Bayramlarl ilgili anıları olmayan yok gibidir. Bayramlarda saygıyla, duyarlılıkla öpülen ellere karşılık, büyüklerin gözlerinden, sözlerinden fışkıran, akan,  sevgi ve muhabbetin tatlılığını, sıcaklığını ta içimizden duyarız. Bayramlar da dini anlamlarıyla bunun içindir; bizleri biraz daha fazla düşündürmek adına. Yılda iki kez kutlanan Müslümanlara özgü bayramlar her yıl değişik zamanlarda ama her yıl yaklaşık yetmiş gün arayla birbirlerini izlerler;Ramazan veya şeker, ve Kurban ya da Hacılar bayramları.. Ortadoğu’da çıkmış üç büyük dinin de kabul edip, kutsal kitaplarında yer verdiği ilk tek tanrılı dinin kurucusu olarak kabul edilen ve yaklaşık dört bin yılönce  yaşamış olduğu hesaplanan Hz. İbrahim’in yaşamış olduğuna inanılan bir olayı kutluyoruz. Üç dinin kutsal kitapları Tevrat, İncil ve Kur’an’ın yer verdiği ve anlattığı olayda, tüm peygamberlerin babası sayılan Büyük peygamberHz.İbrahim, ileri yaşında doğan oğlunu Tanrı’ya kurban etmeyi adar. Bu adağını yerine getirmek üzereyken Tanrı, O’na oğlu yerine kurban etmek için bir koç gönderir. Böylece İbrahim oğlunu kendisine bağışlayan Tanrı’ya şükranını sunar ve gönderilen koçu Tanrısı için kurban eder.  İslam’ın kutsal kitabı Kuran’da gelip geçmiş Musa ve İsa peygamberler dahil birçok peygamberlerden söz edilir ve adları saygıyla anılır. Kur’an kendisinden evvel gelip geçmiş dinleri tamamlamak için gönderilen son kutsal kitap olduğunu yazar, Hz. Muhammed’in de son peygamber olduğunu özellikle belirtir. Ancak bilinmektedir ki Yahudiler ve Hristiyanlar, Hz.Muhammedi peygamber olarak kabul etmemekte, getirdiği dini de reddetmektedirler. Şimdi geliniz biraz hayal kuralım. Mümkün olsaydı ve tüm gelmiş geçmiş peygamberlerin tümünü zamanımıza, tekrar dünyaya getirebilseydik.. Ne konuşurlardı, ne yaparlardı ve insanlara ne söylerlerdi diye düşünmek, sorular sormak ve cevaplar vermeye çalışmak çok heyecan verici olur herhalde! Her insan birey olarak, kendisine önceden sorulmadan, fiziksel görüntüsü, dişi mi erkek mi olması konusunda onayı alınmadan, belli bir  zaman diliminde, belli bir coğrafyaya doğuyor, bunlardan da önemlisi bir tarihe doğuyor. İnsanın içinde doğmuş olduğu tarih O’nun sosyo-kültürel özelliklerini şekillendirip, kollektif kimliklerini oluştururken, doğduğu anne ve babasının genetik özellikleri başta olmak üzere, sosyo-ekonomik olanaklarının de ürünü oluyor. Ortadoğu kökenli her üç din de, insanın kendini bildiği yaşlardan itibaren, kendisini yoktan yaratan tanrısının koymuş olduğu kurallara göre yaşamasını ister. Ve en kısa ve öz bir şekilde söylemek gerekirse iyi bir insan olma adına; insanın kendisi ve sevdiklerine yapılmamasını istediği eylemleri başkasına karşı da yapmaması gerektiğini, kendisi ve sevdikleri için istediği davranışları da başkalarına karşı da yapmasınıöğütler. Bugün dünyada üç büyük Ortadoğu dini yanında, daha birçok dinin kurumlaşmış yapıları ve milyonlarca takipçileri vardır. Yine aynı dine ait olsa birçok dinin kendi içerisinde ayrı mezhepleri ve daha alt şubeleri vardır. Tüm bunlar günümüz uygar ülke yasalarında, insanların din, inanç ve vicdan özgürlükleri çerçevesinde serbesttir. Dünya tarihine baktığımı zaman, birçok zamanlarda hem dinler arası hem de aynı dinden mezhepler arasında birçok kanlı savaşın ve yıkımın yaşanmış olduğunu görürüz. Halbuki her dinin temelinde, insanların birey olarak da toplum olarak da meselelerini konuşarak ve barışçıl yöntemlerle çözümlenmesi esas olarak  gösterilmektedir. Her neyse ki dünyada artık açıkça dinlerarası savaşlar olmamakla  beraber, dinleri ya da mezhepleri de kullanarak yürütülmekte olan savaşlara hala tanıklık ediyoruz. Bugün ve yakın geçmişte, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de dinsel-mezhepsel farklılıkları kullanarak, bu ülkelere hala da yaşatılmakta olan acımasız olayları önlemekte insanlık hala aciz kalıyor. Büyük peygamber denen Hz. İbrahim’i severek, saygı duyarak andıklarını söyleyenler, dünya menfaatleri için birbirlerine en vahşi ve yıkıcı bir şekilde saldırmaktadırlar. İnsanlık toptan her geçe gün daha da silahlanmakta ve topyekun bir savaş ya da kaosa daha da yaklaşmaktadır. Barış denen ortam göreceli de olsa, ancak güç dengeleri ile ve güçlüler izin verdikleri sürece sağlanabilmekte ve korunmaktadır. Din barış demektir insan için; öncelikle kendi- kendisiyle sonra da içinde yaşadığı toplumla. Toplumlar için de öyledir. Önce toplumsal barış sonra da diğer toplumlarla barış demektir din. Tabii ki günümüzün ulaşımda ve iletişimde çok küçülen dünyasında barış kavramının siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamları ve boyutları çok daha derin ve geniştir ve anında olabilecek bir dalgalanma herkesi bir şekilde az veya çok da etkilemektedir. Nuh’un gemisi olayını ilahiyatçılar ve herhalde arkeologlar tartışadursunlar, bugün Nuh’un gemisinin dünyamız olduğunu bilelim. Tüm insanlar olarak bu gemideyiz ve O’nu canımız gibi korumamız gerektiğini anladığımız oranda hep beraber gerçek barışa daha kolay varabileceğiz. Bu dünya denen gemimizde, her türlü sorunu çözmede gerçek işbirliği yapıp yolculuğumuzu daha güzel kılmak adına, Kurban Bayramımız Kutlu Olsun.  Bu dünyayı ve bu dünyada yaşayanları daha fazla kurban etmeye devam etmeyelim, Tanrı bize başka bir dünya göndermeyecektir.