Sörf alırdık.
Kutunun üstünde surf yazardı.
Deterjan deterjan olmazdan önce sörftü. Deterjan olduktan sonra çamaşır tozu olsa da evelliyatı sörftü.
Nedir sörf diye merak edenler yaşı altmış, altmış beşi geçenlerden sorup öğrenebilirler.
Bir ihtimal daha var tabii ki hem de kuvvetli bir ihtimal, sörf internet ortamında gezmek, sanal sanal gezmek olarak da anlaşılıp anlatılabilir, dalgaları bir tahta ile aşma macerasından bile öncelikli olarak.
Sörf almaya yollardı annem.
Külden sonraki, yeşil develi sabundan sonraki çamaşır temizleme tozudur sörf.
Bakkala gidip de toz, çamaşır tozu almazdık.
Bir tek surf markalısı gelirdi çamaşır tozunun ve tercümesi de sörf oldu.
Sörf de hayatımıza girdi.
Elektrikli süpürge ile süpürmezdik evleri hoverlerdik.
Marka dediğiniz şey hayatımıza böyle girmişti.
Şimdi bakıyorum da YAK’ı markalaştırmaktan bahsediyorsunuz ya da Fenerbahçe’yi, AKP / CHP’ni, CTP / UBP’ni hatta çok daha ileri gidip KKTC’ni Türkiye’yi markalaştırmaktan dem vuruyorsunuz matah bir şeyden söz edermişçesine.
Oysa marka nereden bakarsanız bakın satın alınan ve tüketilen bir şeydir.
Damarımı kesseniz sarı lacivert akar diye böbürlenenler bir kumar markasını forma diye üstüne para da vererek sırtlarına geçiriyor hale geldiniz niye mi çünkü siz artık Osman Kurra diye bir kaleciyi kalenizde oynatmış olmakla övünmüyor o günleri yeniden ve güncellenmiş şekli ile yaşamak derdinde değilsiniz.
Yaş ortalamsı 23 olan bir parti meclisi ile 1973 Cumhurbaşkan Muavinliği seçimlerinde ayak diretmenin otoriteye kafa tutmanın akıl yürütmenin güzelliğini ve evet huylansanız da ‘‘ ulvi ’’ liğine boş vermişsiniz. Derdiniz kazanmak.
Daha on altı yaşında siperlere gönüllü olarak koşan gençliklerini piyade tüfeklerine kabza eden MÜCAHİTLER sizin çoktan unuttuğunuz ve aslında varlığınızı borçlu olduğunuz babalarınız amcalarınız abileriniz.
Derdiniz gününüz kazanmak.
Kazanalım da ne olursa olsun da alâmeti farikanız.
Evet artık markasınız.