Bugüne kadar çevre üzerine köşemde ne kadar yazı yazdığımı hatırlamıyorum.  Tümünü bir araya getirsem, herhalde kocaman bir kitap olur.

            İçine doğduğumuz bu dünyada sağlıklı yaşamanın gereği olan temiz bir çevre, temiz bir hava ve temiz su, gerçek anlamda sağlıklı yaşamanın temel gerçekleridir.

            İnsanlar ne zaman uyanmaya başladı çevre için?  Ona bakmak ve ona göre kendimizi hazırlamamız lazım.

            5 Haziran Dünya Çevre Günü nasıl belirlendi ve bütün dünya tarafından kabul edildi, şöyle bir bakalım isterseniz.

            1972 yılında ilk kez İsveç’in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen “Çevre Konferansı” Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edildi ve her 5 Haziran tarihinde bu önemli gün, kutlanmaya başlandı.

            Çevre gününün dünya çapında kullanılması gerçekten çok önemlidir.  Çevreye olan duyarlılığı artırmak ve farkındalık yaratarak eylemler yapmak, bu önemli günün de daha büyük ilgi odağı olmasını sağladı.

            Çevre dediğimiz zaman neler geliyor aklımıza mesela?

            Plastik şişeler, delinen ozon tabakası, kirli sahiller, sokaklara atılan atıklar, çöpler, pis kağıtlar, hayvan leşleri, sivrisinek yatakları, zararlı haşereler, kirli sular ve kirli hava...  Ve daha saymakla bitmeyen türlü çirkinlikler...

            Güzel ve temiz bir çevre yaratmak adına 2018 yılında Avrupa Birliği, uzun vadeli planlardan oluşan döngüsel ekonomi paketi kapsamında “Döngüsel Ekonomide AB Plastik Strateji” uygulamasına geçti.  Bu plan ve projenin bütün dünya devletlerince kabul görmesi temel hedeftir.

            Mesela Türkiye, 21 Aralık 2000 tarihinde “Çevre ve İklim Değişikliği”ni kapsayan müzakerelere başladı. Maksat temiz bir hava, temiz su, temiz bir ortam, hayatın kalitesini artırıyor.  Temelde yapılmak istenen budur.

            Bence Türkiye Büyük ve Küçük belediyelerle bu işi başarmıştır.  Hani zaman zaman İstanbul, Ankara veya İzmir, Adana ve daha nice önemli kentlere gittiğimizde gördüğümüz tertemiz sokaklar, çiçeklerle bezenmiş parklar, ana arterlerdeki güzellikler bize o mesajı veriyor.

            Şu bizim minnacık ülkemizde istenen düzeyde çevre konusunda başarılı olabildik mi?  Bence olamadık.  Hala daha insanlar içtikleri pet şişeleri sokaklara fırlatıyorlar.  Boş sigara paketlerini, düğün sonrasındaki bastiç kağıtlarını ve daha nice pislikleri arabaların camından dışarıya fırlatıyorlar.

            Bazen “Namusun örtü altında olup olmadığını” sorguladığım gibi, çevrenin de bireyin beyninde ve tüm benliğinde olmasını sorgulama durumundayız.

            Yani iş, insandan biter.  Duyarlılıkltan ve aile kültüründen.

            Geçenlerde Turizm ve Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu’nun bir açıklaması vardı.

            “Okullara çevre dersleri giriyor...”

            Bu iyi bir haber.

            Yıllardan beri yazıp çizdiğimiz bu uygulamanın gerçekten diğer dersler kadar önemli olduğunu bilmek, genç beyinlere bunu sokmak ve ilerinin yaşantısında mihenk taşlarını oluşturmak çok önemlidir.

            Zaman zaman bazı olaylara tanık oluyoruz.  Bir gün bir arkadaşın aracında yolda giderken, arabanın sürücüsü kişi, boş pet şişeyi arabanın penceresinden dışarıya fırlatınca, o şahsın çocuğu onu uyarmıştı.

            “Baba, ayıp değil mi boş şişeyi sokağa fırlatmak.  Neden arabadan inince çöpe atmadın.”

            İşte o noktaya geldiğimiz zaman adam olacağız diye düşünüyorum.

            O nokta, babanın evladı değil, evladın babayı uyarması ve genç beyinlerin bütün çirkinliklere ve kirliliklere tepki göstermesi.

            Bu bir örneklemedir.  Esas mesele eğitimden geçiyor.

            Okul ve aile, çocukların bilinçli yetişmelerinde çok önemli rol oynamalıdırlar.  Yapılacak türlü etkinliklerle temiz bir çevrenin oluşması için neler yapılmalıdır.  Özellikle turizm ülkesi olan KKTC’nin mutlaka ama mutlaka tertemiz bir çevreye sahip olması şarttır.

            Esasında doğa yapısı, Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların eleyhine bir ortam oluşturuyor.  Kışın yağan yağmurlar, bütün tarlalarımızı sulayıp yeşertirken, tarlalarda gelincik ve papatyalarla sarı lapsanalar ayıbımızı örterken, yaz dönemi için bunu söylemek çok zor.

            Yazın kupkuru tarlalarımız, bütün çıplaklığı ile ayıbımızı ortaya çıkarıyor maalesef.  Türkiye suyunun artık sulama projesi kapsamında Mesarya ovasını da yeşerteceğini düşünmek, çevre ve üretim açısından bize umut veriyor.

            Yine de 5 Haziran Dünya Çevre Günü, hepimize bir hatırlatma günü olsun diyorum.  Güzel ve tertemiz bir çevre için...