması ve bizimde toplu halde çalmamamızla Rock müzik te bitti. Çünkü biz Rock müzikte başı çekenlerdendik. Onun için çok ta üzülüyorum. Şuan Rock dünya genelinde bir yıkımda. İnsanlar biraz daha popüler müziğe kaydı.
Daha önceki yıllarda insanlar bazı şeyleri müzik yoluyla anlatırlardı. Şimdi geldiğimiz durumda daha fazla firmalar neyin satıp, neyin satılmayacağına bakarak yani insanların hangi müziği daha çok dinlediğine bakarak, sanatçılardan o yöne doğru müzik yapmalarını istiyorlar. Çünkü yaptıkları işi satmaları gerekiyor ve buna benzer olaylardan dolayı Rock tükendi. Bu yüzden popüler müzik dünyada başı çeken bir müzik türü oldu. Bence bunun sebebi budur.

Soru: Yakın zamanda hayata geçireceğiniz çalışmalarınız var mıdır?
Yusuf Çerkez:
Türkiye’ye firmaların tanıtımı için gidiyorum. Bu tanıtımların Workshopları oluyor. Üniversitelerde aletlerin tanıtımını yapıyoruz. Bazı çalışmalarım var. Şu sıralar yeni bir oluşum oldu ve onun bir albümü olacak. Kendi albümüm olacak onun için çalışmalarım devam ediyor. En kısa zamanda onu halledeceğim çünkü bizim sadece performans olarak değil de stüdyoda da aktif çalan insanlarız. Son bir yada iki ayın içerisinde sanatçıların beş altı albümü için çaldım. Buray’ın kanserli çocuklarla ilgili bir projesi vardı hatta onun albümünde çaldım. Çok güzel ve çok keyifli bir iş oldu. Önümüz iş olarak kalabalık bu yüzden birçok işimiz var.

Soru: Tüm bu işlerinizin arasına bir de eğitmen kimliğiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yusuf Çerkez:
Aslında ben bilgiliyi paylaşma taraftarıyım çünkü ilelebet dünyaya kazık çakacak insanlar değiliz. Bildiklerimizi, yeni gelecek olan jenerasyona aktarmak mecburiyetindeyiz. Çocukların içindeki hevesi gördüğüm için daha fazla öğrenmeleri için elimden geldiğince yardımcı olmak istiyorum. Gece gündüz beni ne zaman aramak isterlerse arayan öğrencilerim var. Bir şeyler öğretirken en azından biz dünyadan göçtüğümüz zaman bilgi de bizimle beraber göçüp gitmesin bu yüzden aktara bildiğimiz kadarını bize gelen öğrencilere aktarmaya çalışıyoruz.
Haber: Esengül Aykaç

Editör: Mehmet Kasimoglu