Bundan tam 58 yıl önceydi...  21 Aralık 1963 olaylarının başlayışının tarihi...  İşte o zor günlerdi ki Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti ortağı olan Kıbrıs Türklerini bu cumhuriyetten silah zoru ile fırlatıp atmışlar, bütün yolları kesip tel örgülerle ve baskınlarla, gettolara kapatmışlar, bazı vatandaşlarımızı toplu halde katletmişlerl ve masum insanlarımızı sokaklardan toplayıp meçhul yerlere gömmüşlerdi.  Ne kadar acı dolu günlerdi onlar.

            Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmalarının bir gereği olarak 70:30 paylaşımı, hem Rumlar lehine gasbedilmiş, hem kendi çıkarları için kullanılmıştır.  Türklerin bu Cumhuriyetteki hakkı, %30’du.  Ama onu da gasbetmişlerdi.

            Bu paylaşım esasları içinde, Kıbrıs Radyo ve Televiyzon kurumu’nda Türklerin hakkı olan yayın da gasbedilmiş ve televizyonun başına oturttukları Ermeni kadınlarına Türkler aleyhine yorumlar yaptırmışlardır.

            Habersiz, iletişimsiz, telefonsuz, radyo ve televizyonsuz bir halk ne yapacaktı?  Elbette ki kendine bir çıkış yolu arayacak ve o çıkış yolunu bulacaktı bu kahraman Türk halkı.

            İşte getto hayatımızın başladığı o zor günlerden birinde, rahmetlik Dr. Küçük bana bir talimat vermişti.

            “Osman, bizim makam arabasını garajdan çıkardık, orada Türk radyosu kuruluyor.  Bu çalışma çok gizlidir ve kimse de burada bir radyo kurulacağını bilmemelidir.  Bir zahmet orada çalışan arkadaşlarla ilgilen, onlara göz kulak ol, birisini de içeri sokma” demişti.

            O günlerde ben de Dr. Küçük’ün Özel Kalem görevlerini yapmaya başlamıştım.   Nitekim Ulusal Liderin söylediklerinin tümden doğru olduğunu görmüştüm.  Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde kullandığı Austin Princess marka makam arabası garajdan çıkarılmış, sarayın bulunduğu tabyanın en uç noktasına konmuştu.  Garaja girdiğimde, merhum Özer Berkem’i, Fuat Beyar’ı, merhum televizyoncu Muammer        Raşit’i ve dahalarını görmüştüm.  Garajın içinde belki elli altmış kadar araba aküsü, telefon ahizesi ve daha da nice cihazlar vardı.  Telefon ahizeleri mikrofon olarak kullanılıyordu.

            Bir süre sonra halk arasında duyulan haber şöyleydi:

            “Radyonun dalgalarını karıştırınız, Türklerin kurduğu radyonun yayınını bulacaksınız” diyordu o haber.  Özellikle rahmetli kayınpederim Mustafa Dündar’ın heyecanı hala gözümün önündedir.

            Kayınpederim evdeki hantal radyosunu açmış ve o kanalı aramaya başlamıştı.  Nihayet o frekansı yakalamıştı.  İlk kez merhum tiyatro sanatçısı Kemal Tunç’un güçlü sesinden “BAYRAK!  BAYRAK’  BAYRAK!  Burası Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi” diyor ve ardından da ünlü KİN şiiri okunup veriliyordu.  Ne kadar duygusal anlardı o anlar, anlatmak çok zor.

            Herşeyi elinden alınmış bir halkın o zor günlerde bir radyosu olması kadar kıymetli ne olabilirdi ki...

            Ekmekten de, sudan da, yiyecekten ve ilaçtan da daha önemliydi bir iletişim ağının kurulması.  Neticede Bayrak Radyosu gün geçtikçe yayın gücünü artırarak bütün abluka altına alınmış halka mesajler vermeye, haber okuyarak aydınlatmaya başlamıştı.

            O günleri yaşamayanlar anlayamazlar bizim yaşadıklarımızı.  Bu zavallı halkın, Rum ambargolarının ne kadar acımasız olduğunu anlayamazlar.  Yeni nesiller “Birleşik Kıbrıs” diyorlar da başka birşey demiyorlar.  Sanki Rumlarla birleştiğimizde başımız göğe değecek.  Rum, yine aynı zihniyetteki Rum’du.

