21 Aralık 1963 olaylarının yıl dönümü geldiğinde ilk aklıma gelen şey, Bayrak Radyosu’nun kuruluşudur.  Kurşunların insanları delip geçtiği, büyük göçlerin yaşandığı ve insanların birbirinden koptuğu o zor günlerin ürünüdür Bayrak Radyosu...

            Elli yedi yıl önce çarpışmaların başladığı anları ve o büyük göçleri unutmak mümkün değil.  O tarih, yine Akritas Planı’nın bir parçasının tarihiydi.  Girit misali adadaki bütün Türkler katledilecek, tümü yok edilecek ve ada Yunanistan’a bağlanacaktı.  İşte böylesine saçma bir düşünce ve strateji içinde Rumlarla Yunanlılar o operasyonu ve katliamları başlatmışlardı.

            İlk katliam haberleri, Yılmazköy ve Şillura ile Aytotoro’dan geldi.  Masum kardeşlerimizi sağdan soldan ve sokaklardan toplayıp bir çukurun içine koydular, ellerini de telle bağladılar.  Sonra da beyinlerine kurşun sıktılar.

            Şayet 1958 olaylarını düşünürsek, EOKA’nın azıttığı o günlerde de pek çok masum kardeşimizin de şehit edildiğini anımsarız.  Hatta o zamanlardan başlamıştı Rumlar, Türkleri sokaklardan toplayıp yok etmeye.

            Londra ve Zürih Anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, gerçek anlamda uluslararası yasal yapıdan yoksun hale düşmüştü.  Lakin gelin görün ki, 4 Mart 1964 BM Güvenlik Konseyi kararı, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını öngörüyordu.  İşte o karar değil mi Kıbrıs sorununu bugüne kadar tıkayan?

            Hani derler ya...

            “İnsanlar yokluklar içinde yaratıcılıklarını ortaya koyarlar.”

            İşte BRT’nin kuruluşu da o yokluklar içinde yaratıldı.

            Tabii ki bizim o günlerdeki hayatımız, gündüz dairede, gece de nöbette geçerdi.  Ulusal Lider Dr.  Küçük o günlerde bana bir talimat vermişti, Özel Kalem’de çalışırken.

            “Osman, bizim garajda Türk radyosu kuruluyor, göz kulak ol, oraya görevlilerden başka  kimse girmesin.  Hem içeride çalışan arkadaşların bir ihtiyaçları olursa ilgilen” demişti.

            Esasında Dr. Küçük’ün makam arabası garajdan çıkarılıp tabyanın ucuna park edilinceye kadar pek birşey anlamamıştım.  O talimat üzerine garaja girip, kapıyı içeriden kapattığımda görmüştüm orada çalışan arkadaşları.  Garajın ikametgahın koridoruna açılan bir kapısı vardı.

            İçerisi bir sürü araba aküsü ve telefon ahizeleri ve bir sürü de kablo ile dolmuştu.  Görevlilerse, aklımda kaldığı kadarı ile rahmetlik Özer Berkem, Fuat Beyar, televizyoncu Muammer ve birkaç kişi dahaydı.

            Türk radyosunun kuruluşunun frekanslarını ertesi gün öğrenmiştim.  Rahmetlik tiyatro sanatçısı değerli dostum Kemal Tunç’un gür sesinden KİM şiiri okunuyor ve ateşli konuşmalar veriliyordu.

            Bayrak Radyosunun ilk anonsu ise şöyleydi:

            “Bayrak, bayrak, bayrak... Burası Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi... Bayrak bayrak...”

            İşte o ses dalga dala büyüdü ve acılı halkımızın yüreğine merhem oldu.  Bu arada Baf’ta da bir Türk radyosu kurulmuştu.  Mağusa’daki radyonun ismi ise, Cambolat Radyosu olarak geçmişti tarihe.

            Geçen zaman içinde radyonun daha da güçlenmesi ve daha geniş alanlara yayın yapabilmesi için kaçak yollardan temin edilen bir sürü teknik araç v.s. devreye sokuluyordu.  Merhum iş adamı Orhan Şevket’in atölyesinde bulunan İngiliz hurdalarından temin edilen verici de işe yarıyordu.

            Artık Türklerin başka radyoya ihtiyaçları yoktu.  Günden güne büyüyüp gelişen Bayrak Radyosu, bölgelerden gelen ve bölgelere aktarılan mesajlarla parçalanmış aileleri birleştiriyordu.  Rahmetlik Cafer Elgin mükemmel Rumcası ile Rumca haberleri okuyup yorumlar yapıyor ve Rumlar bundan müthiş tedirgin oluyorlardı.  Çünkü Rum kamuoyu Türk yorumlarından hayli etkileniyordu.

            Rumlar Türklerin bu başarısına tahammül edemeyince hemen paraziti oturtmuşlardı.  Ne yani...  Rumlar parazit koyacaklar da, Türk mücahitler Rumun hem televizyonuna, hem de radyosuna parazit koymayacak mıydı?

            Artık yayın konusunda eşit konumdaydık.  Neticede eski Rum İçişleri Bakanı fanatik EOKACI Polikarpos Yorgacis devreye girerek, ellerinde bulunan önemli mücahit ve esir Türkler’in iadesi karşılığında, bizimkiler de o paraziti kaldırmışlardı.

            Bir de şu geliyor aklıma...

            20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı’nda Bayrak Radyosu çok büyük görevler yapmıştı.  Yine bölgelere güçlü mesajlar vererek, halkın ve mücahitin moralini yüksek tutuyordu.  İkinci Harekattan sonra Rumların Kantara’daki vericileri savaşta yara almıştı.  Kantara artık bizim elimizdeydi.  Bu arda halkın içine bomba gibi düşen haber, “Türk televizyonunun kurulacağı” yönündeydi.  Yıllarca bize Yunan kültürünü ve şarkılarını izlettiren gavurun yayınlarından kurtulacaktık.

            TRT’den gelen teknik ekip, Kantara vericisini tamir ettiklerinde ilk kez ekranda dalgalanan Türk bayrağını ve Atatürk’ün bir resmini görmüştük.  Resimle beraber marşlar çalıyordu.  O an tüylerim diken diken olmuştu ve ağlıyordum.  O göz yaşları, Anadolu ve bayrak hasretinin gözyaşlarıydı.  Rumların acımasızlıklarının göz yaşlarıydı.

            “Oh be” dedik.  “Bundan sonra her gece Türk televizyonunun yayınlarını, Türk filmerini, tiyatro ve Türk sanat müziğini izleyeceğiz” demiştik.

            Bu duygular karmaşası içinde Bayrak Radyosunun ismi de artık Bayrak Radyo ve Televizyonu- BRT olacaktı.

            Şimdi o görkemli binada güçlü yayınlar yapılıyor.  Hem de uydu üzerinden...

            İşte Bayrak Radyosu öyle hayat buldu hayatımızda.  Elli yedi yıl öncesinin ve elli yedi yıl sonrasının BRT’si, Kıbrıs Türkünün o muazzam eseri.

            Nice başarılar BRT...