Gündem

Yüksek Mahkeme Başkanı Özerdağ: “Yüksek Mahkeme'nin Kıbrıs Türk halkının tarihsel geçmişine büyük hizmetleri oldu”

“Anayasal İfade Özgürlüğü ile Sosyal Medyanın Kesişimi” konferansında açılış konuşmaları yapıldı

Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin en güzide, en güvenilir kurumları arasında yer alan ve yargının en önemli kurumu olan Yüksek Mahkeme’nin, Kıbrıs Türk halkının tarihsel geçmişine büyük hizmetleri olduğunu vurguladı.
Özerdağ, Yüksek Mahkeme’nin, Kıbrıs adasının tarihsel süreçlerinin son 60 yılında hukuk alanında Kıbrıs Türk'ünün bağımsızlık mücadelesinde çok önemli görevler yerine getirdiğini, toplumun öncü kurumları arasında yer aldığını kaydetti.
Yüksek Mahkeme Başkanı Bertan Özerdağ, Yüksek Mahkeme’nin, Kıbrıs Türk yargısının 60. Yılı münasebetiyle düzenlediği “Anayasal İfade Özgürlüğü ile Sosyal Medyanın Kesişimi” konulu konferansın açılışında konuştu.
Özerdağ, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi'nin Kıbrıs Türk halkının hukuk alanındaki bağımsızlık mücadelesindeki rolü ve gelecekteki hedefleri üzerine yaptığı açılış konuşmasında, konferansa katılan tüm konuk ve yetkililere teşekkür etti.
Özerdağ, Kıbrıs Türk toplumunun kurucusu olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'nden,1963 yılında hukuk dışı uygulamalar sonucu dışlanmasıyla, yargı faaliyet ihtiyaçlarının çeşitli mahkemeler üzerinden yürütüldüğünü, 1965 yılında ilk kez istinaf komisyonları adı altında Yüksek Mahkeme nitelikli kararlar verilmeye başlandığını söyledi.
Bu dönem içerisinde hukuk, ceza ve aile davalarında birçok konuyla ilgili emsal kararlar verildiğini ve bu kararların halen mahkemelere ışık tutan içtihat niteliğinde olduğunu ifade eden Özerdağ, şöyle devam etti:
“1967 yılında Kıbrıs Türk Yönetimi temel kuralları kabul edilerek yargı işleri başlığı adı altında Yüksek Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Adalet Mahkemelerindeki yetkilerin Yüksek Mahkeme tarafından kullanılmasına dair düzenlemeler getirilmiştir. 1968 yılında yürürlüğe konulan Adalet Mahkemeleri Kanunu ile Yüksek Mahkeme oluşumu adını ilk kez Yüksek Mahkeme olarak kullanmaya başlamıştır. Necati Münir Ertegün 1 Mayıs 1968 tarihinde göreve başlayan ilk Yüksek Mahkeme Başkanı olmuştur.
Kıbrıs Türk toplumunun toplumsal mücadelesi 1968-1974 yılları arasında bu çatı altında devam ederken 1974 Barış Harekatı sonrasında yeni bir devletleşme evresine geçilmiştir.
1975 yılında kabul edilen Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası tahtında yargı başlığı altında ilk kez Yüksek Mahkeme anayasal bir yapıya sahip olmuştur.
1975 Anayasası uyarınca Yüksek Mahkemeye Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan, Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi olarak görev ifa etme yetkileri verilmiştir. Yüksek Mahkeme yargıçları ayrıca Yüksek Adliye Kurulu üyeliği olarak görev yapmaya başlamıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 1983 yılında ilanı sonrasında kabul edilen 1985 Anayasası altında Yüksek Mahkemenin Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan, Yargıtay ve Yüksek İdare Mahkemesi olarak görev ve yetkileri korunmuştur. Yüksek Adliye Kurulu yargının genel işleyişi, sorunları ve geleceği ile