Onlar Halktı Teşgilat Değil

Makarios’un ne planladığından, Dr Fazıl Küçük’ün karşı planlarından, sonradan Kıbrıs Cumhuriyeti iç işleri Bakanı olacak olan Yorgacis’in, Klerides’in Akritas kod adı ile ne haltlar çevirmekte olduğundan, Akritas planı ile ne dolaplar öreceklerinden başımıza habersiz olarak.
Faiz Kaymak’ın Kıbrıs Türk kurumları federasyonu ile nereye varmak istediğinden ve bütün bunlar olurken sonradan Federasyonun şarkısı / marşı olacak olan ‘‘ Doktor Küçük Osman Örek Rauf Denktaş / anlaşmışlar kardaş kardaş ’’ şarkısı / marşı ile Faiz Kaymak’ın pasifize edilerek Denktaş kılavuzluğunda . Örek ve Küçük ile başlangıçta bu üçlünün ortak yönetiminde ve giderek Denktaş’ın tek adamlığı ile kristalize olacak olan Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kendi içinde ve Türkiye ile işbirliği halinde TMT ye dönüşeceğinden tam manası ile haberdar ya da bilgi sahibi değildi ada sathına yayılmış köy ve kasabalarda yaşayan Kıbrıs Türkleri.
Denktaş’tan ve Doktor’dan Örek’ten ve dahi TMT’den habersiz direnişteydiler, niyetleri yoktu teslim olmaya ve eğer bir gün komşuları adayı Yunan’a bağlamaya kalkacaklarsa direnecek boyun eğmeyeceklerdi bütün bildikleri inandıkları buydu. Yeminleri de buydu.
Hiç ihtiyaçları yoktu TMT nin silah ve kuran ile perde arkasında komutanın olduğu ritüelli yeminlere.
Onlar hakltı ve direneceklerdi zulme.
Onlar halktı ve bildikleri bildikleri için de inandıkları tek şey vardı. Hürriyeti biliyor ve inanıyorlardı, ne üstlerinde efendi istiyorlardı ne altlarında köle
İşçiydiler, köylü, memur, öğretmen, öğrenci, gün işler gün yerlerdi alın terlerinin karşılığını.
İşçiydiler, işçilik ne ki o zamanlarda, inşaatlarda ırgattılar, kundura fabrikalarında, marangozhanelerde, döşemecilerde, makinistlerde çırak, kalfa, usta.
Memurdular, memurluk ne ki o zamanlarda, yüzde yetmiş yüzde otuz nispetinde, kaç Türk girebilirseydi memuriyete o kadardılar, su işleri dairesinde, yol işlerinde, gümrükte, limanlarda, tayyare meydanında, ha biraz da kaç bankamız varsa oralarda.
Köylüydüler, köylülük köylülüktü o zamanlar, köydü çünkü köy. Üç beş dönüm tarlasında fasulyedir, patatestir, bamya börülcedir, bakla, kereviz, burçak, buğday, arpa, susam, tütün, pamuk, neyse artık mevsimine göre bostan eker, sular, hasat eder gününü güne ekler de muhtaç olmadan kimselere boyun eğmeden geçinir giderlerdi.
Öğrenciydiler, orta son, lise, üniversite matematik, Türkçe, kimya, fizik koyup kitaplarını defterlerini ceplerine siperlere sıvandılar.
İş ve aş peşindeydiler bir de aşk.
Bir gece…
Silahlar patlayınca bir gece, iki-üç göz odalı evlerinden çıkıp gittiler. Kimse çağırmadan onları gittiler, bırakıp arkalarında eşlerini; çocuklarını, anne babalarını, küçük kardeşlerini, kız kardeşlerini gittiler.
Boyun eğmemekti tek dertleri.
Gecenin bir vaktiydi, yarısını geçmiş de sabaha yakın, çıkıp gittiler, nere gittiklerini bilen yoktu, kendileri de dahil.
Gidecekleri yere vardıklarında toplaşmış olduklarını gördüler, köyün sınırıydı, son ev, son tarla, semtin mahallenin sınırıydı, “siper” dendi o andan sonra adına.
Siperlerde toplaştılar, 3 av tüfeği, teşkilatta olan birkaç kişideki birkaç Sten, Tomson Revolver, Beretta (tabanca çeşitleri.)
Toplaştılar.
Boyun eğmemek üzre anlaştılar. Bakmadan geriye ve çok da düşünmeden ileriyi toplaştılar.
“Nasıl ve nerden geleceğini ve dahi ne olacağını bilmeden güzel günlere inanıyorlardı.’’
Nöbet yazdılar kendi kendilerine, birbirlerine, 7-10, 10-1, 1-4, 4-7.
Türküler ve transistörlü radyolar eşlik etti onlara, “raşın” (vesika ile ekmek-bulgur almak) ile tanıştılar
3-5 gün derken aylar oldu yıllar eklendi, kardeşler, oğullar eklendi yanlarına.
“Mücahit” kondu adları.
Ahmetlerin, Hasanların, oğlu çavuş oldu babasına.
Direndiler, geri basmadılar. Caht (mücadele) içindeydiler
Kimse çağırmadan gitmişlerdi.
Yaralandılar, öldüler. Kalanlar yaşlandılar, öldüler.
Şimdi tek bir beklentileri var. Adil ve iş bilir idare istiyorlar.
Bu onlara borcumuz. Ödeyecek miyiz?
Ödeyelim.