Mustafa Çağatay’ı Unutmadık

Ne kadar acıdır ki, eski Başbakanlardan Mustafa Çağatay’ın ölümünün üzerinden tam 29 yıl geçti.  Bir ömür kadar uzun, bir nefes kadar kısa bir ömür.
Dinimiz gereki her ölünün arkasından sorulduğu gibi imam o gün sormuştu orada bulunan halka.
“Ey ahali, merhum Mustafa Çağatay’ı nasıl tanırdınız?”
Halk cevabını verir.
“Çok iyi.”
Bu kez hoca “Haklarınızı helal ediniz” der ve halk da haklarını helal eder.
Gerçekçi olmak gerekirse, hocanın “Mustafa Çağatay’ı nasıl tanırdınız?” sorununun cevabı, çok iyi demekle yetmez bana göre.
“Çok mükemmel, ağır başlı, çok efendi, yardımsever, yüreği sevgi dolu ve karıncaya zarar vermeyen  hatta arkasında onurlu bir hayat bırakan bir insandı” desek bile azdı.
Gerçekten rahmetlik Mustafa Çağatay tamı tamına bundan 29 yıl önce akşam üzeri yazıhanesinden evine giderken, dikkatsiz bir sürücü ona çarpıp sürüklemiş ve acele hastaneye kaldırılmış.  Geçirdiği kafa travması, onun ölümüne sebep oldu.
Şimdi size soruyorum...
“Mustafa Çağatay, kaç Girne eder, kaç Türkiye veya kaç dünya eder?  Bütün dünyayı Tanrı’ya versek onu bize geri verebilir mi?”
Gerçekte insan böyle sevdiklerini kaybedince onu geri getirmenin yollarını arar da, maalesef geri gelmez. O hep anılarda kalır.
Mustafa Çağatay, anılarımızın en nadide yerinde hala duruyor ve yıllar katmerlendikçe, onun gidişinin bize onu unutturmadığını söyler zaman.
Fakat neden Mustafa Çağatay?
Bu bir ahiret sorgulaması mı?
Dünyada ne kadar kötü adamlar vardır.  Ne kadar üç kağıtçı siyasiler vardır.  Ne kadar rüşvetçi ve vurguncular vardır. Neden Mustafa Çağatay?
Bazen insanlar şöyle derler:
“Allah en sevdiklerini erken alır yanına.”
Hadi canım siz de.  Allah onu sevse ne yazar, sevmese ne yazar.  Bu yine insanların saçmalıklarından başka birşey değildir.  O bu günyadan geçtikten sonra ötesi hikaye.  Bir hikaye ama acı bir hikaye.  Onu geri getirebilir miyiz?  Getiremeyiz maalesef, Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiiri gibi.
Merhum Mustafa Çağatay, yaşadığı sürece kendi halkının ve kendi seçmeninin gönlünce taht kurmuş bir değerdi. O değer hep toplumda tartışıldı ve onun, duru bir su gibi berrak ve tertemiz olduğu söylendi.  Yine söylüyoruz. Hem de ben söylüyorum.
“Mustafa Çağatay çok değerli, değerli olduğu kadar da tertemiz bir siyaset adamıydı.  Kimse onun vurguncu ve rüşvetçi olduğunu söylemedi ve söyleyemez de.”
Onun gidişi ile bu toplum neler yaşadı ve siyasilerden bazılarının rüşvet vurgunları konuşuldu.
Ama Mustafa Çağatay için tek bir iğneyi çaldı diyemedi bu toplum.
Esasında ben rahmetlik Çağatay için şöyle demişimdir:
“Mustafa Çağatay, maalesef nesli tükenen çok önemli bir değerdi.”
Gerçek değil mi?
Harekat sonrasında bazı siyasiler ne ganimetler yediler.   Devletin malının deniz olduğunu bilenler yediler ama doymadılar.  Lakin Mustafa Çağatay hariçte okuttuğu evladının maddi sıkıntılarını gidermek ve siyasetten soyutlanmak için bir kere daha dönmemek üzere avukatlık mesleğine dönmüştü.  Ne yapacaktı Çağatay? 
“Belki de çalsaydı, yazıhanesine dönmez ve bu kazanın da kurbanı olmazdı” diyesim gelir ama diyemiyorum.  Çünkü çalamayan adam çalamaz. Onun aradığı derin bir huzur ve iyi bir aile reisliğiydi, eski günlerdeki gibi.
İşte hayat gerçekleri ile buluşunca ve onun pis bir kazaya kurban gittiğini düşününce, “Keşke siyasete devam etseydi ve hayatta kalsaydı” diyesi gelir insanın. Yani bir diğer deyişler onun ömrü o kadardı.
Her ne ise...  Ne söylesek boş.  Oturup birlikte ağlasak, sabahlara kadar mezarı başında onun dönüşünü beklesek, hiçbir şey değişmeyecek.
En önemlisi nedir bilir misiniz?
Mustafa Çağatay’ın onurlu bir siyaset adamı ve toplum içinde alnı açık gezen gerçek bir değer olduğuydu.  Onu bütün hayatı boyunca yaşatan, erdemleri ve onurlu duruşuydu.
Hani derler ya...
“Kader böyle istemiş, ve öyle de olmuş.”
Allah’tan ona gani gani rahmet, çok sevdiği eşine ve çocuklarına bir kez daha sabır ve metanet dilerim.
Sevgili Çağatay, sana daha çok ihtiyacımız vardı, onu da sana iletmiş olalım, şayet bu duygularımızı algılayabilirsen, güzel insan...
Ve şunu da bilmeni isteriz son defa...
“Kesinlikle biz seni asla ve asla unutmadık ve unutamayız da.  Nur içinde uyu güzel adam...”