ilgili yapılması gerekenler konusunda karar almaya yetkili bir kurumdur ve anayasa yanında Yüksek Adliye Kurulu Yasası altında yetkilerini belirlemiştir. Yüksek Mahkeme Başkanı ve yargıçları Yüksek Adliye Kurulunun doğal üyeleri olup yargıçların tayin ve disiplin işlemleri dahil yargının geleceği için atılması gereken adımlar, karar ve tedbirlerle ilgili bu kurulun faaliyetlerinde görev yapmaktadır. Yüksek Mahkeme aynı zamanda Anayasa ve yasaların verdiği yetki ve görevler uyarınca Anayasa Mahkemesi olarak siyasal partilerin mali denetimlerini de yürütmektedir.
Yüksek Mahkemenin Yüce Divan olarak oturum yapıp cezai yargılama yetkisi de bulunmaktadır.
Yüksek Mahkeme bu görevlerin yanında Yüksek Seçim Kurulu olarak da faaliyette bulunmakta, ülkede gerçekleştirilen tüm siyasi seçimlerin yönetimi, denetimi ve yürütülmesi görevlerini yerine getirmektedir.
Kaza Mahkemeleri bünyesinde bulunan Kaza Mahkemeleri ise ilçe seçim kurulları olarak görev yapmaktadır.
Anayasada belirlenen kurallar yanında KKTC Mahkemeleri oluşumu 976 sayılı Mahkemeler Yasası altında düzenlenmektedir.
Bu çerçevede Yüksek Mahkeme altında 6 Kaza Mahkemesi teşkilatı kurulmuş bulunmaktadır.
Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, Lefke ve İskele Kaza Mahkemeleri ülkenin coğrafi yapısı içerisinde halkın yargısal faaliyetlerine ulaşmasına kolaylık sağlamakta, her kazanın yasal düzenlemelerle belirlenen görev ve yetkileri çerçevesinde görevlerini ifa etmektedir. Lefkoşa, Girne ve Gazimağusa'da oluşturulmuş Ağır Ceza Mahkemeleri ise yasaların belirlediği yetki ve görevlere göre ceza davalarını görmektedir.
Yüksek Mahkeme Anayasa tarafından tüzük yapma yetkisi verilmiş anayasal bir kurumdur ve yargılama usullerini Anayasada belirtilen amaç ve faaliyetlerin yerine getirilmesi için tüzük hazırlayıp yürürlüğe koymaya yetkileri bulunmaktadır.”
Özerdağ, günümüzde Yüksek Mahkeme’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gelişimi ve ihtiyaçları doğrultusunda yargısal faaliyetlerin gereği veçhile yürütülmesi ve ülkedeki adalete olan güven ve inancın gelişerek, daha iyi yerleşmesinin sağlanması için çalışmalarına aralıksız olarak devam ettiğini vurguladı.
Bu bağlamda yargının ihtiyacı olan yasal düzenlemelerin yapılması, altyapı ve kapasite sorunlarının çözümü, yargı mensuplarının ihtiyaçlarının giderilmesi ve personel sayısının artırılması amacıyla çalışmaların sürdüğünü söyleyen Özerdağ, şunları kaydetti:
“Yüksek Mahkeme olarak teknolojinin adalet hizmetlerinde etkin kullanımının gerekliliği benimsenmiş olarak yıllardır yargılama işlemlerinde elektronikleşmeye ciddi yatırımlar yapmaktayız.
Halihazırda yıllar önce başlatılan elektronik dosyalama sistemine yönelik çalışmaları ileriye taşıyacak birçok işlemin elektronik dosyalama sistemi üzerinden yapılması olanak sağlanmıştır. Bu günlerde gerekli hallerde elektronik ortamda şahadet verilmesi, yemin varakalarının elektronik dosyalama sistemi ile dahil edilmesi, yargısal işlemlerde e-imzanın yaygınlaştırılması, dosyaların elektronik dosyaya dönüştürülmesi, elektronik arşiv sistemini yasallaştırarak faaliyete geçirilmesi, istinaf işlemlerinin elektronik ortamda ileriye götürülmesi, mahkeme salonlarında davaların elektronik ortamda görüşülmesi ve sunulan şahadetin eş zamanlı olarak sözden yazıya dönüştürülmesi üzerinde çalışmalar yürütülmekte olduğunu belirtmek isterim.”
