OKUDUKÇA TÜRKÇE DÜŞÜNCE DÜNYASININ BÜYÜK KAYBI DOĞAN KUBAN.

Anısı önünde sevgi saygı minnetle

 ALINTILAR ; Doğan Kuban

Yaratılan sadece bir hayal

Uygarlık bugün kaypak bir düzeyde. Sömürücü üreticilerin, insanlığın uygarlık gösterisi olarak yüzyıllardır taçlandırdığı bir etkinliği telefona sıkıştırması, bilinçsiz kalabalıkta bilginin ayağına geldiği imgesini yaratıyor. Köyden gelen az düşünüre, birden çağdaş bilginin sahibi olduğu kanısı veriyor. Onlar da düşünce topalı olarak dünya ile yarışa girdiklerini sanıyorlar.

Türkiye’de özel üniversitelerin kitaplıklarında, en iyilerinde, öğrenci başına 40 kitap düşüyormuş. En yüksek kitap sayısı 40 bin civarında. Bazı tabela üniversitelerinin kitaplığında sadece 2000 kitap var. Bunları YÖK yayınladı.

Wittgenstein bir aforizmasında ‘İnsan, beynini boş şeylerle doldurmamalı’ der. Burada ‘boş şey’ nedir? Dünya istatistiklerinde en az kitap okuyanlar arasında başı çeken Türkiye var.

Sevgili okurlar, çağdaş iletişim, internet harika buluşlar. Dünya kalabalıklaştıkça insanın hayatta kalması için her etkinliğin (öğrenmek de dahil) basitleşmesi gerek. İnsanların değil, aletlerin gelişmesi daha önemli.

Sonunda şimdi yaratmaya başladıkları insan robotları düşünmenin en aşağı derecesine indirdikleri zaman, bildiğimiz dünya ve insan yok olacak. Belki doğa da, insanlığı ve canlı hayatı ısıtarak, kaynatarak yok eder.

Fiziksel olarak kitaba, bir nostalji olarak bakmayın. evrimin yaşama koyduğu sınır içinde, kitap gibi insanın yarattığı en güzel ürünün sanat eseri gibi korunmasının bir uygarlık jesti olduğunu düşünebilirsiniz.

Sevgili okurlar,

Kitap sadece bir araç değildir. Kitap binlerce, yüzlerce yıl önce yaşamış bir zekâ ile birlikte yaşamaktır.

Yazı, insanoğlunun varlığının hayvanlardan daha yetenekli olduğunu kanıtladı. Onu kullanmasını daha iyi öğrenen toplumlar da ötekilerden daha uygar oluyor.

Türk toplumunun güncel sıkıntısı, cehaletin çürüttüğü çağdaş toplumsal söylemin üniversiteye kadar ulaşmış olmasıdır. Akla dayalı bilimsel düşünce zamanı izleyen, yenilenen, hiçbir dogmaya dönüşmeyen bir sürekli bilgilenmedir. Atatürk 1933'te "Benim gerçek mirasçılarım akıl ve bilim peşinde olanlardır," dediği zaman, hiç donmayacak, hiç durmayacak bir yenilenmeden söz ediyordu.