Hemen hemen her bayram haftasında mutlaka ölümle sonuçlanan veya ağır yaralanmalarla biten trafik kazaları olur.  Hani insanlar “Bayram yapayım” deerken, ölüme gidiyorlar.

                Hiçbir ölüm tatlı değildir. 

                O bağlamda her ülkenin kendi boyutu veya kendi trafik akışı içinde ölüm kapıyı çalabiliyor.

                Kıbrıs için en yakın gözlem ülkesi, hiç şüphe yok ki Türkiye’dir.

                Böyle bayram haftalarında nerdeyse Türkiye’nin bütün yolları kana bulanır.  Nice canlar gider trafik kazalarında ve ocaklara yangınlar çöker.

                İlgililer her bayram arifesinde uyarıyor.

                “Aman dikkatli seyrüsefer yapın, kimse ölmesin” diyorlar da kimse de bildiğinden bir santim şaşmaz.

                Türkiyeli kardeşlerimizin “Almancı” dedikleri gurbet insanlarının hasret gidermek için bayram arifesinde veya bayram esnasında yollara düşmeleri ve o yollara düşüşte ağır trafik kazası sonrasında hayatlarını bitirmeleri, çok büyük acıları getirir.

                Her bayram öncesinin bir gelişi, bir de dönüşü vardır.

                İşte o geliş-gidişlerde maalesef büyük trafik kazaları oluyor ve bayram tatili de acı bitiyor.

                Bir defasında ailece İstanbul’a gitmiştik.  Hatta o gidişte çevre gezimizde bir otobüsle seyahat ederken çok büyük “gurbet kuyruklarının” içine düşmüştük.  Ne büyük araç kuyruğuydu o ya rabbim...

                İnsan öyle bir bayram gününde o kadar uzun bir araç kuyruğuna girince, neye uğradığını bilemez.  İşte o an çıkış yolları ararsınız ama hiçbirşey yapamazsınız.

                Bayram kuyruklarının diğer adı, “İşkence kuyrukları”dır.

                Gerçekten de o kuyruklar işkence kuyruklarıdır.  O kuyruğa kısılan yetişkin insanlar hayatlarından bezerler de, o minicik bebekler tam anlamı ile perişan olurlar.  Ama yapacak başka birşey yok, beklemekten başka.

                Büyük otobüs veya tır sürücülerinin canları hemen hemen her gün avuçlarındadır.  Sadece kendi canları değil, bütün otobüs yolcularının da canları tehlikeye girer.

                Uzun yol sürücülerinin dramı daha da büyüktür.  Nerdeyse 48 saat uykusuz direksiyon başında yolları arşınlayan bir sürücünün kaza yapması kaçınılmazdır.

                Göz kapaklarına oturan uykuya kimse “dur” diyemez ki...

                Yine bir Türkiye seyahatimizde yorgun otobüs şoförü otobüsü bir restorantın bahçesine çekmiş, yolcular yemeklerini yerken bir güzel kestirmişti.  Lakin o şoförün uykuya doymadığını gören bir yaşlı adamcağız, “Oğlum sen şöyle iki üç saat kestir, sonra yola koyuluruz” deyince, o da daha rahat bir uyku faslına başlamıştı.

                Böylesi daha iyi değil mi?

                En azından geç git gideceğin yere ama sağ ve salim git.

                Genellikle bizim Kıbrıs’ta bayramlarda meydana gelen kazalar, gençlerin gece geç vakit yaptıkları kazalardır.  Yüksek dozda içki alan gençler çılgınlar gibi araçlarını sürünce, hemen ölüm, pençesine alıyor onları.

                Yazık değil mi o gençlere.

                Hani derler ya...

                “Tez giden, tez gider” diye.

                Türk araçlarının üzerinde hayli ilginç yazılar olur.

                Kimisinin üzerinde, “Genç öl, bedenin yakışıklı olsun” yazarken, diğerinde de “Ölüm, senden kim korkar!” yazar.

                Gerçekte trafikte kendi kontrolunu yapamayan sürücüler için muazzam bir tehlike oluşuyor hız tutkusu ve aşırı içki alışı yüzünden.

                Bayram kazalarının faturası veya ölüm tablosu henüz çıkmadı ama, mutlaka er veya geç o da çıkacaktır.  O tabloya baktığımızda da yüreğimizde derin bir sızı duyacağız.

                Bayram kazaları yani...