Yüksek Mahkeme Başkanı Özerdağ, gelecekte geçmişte ve bugün olduğu gibi KKTC Mahkemelerinin dünya sıralamasında en son teknolojiyi kullanan mahkemeler arasında yer almaya yönelik çalışmalarına devam edileceğine inandıklarını söyledi.
KKTC Yargısının geçmişten aldığı güçle iyi yetişmiş yargıç kadrosu, donanımlı personeliyle geleceğe emin adımlarla ilerlediğini kaydeden Özerdağ, Kıbrıs Türkünün yüzyıllar boyunca çok değerli hukukçular yetiştiren bir toplum olduğunu dile getirdi.
Rauf Raif Denktaş'tan Osman Örek’e, Necati Münir Ertekün'den Şakir Sıtkı İlkay'a, Salih Dayıoğlu'ndan Oktay Feridun'dan Zaim Necatigil'e kadar ve bugün kendileriyle birlikte olan Nevvar Nolan, Şafak Öneri, Narin Ferdi Şefik, Hüseyin Besimoğlu, ve Seyit Bensen'e son 60 yılda görev yapan adını burada saymakla bitiremeyeceği yüzlerce yargıç, savcı ve avukatın ülkenin adaletin, hukukun üstünlüğünün, sosyal adaletin ve anayasal düzenin egemen kılındığı bir hukuk devleti olmasında büyük katkıları olduğunu ifade eden Özerdağ, şöyle devam etti:
“Hakim Zekat Bey tüm Kıbrıs adasının ilk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı olması sıfatına haiz olmuş Kıbrıs Türk toplumunun önemli bir değeridir. Bugün bizlerle birlikte olan Profesör Doktor Sayın Saadet Yüksel Kıbrıslı Türk hukukçulara Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı olarak sahip olduğu bilgi ve tecrübeleri aktarma, bizler de bu değerli birikiminden yararlanma fırsatını bulmuş olacağız.
Yargımızın genç üyelerinin bugünkü konferanstan bu değerli sunumu ile birlikte büyük kazanç sağlayacağından ve ileride Kıbrıs Türk hukukçuların uluslararası görevlerde bulunma hedeflerine ulaşabileceklerinden eminim. Kıbrıs Türk Yargısı Yüksek Mahkemesinden başlayarak Barolar Birliği'nden tüm yasal kurum ve kuruluşlarına, yargıçlardan savcılara, avukatlardan tüm hukukçulara kadar ülkemizdeki hukuk sisteminin bugünkü düzeye gelişmesinde hepsinin büyük katkıları bulunmaktadır ve bu vesileyle her birine teker teker ayrıca teşekkürlerimi iletmek isterim.
Ülkemizdeki karma hukuk sistemi içerisinde birçok uluslararası hukuk sistemi ve etkisi de barındırmaktadır. Hukuk sistemimizin bugünkü ileri gelişmişlik seviyesine ulaşmasında da bu karma hukuk sisteminin büyük katkısı olmuştur.
Yargılama sistemimizin önemli unsurları olan çapraz sorgulama sisteminden nisfet hukukuna, anayasaya havale hakkından silahların eşitliği ilkesine, tüm aşamalarda da kişi hak ve özgürlüklerine, hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne, adil yargılama hakkına ve eşitlik ilkesine saygı göstermekte ve bu değerlere hizmet etmektedirler.”
Özerdağ, bugün her biri birbirinden değerli hukukçu ve akademisyenlerin ifade özgürlüğü hakkında sunum ve konuşmalar yapacağını belirterek, Basın ve ifade özgürlüğünün, Kıbrıs Türk toplumunun her daim en önemli değerlerinden biri olduğunu ve olmaya da devam edeceğini söyledi.
Demokratik toplumların gelişimi, çoğulcu demokrasilerin var olabilmesi için bireylerin ifade ile basın ve haber alma özgürlüğünün ülke açısından yaşamsal öneme sahip olduğunu belirten Özerdağ, şunları belirtti:

