MÜZİKLE ŞİİRİ BİRLEŞTİREN ŞAİR BURCU KARAGÖZ

Geçtiğimiz haftanın sonunda güzel ama anlamlı bir imza günü vardı...  Nerede mi?
Rüstem Kitabevi’nin bahçesinde, otantik bir mekânda...
Neyin imza günüydü ona da atfta bulunup yorumumuza geçelim diyorum...
Güne konu olan kitap, Burcu Karagöz’ün “Kediler, Aşklar ve Hüzünler” adlı şiir kitabıydı.  
İmza öncesi düzenlenen mekan hayli ilginçti ve çok da kalabalıktı. Böyle günlerde sevenler ve dileyenler sanatçıları yalnız bırakmamalıdır diye düşünüyorum.  Ben de o düşüncelerle katılmıştım aldığım davet üzerine o imza gününe.
Bahçe tıklım tıklım insan doluydu.  Yüksek ağaçlar, bahçenin bir köşesindeki sarnıç, çiçekler ve kerpiç duvarlar bir başka uhrevi hava veriyordu sanki o anlamlı güne.  Bahçenin dibine kurulmuş olan bir orgtan şahane melodiler geliyordu.  Yapılan şiirsel ve anlamlı konuşmalar, müzikle beslenmek suretiyle bir sanat hamuru yapılmış.
Burcu kimdir?
Kitabın dördüncü sayfasında onun özgeçmişini anlatan güzel sözler vardır.  Burcu’nun o küçücük haliyle Kıbrıs’a gelişlerini anımsarım.  Annesi tahlilci Oya Müniroğlu, babası da avukat Kaya Müniroğlu’dur.  Hatta bir dönem Filarmoni’de birlikte olduğumuz dostlarımızdır onlar.  Burcu, üniversite yıllarında anlaşıp evlenen Oya ile Kaya’dan olma müthiş yetenekli ve pırıl pırıl bir kız.  Hatırlıyorum...  Bazen bir araya geldiğimizde simsiyah gözlerinin içi gülen o küçücük Burcu’nun yanaklarını mıncıklar, onu severdik.  Bizler onun hem amcaları, hem dayıları ve bayanlar da teyzeleri ablaları olduk.  Ne kadar sevgi dolu bir kızdır Burcu.
Burcu’nun dedesi merhum müzisyen Mustafa Kenan, teyzesi müzik hocası Gaye Hanım’dır.  Annesi Oya da piyano çalan ve müziğin içine doğan bir insandı.  Dolayısı ile Burcu da müziğin içine doğmuş bir değerdir.  Zaten özgeçmişindeki bilgilere göre Burcu,  müzik alanında bu sıralar doktora tezini vermek üzere.  Enstrümanları viyolonsel, piyano ve akordeondur.
Tabii ki Burcu da hayatın içine girip olgunlaşınca bir yuva kuracaktı.  O da yuvasını kurunca soyadını “Karagöz” olarak değiştirmişti.  Yani eşinin soyadı.  Müniroğlu soyadı onun için sadece doğum belgelerinde kaldı.
Üniversitelerde eğitim görevlerinde de bulunan ve devamlı hayatını müzikle dolduran Burcu bu duygu yoğunluğu içinde hiç şiir yazmayacak mıydı?  Elbette yazacak ve bir gün kitap halinde önümüze koyacaktı.  İşte o kitabın ve şiirlerinin etkileşimidir ki, beni bilgisayarımın başına oturttu ve bu yazıyı yazdırdı.
Ne yalan söyleyim müthiş etkilendim Burcu’nun şiirlerindeki derin anlamlardan ve verdiği mesajlardan.  O kadar güçlü mısraları ve ifadeleri var ki, adeta o dizeler sizi alıp bir yerlere götürür.  Şiirleri okurken zaman zaman hem düşünür, hem üzülür, hem de mutlulukla mutsuzluğun ayrıştığı bir yerde sevinir veya buruklaşırsınız.
Ben şahsen öyle bir lezzet buldum şiirlerinde Burcu’nun. Hatta kendime şöyle dedim...
“Burcu’nun yazmış olduğu bu şahane şiirler, gerek Kıbrıs’ta, gerekse Türkiye’de yetişmiş değme şairlerin dizelerine taş çıkartacak düzeyde şiirlerdir.”
Bu bir abartma değildir.  İlk şiir kitabı ile karşımıza çıkan Burcu’dan böyle bir eser beklemek bizim hakkımız olsa da, müzikle şiirin hamurunda, hatta görsel anlatılarda bir başka biçimde şekilleniyor dünyalarımız.
Bakınız o dizelerinden bazılarında ne demiş Burcu!
“Doğmamış bebeklerin,
Sevgiye aç,
Süt kokulu tenlerinde,
Aradım insanlığı...
Hayatın tohumunda,
Çocukluğun saflığında,
Ve gençliğin ateşinde,
Gezdim bu serin köy sabahında.
Güçlü kollarında uyandım sevdiğim adamın.
Ve incitilmiş ruhunu okşadım,
Sevgisiz hayatların.”
Bir de şu dizelerindeki anlama bir bakınız...
“Namlusu sevgiyle tıkanmış,
  Eli silahlı askerler...
Sevilmeyecek çocuklara,
Gebe kalmamalı analar,
Yarını olmayan bayramlarda,
Kandırmasın kimse,
Kendi kendini...”
Bir kez daha Burcu’yu kutlar, ilk fırsatta ikinci şiir kitabını bekleriz.  Eline ve yüreğine sağlık sevgili Burcu...