Turist Kılıklı Hırsızlar

Şu bizim Kıbrıs, adeta hırsızların ve külahlı turistlerin yatağı haline geldi.  Nedendir acaba?
Herhalde bunun nedenlerini geçmişte aramak lazım.  Hani verdiğimiz özgürlük mücadelesi sonrasında Anavatan-Yavruvatan bütünleşmesinde Kuzey Kıbrıs, adeta Türkiye’nin yeni bir ili haline geldi, neredeyse.
Artık Kıbrıs’a gelen veya Kıbrıs’tan çıkacak olan herkesten pasaport mecburiyeti aranmıyordu.  Hala daha uygulama öyle.
Halbuki Türkiye’den gelen bazı istismarcı kişi veya kişiler, Kıbrıs’ı bir vurgun olarak gördüler ve pek çok hırsızlık ve yolsuzluklara tevessül ettiler.  O bağlamda biz Kıbrıslılar hep şöyle deriz:
“N’oldu yahu bizim şu minnacık adamız?  Biz hiç böyle şeylere alışık değildik.”
Kimse alınmasın...
Biz Kıbrıs Türkleri katıksız milliyetçi ve katıksız Anavatan hayranı ve gönüllerimizde var ettiğimiz bir yüce Türkiye...
Bunlar ayrı.  O bağlamda gerçekleri söylemek hiç de kimseye batmasın lütfen.
Bizim amacımız, gerek Türkiye’de, gerekse yavruvatanda bu tür insanların katiyen böyle yolsuzluk veya hırsızlıklara tevessül etmemeleridir.
Zaten Türkiye gazetelerini günlük olarak incelediğinizde, bizde vuku bulan hırsızlıkların, ırza geçmenin, kadına şiddetin ve acımasız cinayetlerin katmerlisi Türkiye’de yaşanıyor.
Kızkançlıklarsa diz boyu.  Eski eşe olan kin ve öfkeler, maalesef ardından cinayeti getiriyor.
Hatırlıyorum...   1980’li yıllardaydı.  Bir gün odacının biri bana bir Türkiye’li vatandaşın geldiğini ve bakanlıktan yardım istediğini söylemişti.
Bu ve buna benzer olaylar geçmişte çok olmuştu.
O zata sormuştum...
“Buyurun ne istiyorsunuz?”
O da bana aynen şöyle demişti:
“Abi, bana Kıbrıs’ın sokaklarının para dolu olduğunu söylediler. Ben de bir biletlik paramla vapur bileti kesip Kıbrıs’a çıktım.  Ama gördüm ki sokaklarda para filan yok.  Akşam geldim ve hayal kırıklığına uğradım.  Türkiye’den o hayallerle ayrıldım ama şoke oldum.  Şu anda karnım da aç, yol param ve otel param da yok.  Lütfen bana yardım edin abi.”
Bu uygulama işte bunları getirir. Yani pasaport uygulaması.  Bir adam bir ülkeye girecekse, mutlaka yasa gereği belli bir para ile o ülkeye girmesi gerekir.  İngiltere’de geçmişte bu uygulama çok olmuştu.
Yine geçmişte bu tür soydaşlarımızla karşılaştığımı anımsıyorum.  
Böyle bir durumda kim olsa herhalde aynı şeyi yapardı insani açıdan.  Hemen odacıya bizim büfeden üç tane sadöviç ve içecek sipariş edip o arkadaşın (!) karnını doyurduk. Sonra da bir deniz taşıma şirketine telefon edip ona bedava bilet temin ettim.  Onun arından da arabanın servis aracı ile Girne Limanı’na gönderdim.  Üstüne üstlük bir miktar da para koydum.
Gerçekte bu işin hiç sonu yoktu.  Biri gider, öteki gelir.  Yani kapıyı bir kez araladınız mı, bu tür şeylerle yeniden karşılaşırsınız.
Bu ve buna benzer pek çok vatandaş, “taşı toprağı altın ve para dolu(!)” KKTC’ye geliyorlar ve kendilerine bir gelecek arıyorlar maalesef.   Hatta turist kimliği ile adaya gelip, hemen aynı geceden hırsızlığa başlayanlar da var maalesef.
Halbuki Türkiye’den gelip de kendilerine bir iş kuran, yahut da bir meselek sahibi olup burada çalışan o kadar TC vatandaşı dostum var ki...  
Hani bu konuları zaman zaman onlarla konuşurken, haklı olarak şöyle derler:
“Ne yaparsın abi!  Kuruların yanında yaşlar da yanıp gider.”
Gerçekten de öyle oluyor maalesef ve bazı kesimlerce TC vatandaşlarına tepkiler oluşuyor.  Neden?  İşte böyle üç kağıtçı kişiler yüzünden.
“Ben adaya turist olarak giriş yaptım” diyenler, ertesi gün işlediği suçlardan ötürü soluğu mahkemede alıyorlar maalesef.
Galiba sistemde bir hata var.
O sistemi kim düzeltecek?  O da ayrı bir mesele.
Yani turist kılığındaki hırsızlar ve vurguncular, anlayacağınız...