Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni anlamak mümkün değil!..
Yılın 365 günü malımız diyerek Kıbrıs’ın tümünü ele geçirmenin derdi ile yanıp tutuşuyor. Ve bundan da asla vazgeçmeyeceğini de her gün yeni örnekleri ile bize ispat etmeye çalışıyor.
Kıbrıslı Rumlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderek açtıkları davalarda Türklerin mallarına gitmelerine engel olduklarını iddia ederek KKTC’deki topraklarını istediler.
Rumlar öyle bir konuşup, öyle bir davranış içerisine giriyor ki sanki de daha önce hiçbir şey yaşanmamıştır, hiçbir şey olmamıştır.
Sanki de durup dururken malları ellerinden alınmış gibi bir hava yaratıyorlar. Onlara göre daha ötesi de yok!..


*


Onlar, bir taraftan sürekli Kuzeydeki toprakları gündemde tutmaya çalışıp, “Buralar bizimdir, kan edebiyatı yapmayın, buraları bize verin” diyor.
Diğer taraftan da gasp ettikleri “Kıbrıs Cumhuriyeti” unvanını kullanmaya devam ederek Kıbrıs’ın tümünün egemeni imiş gibi davranıyorlar.
Söylediklerine kulak verilecek olsa Kıbrıs’ta Türk varlığı diye bir şey kalmayacak.
Kıbrıs meselesi sanki de sadece mal meselesinden kaynaklanıyor havası yaratmaya çalışıyorlar.


*


Kıbrıs sorununu başlatan şu Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirme (Enosis) sevdasından bahsedilmiyor. Rumların tüm Kıbrıs’ın sahibi olmak istemesinden bahsedilmiyor.
Rumların Kıbrıs Türk Halkını ortadan kaldırmak için soykırım girişiminde bulunduklarından bahsedilmiyor.
Ayvasıl, Muratağa, Atlılar, Taşkent gibi toplu mezarlardan ise hiç bahsedilmiyor.
Bir köy halkının çoluk, çocuk, genç yaşlı kadın erkek ayrımı yapılmadan toplu mezara gömülmesinin izahatı yok.
Giden canlarımızın, neden gittiğinin izahatı yok!..
Dört aylık bebeğin yaşam hakkının elinden alınmasının izahatı yok!..
İlkokula yeni başlamış çocuğun gülüşünü, cıvıltısını, umutlarını yok ederek, yaşamına son vermenin izahatı yok!..
Ve bu izahı yapılmayan konuların gündeme getirilmesi istenmiyor.
Çünkü yürütülen kampanyalara göre bunlardan bahsetmek şovenistlik ve barış istememek oluyor.
Barış için “bunları unutmalıyız” diyorlar...
Unutmalıyız(!)..


*


Unutmalıyız(!)..
Çünkü; onlara göre canımızın, yaşama hakkımızın bir önemi yok!..
Onların ise canları kadar malları da kıymetli!..
Atalarımız, “Kasap et, koyun can derdinde” sözünü boşuna mı söylemiştir.
Bizi ortadan kaldırmaya çalışan caniler; “Kıbrıs’ın hepsi benim, kuzeydekileri bana verin” diye haykırıyor. Biz ise canımızı korumanın derdi ile uğraşıyoruz.
Ve manzara böyle iken dahi canımıza kasteden canilere yaptıklarının hesabı sorulmuyor.
Canilere hesap sorulmadığı bir yana ödüllendirilmek istenir gibi mallarından bahsediliyor.
Üstelik de “kan edebiyatı yapmayın” diye eleştiriliyoruz da...
Alınan canlarımızın hesabı verileceğine üstünden bir de hesap sormaya kalkıyorlar.
Böyle mantık mı olur?
Böylesi mantığı anlamak mümkün değildir.