Turizm Sezonu

Gerek turizm, gerekse çevre ile ilgili kaç tane yazı yazdığımı hatırlamıyorum.  Belki bilgisayarımdaki arşive baksam, kocaman bir kitap olacak kadar yazı yazdığımı görebileceğim.  
Oldum olası bu mevsim geldi mi nedense tedirgin oluyorum.  Özellikle turizm mevsimi açılırken, mutlaka ama mutlaka çevrenin de tertemiz ve mükemmel olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuda gerçekten  duyarlı olmak lazım.  Bütün çarşı ve otelciler, seyahat acenteleri, el işi yapımcıları, restorantlar, otantik mekan çalıştırıcıları ve genel anlamda rant bekleyen nice işletmeciler bu mevsimle beraber ülkeye gelen turistten medet umarlar.  “Para kazanacaksak şimdi kazanacağı” düşüncesi hakim olur onlarda.
Her gün dünya kadar turist bir su gibi akıp gider Atatürk Meydanı’ndan.  O turistleri görünce ticaret erbabına şu soruyu sorarım genellikle:
“Haydi haydi iyisiniz.  Bundan sonra şikayet etmeye hakkınız yoktur.  Bakınız ne kadar turist geliyor ülkemize!”
Ticaret erbabı her zaman halinden şikayetçi olmuştur.  Benim bu sözüm üzerine genellikle şu yanıtı verir bana ticaretle uğraşan insanlar.
“Siz ülkeye dünya kadar turist geliyor dersiniz de pek para bırakmazlar.”
Tüccar, ülkeye gelen turistlerin para bırakmamalarını turlara ve yabancıların hisszliklerine bağlarlar meseleyi.
Belki bir yere kadar.  Her ne olursa olsun...  Mutlaka turlarla adamıza gelen yabancı turistler, yine de çarşımızdan pazarımızdan souvenirler alıp ülkelerine götürürler. Veya bizim restorantlarımızda yemek yerler.  
Mesela tuist grupları Büyük Han’a bayılırlar.  Oraya gittiler mi bol bol resim çekerler, hediyelik eşya alırlar, ama birşeyler alırlar mutlaka.
Eski günleri hatırlarım da, bu günlerin turistleri bize nimet gibi gelir.  Nerde bizim zamanımızda bu kadar turist?
Eskiden dört ve beş yıldızlı otellerin en büyük beklentileri, yüksek sezonda otellerinin doluluk oranının yüzde yüze ve ona yakın olmasını umut ederlerdi.  Yazın büyük oteller, doluluk oranını yukarıya çektiklerinde, bayram ederlerdi.  Yani kısmen gelir açısından ferahlarlardı.  Ama şimdi öyle mi ya?
Hangi otele telefon açar ve “Kışın doluluk oranınız nedir?” diye sorduğumuzda, bize “Yüzde yüze yakın” derler.  
Bu otellerin doluluğu, damla damla bir destiyi dolduran çeşmeye benzer.  Şayet bu başarının tümünü şimdiki turizmciler kendilerine mal etmek isterse çok yanılırlar.  Çünkü herşeyin basamak basamak oluşması neyse, turizm de o basamak gibi oluşmuş ve gelişmiştir.
Gerçekte kimse yadsımasın geçmiş çalışmaları.  Çünkü şimdikiler öncesindeki ekipler, çok büyük sıkıntılarla turizm fuarlarına katılımı gerçekleştirmişler, yabancı tur operatörleri ile buluşup ülkeye turist celbini sağlamışlar ve ta bu günlere kadar gelmişiz, Rumların ambargolarına rağmen.
Turizm Endüstrisi Teşvik Yasası büyük bir avantajdı 1990’lı yıllarda.  Şu andaki durumu bilmiyorum teşviklerle ilgili.  Geçen gün çok eski ve deneyimli bir otel işletmecisi ile bir vesile ile sohbet ederken acı acı dert yanmıştı teşviklerden yararlanamıyoruz diye.
Teşviklerin çeşitlilikleri vardır.  Yapılan yatırımların ve bununla beraber turizm yan kuruluşlarının bu teşviklerden yararlanmaları ne derece kabul görüyor, onu de pek araştırmadım.  Şayet olumlu yönde ise, bu yazılarımı yazmama gerek yoktu herhalde.  Lakin geçmiş tecrübelerim bana “teşvikler istenen düzeyde uygulanamıyor” der.
Bir ülkenin turizmini irdeleriz de çevreyi istenen düzeyde düşünmeyiz maalesef.
Turizm Bakanlığı çevre için hayli ilgilense de, yine de öbek öbek çevrede, özellikle deniz sahillerine yakın yörelerde, moloz ve çöp yığınlarını görebiliyoruz.
Unutmayın ki yabancı turistlerin görmek istedikleri tertemiz bir sahil ve sıcak kumlar, güneş, otantik yemekler, eski eserler ve kendilerini rahatsız etmeyecak görüntülerdir.
Bilmem bilir misiniz...
Almanların bir yasası vardır.  Şayet bir turizmci veya seyahat acentesi bir turist kafilesi getirmişse ve turistin kaldığı otelin bitiğinde inşa edilmekte olan binanın harç yoğurma makinasının sesi onu rahatsız ederse, turistin o acenteyi dava etme ve tatilinin zehir olduğunu iddia etme, hatta parasını geri alma hakkı vardır.
Bunları da unutmamak lazım bana göre.
Bütün bunları yazarız da, kimin kulağına küpe olur onu da bilmem.  Özellikle halkımızın çevreye karşı duyarlı olmaması, genelde ülke turizmine zarar verdiğini de ifade etmem gerek.
Daha ne diyelim ki... İşte turizm mevsimi geldi ama çevre hala bize pislikleri ile sırıtmaya devam ediyor.