Bilmem siz de hissettiniz mi?  Bütün hayatımızın en derinlerine kadar nüfuz eden, ulusal kavgalarımızda biz ışık tutan, gençliği ve geleceği arkasından sürükleyen KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş öleli ne kadar oldu? Tamı tamına 8 yıl oldu aramızdan gideli. Onu hala arıyoruz.  Hem de özlemle arıyoruz.  Ben değil, iktidarı ile muhalefeti ile, işçisi, esnafı, çalışanı, tüccarı ve memuru ile onu arıyoruz.

                Ne büyük adamdı Denktaş... Ne kadar karizmatik bir yapısı vardı... Onunla geçen zamanlarımızı bazen düşünürüm de, “Hayatımızı ne kadar doldururmuş meğer” derim kendime. 

                O büyük Denktaş,  nefes nefese bir davanın peşinden koştu ve “Bu benim BÜYÜK KAVGAM’dır” dedi.  Gerçekten Kıbrıs Türkünün var oluşu için verdiği uğraşlarla, basında ve televizyonlardaki haykırışları hala bir sisli bulut gibi giriyor hayallerimize.

                Hani arkasından iz bırakanlar dedikleri şey vardır ya... İşte Denktaş da o iz bırakanlardandır.  Ölümü ile sanki de memlekette derin bir keder var hala.  Bütün dükkanların ve önemli iş merkezlerinin, sokaklardaki belediye duvarlarının üzerinde onun kocaman posterleri var.  “Seni Unutmayacağız” diyen posterler...

                Onun gidişi ile iç dünyamızda bir başkalaşım başladı sanki.  Onunla beraber olan ve onunla kaybolan bir başkalaşım.  O, hem vardır, hem de yoktur, hayatın gerçeklerinde.  Bedeni bugün toprağın altında “cansız bir madde” olarak yaşasa da, onun ürettiği fikirler, dağlara çizilen bayraklar, sanayi bölgelerimiz, sosyal konutlarımız, üniversitelerimiz, geniş cadde ve sokaklarımız hep onunla var olmuştur. Yani onun, Ulusal Lidrer Dr. Fazıl Küçük’le birlikte yarattığı bir vatanın  parçaları, o iki büyük mimarın eserleri...

                İnsanın kendini dinlediği zamanları olur, yalnız kaldığında.  İşte o yalnız zamanlarımda, çalışma odamdaki kütüphanemde bana imzaladığı kitaplarına göz atarım da, onun o beyninin ince kıvrımlarından fışkıran fikirlerin, büyük hedeflerin ve büyük kavgaların ne kadar derin olduğunu bir kez daha idrak ederim.

                Zaman zaman onu ziyarete gittiğimde, “Hala yorulmadınız mı?” diye sorardım kendisine.  “İnsan davası için yorulur mu?   Kendi halkını ve kendi vatanını düşünen insan, ölene kadar, son nefesine kadar çalışmalıdır bence” derdi.

                Gerçekten son nefesini vereceği dakikalarda bile Hrisotofyas’a son göndermesini yapmıştı.

                “Hristofyas bilmelidir ki, kuzeyde bir devlet ve bir vatan vardır” demiştir.

                21 Aralık 1963 olayları ve hemen sonrasındaki vatan özlemi, onun en büyük kahırlarıydı.  Onunla kavgaları olanlar bile bugün onu özlemektedirler.  Ankara’da olduğu zamanlarda hiç, ama hiç durmadı.  Her gün birilerine, bir devlet adamına veya uluslararası kuruluşlara, yabancı diplomatlara güçlü mesajlar vermiş ve Ankara kazan, o kepçe olmuştur.

                Ankara’dan Dr. Küçük’e yazdığı mektupları anımsarım da, onun ne kadar büyük özlemler çektiğini anlardım.

                Şayet onun anılarını okumuşsanız, onun neler yaşadığını, neler hissettiğini ve ne idealleri olduğunu anlamış olmalısınız.

                Özgür topraklar üstünde dalgalanan kendi bayrağı, halkının egemenliği ve var ettiği devletinin daimiliği en büyük idealiydi.  İşte o ideallerinin toplamına “VAR OLUŞ SAVAŞIM” demişiz biz de, onun ifadesi ile.  Otuz küsur yıldan beri onun hayatını ve mücadelesini yazdığım kitabın adını da “VAR OLUŞ SAVAŞIM” koydum.

                Denktaş, ölmezden önce bütün kitaplarını Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne bağışlamıştı.  Onun elinin altında kaç tane değerli kitap vardı, kim bilir.  Sayabilir misiniz onun okuduğu kitapları, hukuk kitaplarını ve ürettikleri ile üretemediklerini...

                Bugün insanlar oluk oluk akıyor mezarına.  Hem de her gün artan bir kalabalık.  Adeta “Özgürlük Anıtı” ile özdeşleşen bir Denktaş oluverdi orada, o milli parkın çimleri üstünde.  Tıpkı Ulusal Lider Dr. Küçük’ün anıt mezarı gibi...

                İşte öylesinde bir özlemle kaleme aldım bu yazımı “Denktaş’sız geçen zamanlarımızı” size aktarmak için.  Allah ona ve birlikte yol aldığı Ulusal Lider Dr. Fazıl Küçük’e gani gani rahmet ve arkada bıraktıkları sevenlerine sabır versin, güç versin diyorum.