“KKTC Anayasası bireylere düşüncelerini, inançlarını, duygularını söz, yazı ve başka yollarla serbestçe açıklama ve yayma hakkını güvence altına almaktadır. Anayasanın 24'üncü maddesi basın ve ifade özgürlüğünü güvence altına alırken bu hakkın başkalarının şöhret veya haklarını korunması amacıyla yasa ile kısıtlanabilmektedir. Basın ve ifade özgürlüğü yanında bireylerin hak ve özgürlükleri, şöhret ve onurun korunması arasında hakkın özü korunarak adil bir denge kurulması kaçınılmazdır.Mahkemelerimizin kararlarında ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamanın hukuka uygunluğu açısından demokratik toplumda gerekli olan bir müdahale olması, sınırlama kanunla belirlenmesi, müdahalenin meşru amacı olması koşullarının taşıması mahkemenin aramakta olduğu koşullar arasındadır.

Günümüz dünyasında teknolojinin gelişimi ile insan hayatında büyük değişimler yaşanmakta olduğunu gözlemlemekteyiz.Sosyal medya insanoğlunun en önemli iletişim ve haber alma aracına ve toplumların yeni kamusal alanlarına dönüşmüş durumdadır. Bireylerin sosyal medya üzerinden kendilerini ifade ettikleri, düşüncelerini beyan ettikleri, haber paylaştıkları, farklı tartışmalara katıldıkları ve bu alanda bir kamusal alan haline geldiği klasik anlamda yapılan birçok eylemin yerine böyle bir kamusal alanın yerine geçen bir platform oluştuğunu gözlemlemekteyiz.

Bu durum ifade özgürlüğünün hem boyutunu genişletmiş hem de diğer taraftan korunması gereken hassasiyetleri artırmıştır.Ancak sosyal medyanın genişleyen etkisi ve beraberinde bazı riskleri de getirmekte olduğu gözden kaçmaması gerekir.Nefret söylemi ve dezenformasyon gibi olgular toplumda güvenli bir iletişim ortamını zedeleyebilmektedir.

Bu nedenle ifade özgürlüğü sadece bir hak olarak değil sorumlulukla birlikte kullanılması gereken bir alan olarak değerlendirilmelidir.”

Özerdağ, klasik anlamda basın ve ifade özgürlüğünün yasal sınırlarını belirlemek, yasalarla sınırlamak ve düzenlemek daha kolayken, ülkeler arasında ayrım tanımayan sosyal medya platformunu sınırlamanın, denetim altına almanın ve yasal sınırlarını belirlemenin bir o kadar daha zor bir durum olduğuna işaret etti.

Geleneksel medya organlarının kimliğinin belli, sorumluluğa açık ve denetimi mümkün yapılar olarak faaliyetlerini gösterdiğinden hukukun müdahale alanının daha net tanımlanabilmekte olduğunu, ancak sosyal medyanın bu çerçeveyi köklü bir biçimde değiştirdiğini belirten Özerdağ, artık her bir bireyin bir içerik üreticisi haline geldiğini, habercilik, yorum ve paylaşım sınırlarının belirsizleştiğini dile getirdi.

Özerdağ, Sosyal medya üzerinden işlenen fiillerin geleneksel hukuk sistemlerinde açıkça tanımlanmadığını, yeni hukuk tartışmaları doğurduğunu, bunun da mahkemelerin mevcut mevzuatı dijital çağın gerçeklerine göre yorumlama zorunluluğunu beraberinde getirdiğine dikkat çekti ve şöyle devam etti:

“Yüksek yargı organlarının bu konularda vereceği kararlar yalnızca mevcut uyuşmazlığı çözmekle kalmayıp gelecekteki içtihatları yönünü belirlemek ve bu konuda içtihatlar oluşturmakla sağlanabilmektedir.Bu bağlamda teknolojinin sürekli yenilenmesi yargısal kararlarının da esnek ve geleceğe dönük bir perspektifle ele alınmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.

Hukukun dijital çağda etkinliğini sürdürebilmesi sadece yasal düzenlemelerin güncellenmesiyle değil aynı zamanda yargı mensuplarının teknolojik farkındalıklarının artması ve toplumsal değişmenin hızına uyum sağlayabilmeleriyle mümkün olabilmektedir.

