SEÇİM TRENİ KALKIYOR

            Sanırım seçim treni kalkmak üzere...  Nedeni açık...  Bütün milletin beklediği bu süreç atlatıldıktık sonra, sanırım Ocak 2022’de seçime gidilecek.

            Atlatılmasını beklediğimiz süreç, Dr. Faiz Sucuoğlu’nun kuracağı hükümet, mecliste nisabın hasıl olması, acil yasaların meclisten geçmesi ve önümüzdeki yeni bütçe çalışmaları.

            Sucuoğlu’nun verdiği mesaj, “Hafta bitmeden hümümeti kuracağız” mesajıdır.

            Bu noktaya gelene kadar pek çok siyasi travmalar yaşanmıştır.  Hükümet edenlerle etmeyenler arasındaki düellolar hala hafızalardadır.  Tabii ki bu durum da epeyce gerginliğe ve cephelenmelere neden oluyor.

            Bence en rahat konumda olanlar, muhalefetteki partilerdir.  Çünkü icraatı, olanları ve olasılıkları özgürce dıştan eleştirebiliyorlar.  Yani politika yapıyorlar.  Bu da doğal birşey elbette.  İktidar iş yapacak, muhalefet eleştirecek.

            Yeni hükümeti neler bekler?

            Yeni hükümet hangi modelle kurulursa kurulsun, gerçekten bu süreçte görevde bulunmak yürek ister.  Hangi anlamda?  Ekonomik anlamda...

            Dr. Faiz Sucuoğlu’nun zafer gecesinde Atatürk Spor Salonu’nda yapmış olduğu konuşmada, “En önemlisi ekonomidir” demişti.

            Esasında doğru söyledi.  Çünkü çarşıda, pazarda fiyatlar aldı başını gidiyor.  Çiftçi bu ekim zamanında destek bekliyor.  Elektrik, gaz pahalılandı, benzine ve pek çok maddeye zam geldi. Vatandaşın cebindeki para küçüldükçe küçülüyor.

            Her zaman vurgu yaptığım bir ifade vardır.

            “Ekonomi domino taşlarına benzer” diye.

            Evet, ekonomi domino taşlarına benzer.  Bir etkileşimler manzumesidir ekonomi. Dönen bir çarkın dişleri gibi.  O dişin biri kırılırsa, o çark dönmemeye veya tökezlemeye başlar.

            Bu süreci en zor şekilde geçirenler, herhalde dövizle işi olanlardır.  Çünkü döviz aldı başını gidiyor. Sterlin, euro, dolar kanat taktı yükseldikçe yükseliyor.

            Dövizle işi olanlar kimlerdir?

            İlk aklıma gelenler, dövizle ev satın alanlar ve dünya kadar borca girenler... 

            Ada dışında dövizle çocuk okutanlar.  Şayet İngiltere veya Amerika’da çocuk okutuyorsanız, yandınız demektir.  Tabii ki bu ülkelerde yan iş olarak para kazanan öğrenciler yok değildir.  Ama esas para anadan-babadan bekleniyor.

            Döviz’in bir de şu profili vardır.

            Şayet çarşıya gider ve dayanıklı bir madde alacaksanız, mutlaka fiyatını sorunca dövizle buluşursunuz.

            İthalatçı firmalar bütün işlerini mecburen dövizle yaparlar.  Dövizle satılan mal, elbette gizli bir elin vatandaşın cebine uzanmasını anlatır.

            “Şu mal neden bu kadar pahalı?” diye satıcıya sorduğunuzda, “Efendim, bu malı biz dövizle alıyoruz, TL’yle satıyoruz.”

            “Yani...”

            Bu işin yanisi, yahnisi yok.  İşte adam malı dövizle almış ve günlük kurları takip ederek malına günlük olarak paha biçip müşterinin önüne koymuş.

            Öte taraftan üçüncü ülkelerden ham madde ithal eden sanayici ve imalatçılar da işlerini mecburen dövizle yapıyorlar.  Dış ülkelerden satın alınan mal, mutlaka döviz bazında işlem görür ki, üretilen mala yansıyor bu döviz uygulamaları.

            Ve daha binlerce örnek.

            İşte o bağlamda yeni dönemde kurulacak hükümeti pek çok sorun ve ekonomik sıkıntılar bekler diyorum.

            Memurların 13. Maaş konusu henüz gündeme gelmedi.  Ama o da eli kulağında.  Memurlar genellikle bütün açıklarını bu 13. Maaşla hallederler ve kapatırlar.  Bir yerde 13. Maaş, memurun nefes borusu gibidir.  Yani Kıbrıs Türkü, Türk parası ile euro arasına sıkışmış bir ekonomik yapı içinde mücadele ediyor.

            Eczanelerde satılan ilaçlar da dörde beşe katlandı. İşin ilginç yanı, almış olduğunuz hapların hem fiyatı arttı, hem de içindeki ürün azaldı.

            Güneyden gelenler euro bozdurarak güneyde satın alacağı malı, yarının altında mal ediyor kendisine TL ile yapacağı kuzey mal alışlarında.  Yani endirek Rumların cebine görünmeyen bir kar giriyor.

            Benzinciye gittiniz mi, mutlaka orada üç harf taşıyan araçların plakalarını görürsünüz ve şöyle düşünürsünüz:

            “İşte bir gavur daha...  Adamlar euro alırlar, TL ile kuzeyde alış veriş yaparlar.”

            Herhalde onların durumunda ve pozisyonunda olsak, aynı şeyi yapardık.

            Geçen gün Asmaaltı’nda bir ayakkabıcıya gitmiştim.  Orada ayakkabı denerken birisi içeriye girip, tüccara bir avuç bozuk euro vermişti.

            “Bu nedir?” diye sorduğumda, “Ne yapalım, güneyden gelen müşterilere euro fiyat söylemek durumundayız” deyiverdi.

            Bu da yeni bir durum.  Yani piyasaya sürülen ürünün fiyatının korunması adına...

            Adam güney müşterileri için malına ya euro etiketi koyacak, ya da euro’nun günlük kuruna göre, onlara TL rakamını söyleyecek.

            Yani acayip bir durumla karşı karşıyayız. Bu ekonomik akış, zamanın ve dönemin getirdiği akıştır.

            Sakın pandemiyi unutmayalım.  Pandemi de bütün dünyayı her yönüyle yakıp kavurdu ve hala yakıyor.  Pandeminin ekonomiye yansıması sayılamıyacak kadar çoktur. En somut ve en bariz örnek, otellerin batma noktasına gelmesidir.

            Velhasıl yeni hükümeti pek çok sorun bekliyor.  Ama seçim treni kalktığına göre, bütün siyasi partiler, memleketin ekonomik yapısına bakarak Ocak 2022’yi işaret ediyorlar.  Haydi bakalım yola devam...

            Bekleyip göreceğiz...