            Bayrak Radyosu kişilik kazanmaya ve yayın gücünü artırmaya başlayınca, merkez posthanenin dibindeki Telgraf Dairesi binasına taşınmıştı.  Hiç yoktan daha muntazam ve daha geniş imkan sağlayan bir mekandı orası.  Bu arada şartlalr zorlandıkça, mahkeme salonlarından birisi de stüdyoya dönüştürülmüştü.

            O günlerde Kemal Tunç’la tiyatro sanatçısı Osman Balıkçıoğlu’nun yaptıkları “Aleko ile Caher” parodileri müthiş tutmuş ve ilk kez halkı gülümsetmişti.

            Hani iletişim dedik ya...  Bölük pörçük olmuş bir halkın haberleşmesi iki unsura dayanıyordu.  Bunlardan birisi Bayrak Radyosu  kanalı ile teati edilen mesajlar, diğeri de Kızılhaç’ın bölgelere götürdüğü ve bölgelerden getirdiği mesaj formlarıydı.

            Cumhurbaşkan Yardımcılığı irtibat memuru rahmetlik Merih Hasan Evrim, durmaksızın güneyden, üslerde çalışan Türkler vasıtasıyla Bayrak Radyosu’na bazı aksamlar temin ediyordu.  Bunun yanında bize dost elini uzatan bazı BM Barış Gücü askerleri, özellikle İsveç subayları, bizlere bazı malzemeler temin ediyorlardı.

            Türklere hizmet ettiği için Rumlar tarafından ortadan kaldırılan ve ne kendisi, ne de askeri aracı bulunamayan rahmetlik Majör Macey de Bayrak Radyosu’nun güçlenmesi için sürekli malzeme taşıyordu.  Ve dahaları.

            Orhan Şevket’in ambarında bulunan ve hurda olarak duran verici cihaz, işimize yaramıştı.

            “BAYRAK Radyosu nasıl BRT oldu?”

            Sanırım üniversitelerin İletişim Fakültesi öğrencileri, Bayrak Radyo ve Televizyonu’nu mezuniyet tezi olarak kullanıyorlar.  Derin araştırmalara girerek, güçlü bir iradeden doğan BRT’nin hayata geçişini, halkın ve ulusal benliğin iradesini tümden araştırıyorlar.

            Evet!   Bayrak Radyosu, “Kıbrıs Türk Mücahidi’nin Sesi” ne zaman yapısına televizyonu da kattı?

            Merhum Lider Dr. Küçük emekliye ayrılmazdan önce son Ankara resmi ziyaretinde zamanın Başbakanı Ferit Melen’den Kıbrıs Türkü’nün Türk televizyonlarını izleme çalışmaları yapmasını talep etmiş ama bir türlü o ideali gerçekleşememişti. Neden?

            Çünkü Kıbrıs’ın bütün stratejik yerleri, St. Hilarion dışında diğer Beşparmak Dağları dorukları Rumların elindeydi.

            15 Temmuz Makarios darbesi ile gelen 20 Temmuz 1974 Kıbrıs çıkarması ve İkinci Harekat sonrası Kantara’daki verici bombardumandan yara almış ama artık Türklerin eline geçmişti.  Kantara’da bir uçaksavar mevzisi vardı.  O mevzide Türk uçaklarına ateş açan Rumlar ve mevzileri darmadağın edilmiş ve o statejik verici de elimize geçmişti.

            İşte o vericinin TRT teknik ekiplerince tamiri sonrasında bütün Türk yayınlarını, film ve Türk sanat müziklerini, milli günlerimizin etkinliklerini izlemeye başlayınca insan olduğumuzu anladık.  Ve BRT, öyle BRT oldu.

            Çok şükür ki böyle güçlü resmi yayın organına sahibiz.  Çok şükür ki daha nice özel tv kanallarıyla hayatımızı idame ettiriyoruz.  Çok şükür ki uydu yayınları vasıtasıyla dünyaya ulaşıyoruz.

            İşte Bayrak Radyosu’nun hikayesi de böyleydi.