Sosyal medyanın en temel özelliklerinden biri içeriklerin saniyeler içinde milyonlarca kişiye ulaşabilmesi olduğunu bilinmektedir.Bu hız ve ölçek geleneksel denetim mekanizmalarını neredeyse etkisiz hale getirmektedir.

Bu kadar geniş bir kitleye yayılan paylaşımları zamanında ve etkin biçimde denetlemek gayet zor bir durum olduğu hepimiz tarafından kabul edilen bir durumdur.Hiçbir içerik gerçekten silinse bile farklı kopyaların varlığı neredeyse tamamen ortadan kaldırılmadığı neredeyse bunların tamamının ortadan kaldırılmasının imkansız hale geldiği elektronik haberleşme uzmanları tarafından tespit edilen bir gerçektir.

Bu durum hukuki müdahale ve sorumluluk belirleme süreçlerini daha da karmaşık hale getirirken aynı zamanda ifade özgürlüğü ile toplumsal güvenlik arasındaki dengeyi kurmayı güçleştirmektedir. Teknolojinin sağladığı maskeleme ve gizlilik yöntemleri bu platformların kullanıcılarının kimler olduğu, bu fikir ve düşünceleri gerçek bireylere ait olup olmadığı, bu beyanatların bireylerin ifade özgürlüğü hakkına saygı çerçevesinde korunmalı mı yoksa kamu düzeni amacıyla genel ahlak başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi gerekçelerle sınırlandırılmalı mıdır sorularını gündeme getirmektedir.Bu durum aynı zamanda hukukun uygulanabilirliği ve yaptırım gücü açısından da yeni sorular doğurmakta olduğunu gözlemlemekteyiz.

Geleneksel hukuk sistemi belirli bir kişi, yer ve eylem üzerinden hareket ederken sosyal medya ortamında bu unsurlar çoğu zaman belirsiz ve belirsizleşmektedir. Kimliği gizli kullanıcılar, yurt dışı kaynaklı paylaşımlar veya farklı ülkelerin sunucularında tutulan veriler ulusal yargı organlarının yetki alanını tartışmalı hale getirmektedir.Ayrıca sosyal medya şirketlerinin içerik kaldırma, veri paylaşımı veya hesap kapatma gibi konularda farklı standartlar uygulaması hukuki denetimi zorlaştırmaktadır. Bu karmaşık tablo dijital çağda yalnız hukuki alanları değil aynı zamanda teknik altyapıları, uluslararası işbirliğini ve platform sorumluluğunun yeniden tanımlanması zorunlu kılmaktadır.

Bu bağlamda sosyal medya bir yandan bireyin sesini küresel ölçekte duyurmasına imkan tanırken diğer yandan yanlış bilginin, nefret söyleminin ve dijital linçin de zeminini oluşturmakta ve bu konuda daha büyük sorunlar yaratmaktadır. Sosyal medyanın dezenformasyon, bilerek bireyle yanlış bilgi yayma, nefret söylemi, şiddet çağrısı veya hakaret gibi paylaşımların toplumların ve bireylerin haklarına yarattığı etki ve tehditler nedeniyle sınırlandırılması yoluna gidildiği, bu gibi beyanatların ifade özgürlüğü kapsamında kabul görmediği ve görmemesi gerektiği bilinmektedir.

Ülkemizde sosyal medyayı düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme bulunmaması, hak ve özgürlüklerin yasal bir mevzuat çerçevesinde sınırlarının belirlenmemiş olması bu konuda yaşanan hukuki ihtilafların boyutunu daha da sorunlu hale getirmektedir.Bilişim Suçları Yasası'nın 20'nci maddesi Elektronik Haberleşme Yasası'nın Bilişim Suçları Yasası'nın 20'nci maddesi Elektronik Haberleşme Şebekesinden yapılan ve içeriği KKTC mevzuatında herhangi bir suç oluşturduğu hususunda kuvvetli şüphe bulunan yayınların önlenmesi amacıyla mahkemeye başvurmak durumunda erişim engeli emri verilmesini sağlayabilmektedir.

Bu nedenle yargı ve hukuk sistemi, hukuk çerçevesinde sosyal medyada ortaya çıkan ifade ve paylaşımları değerlendirerek dijital çağın toplumsal ve bireysel hakların korunmasında ve bu haklar arasında denge kurmakta yol gösterici bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Günlük insan hayatının bir parçası haline gelen ve bireylerin kimliklerini yansıtan sosyal medyanın ifade özgürlüğünü yeni zemini kamusal alanı olduğu bilinciyle yalnızca kamu düzeni ve başkalarının hak özgürlüklerini korumak amacıyla sınırlarını belirlemek, bu anayasal hak ile bireylerin sorumlulukları arasında makul bir dengeyi koruyabilmek, toplumsal barışın sağlanması ve çoğulcu demokraside hakların dengelenmesi için kaçınılmazdır.”

Özerdağ, konuşmasının sonunda yargının son 60 yılında topluma hizmet eden yargıç, savcı ve avukatlara verdikleri hizmetlerden dolayı teşekkürlerini sundu.

-Gökcan

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan da, konferansa katılmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi, 60. Yıldönümünü kutladı, hukukun üstünlüğü için başarılarının devamını diledi.

Türk Anayasa Mahkemesinin, ifade özgürlüğü ve sosyal medya ile ilgili çalışmalarını anlatan Gökcan, ifade özgürlüğünün önemine işaret etti, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğunu kaydetti.

Gökcan, düşünce, ifade özgürlüğü, haber alma özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi, demokratik toplum açısından da önemli olduğunu belirtti.

Demokrasinin işleyişi açısından da bunun büyük önem taşıdığını ifade eden Gökcan, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki uygulamaları anlattı, kararlarla ilgili bilgi verdi.

Anayasa Mahkemesinin İfade özgürlüğü ile ilgili çalışmaları anlatan ve devletin bu özgürlüğü, şeref ve haysiyeti koruyarak ve dengeleyerek güvence altında alması gerektiğini belirten Gökcan, siyasetçilerin de bu özgürlüğü kullanan kişilere göre daha tolere içinde olması gerektiğini ancak düşünce, ifade özgürlüğünün de şeref ve haysiyeti dikkate alarak kullanılmasının büyük önem taşıdığını söyledi.

Gökcan, dijital teknolojilerin gelişmesiyle Anayasa Mahkemesi üzerine düşen ve değişen görevlere de değindi, konferansın ve bu alanlarda yapılacak çalışmaların hayırlara vesile olmasını temenni etti.

-Şahin

Türkiye Cumhuriyeti Yargıtayı 3. Ceza Dairesi Üyesi Ergün Şahin de, Türkiye Cumhuriyeti hukukunda sosyal medya, ifade özgürlüğü ile ilgili suç kapsamı, yanıltıcı, şiddet içerici olayları ayırmayı gerektiren çalışmaları anlattı, soruşturmalarda uluslararası içeriklere değindi.

Sosyal medya ve ifade özgürlüğünün yanlış kullanılması durumunda kişilerin ve ülkelerin güvenlik açısından da riskler altına girebileceğine değinen Şahin, konferansın bu alandaki çalışmalara başarılı ve verimli şekilde katkı sağlayacağına inandığını belirtti.

-Yaşar

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekili Kenan Yaşar da, toplumların, yargı tarihinin önemine işaret ederek, Kıbrıs Türk yargı tarihinin önemine değindi, hukukun vicdanla buluştuğu yer olduğunu söyledi.

Adaletin en hızlı şekilde verilmesinin gelecek açısından büyük önem taşıdığını belirten Güleç, adaletin geç gelmesinin verebileceği zararlara işaret etti, temel hak ve özgürlüklerin, ifade, din vicdan özgürlüğünün yaşatılmasının sorumlulukları olduğunu kaydetti.

-Tutayuk

Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Yargıcı Ferhad Tutayuk da, Azerbaycan Anayasa Mahkemesi adına konferansa katılmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi, 60. Yılı kutladı, Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanının mesajını okudu.

Tutayuk, Azerbaycan ile KKTC arasındaki ilişkiler yanında Türk Dünyası ile ilişkilerin gelişmesinin de önemine vurgu yaptı, karşılıklı ilişkileri geliştirmeye ve çalışmaya, destek olmaya devam edeceklerini belirtti.