Eylül ayının yarısını devirdik. Bugün ve yarın ilk ve orta eğitim okulları ders başı yapıyorlar. Tüm öğrenci ve öğretmenlerimize yeni 2018-19 ders yılında önce sağlıklar sonra da başarılar dileriz. Özel eğitim kurumlarımda bir hafta öncesinde sınıf yapmaya başlayan öğrenci ve öğretmenlere de, verimli bir akademik yıl dileriz. Özel okullarda çocuklarını okutmakta olan tüm velilerimize de artan kazançlar dileyelim ki, en azından çıkışa geçen döviz fiyatlarıyla yarışabilsinler.
Genellikle Eylül ayının ikinci yarısında açılan okullarla beraber aslında veliler de anılarında derin bir nostalji yaşarlar. Sabahların bayağı serinleyen esintileri tüm yetişkinleri çocukluk ve gençlik günlerine götürür. Akşamları da kapı önlerinde tedbirli olarak oturmak vardır. Gündüzün kitap ve kırtasiyecilere uğrayan veliler aldıkları kağıt kokusunu, dokundukları kitapların defterlerin sorumluluğa da çağıran duygulanmalarını, renkli kalemler, silgiler ve tabii ki kitapların cazibesini çocuklarıyla berber yaşarlar. Çocukların hiçbir şeyi eksik kalmasın diye fedakarlıklar da yapılarak, cüzdanlar daha da boşanır, kredi kartlarından yapılan kesintilerin miktarı biraz daha da şişer.
Tabii her yıl olduğu gibi, bazı okullar yine geçmiş yıllarda biriktirdikleri alt-yapı ya da öğretmen boşluğu sorunlarıyla yeni bir akademik yıla başlama durumunda kalacaklardır.”Kervan yolda düzülür” misali tam da bizlere göre bizim eğitim sistemimize göre bir söz. Hele bir yola çıkılsın; öğretmen münhalleri ilan edilecek, sınavlar yapılacak, sonra da gelsin atamalar, ve tabii bunun ardında da sözleşmeli görevlendirmeler. Olsun. Yeter ki okula öğrenmeye giden çocuklar boşta kalmasınlar.
Aslında bir de çocuklarımızı özel ders almadan, dersanelere bağımlı kılmadan, yeterli düzeylerde eğitim alabilmelerini sağlayabilecek önlem ve düzenlemeler yapılabilseydi keşke. Yapılabilir mi? İstenirse neden olmasın. Ama yıllardır alıştık ve alıştırıldık bir defa, ille de tonlarcaparayı, özel dersler için, ya dersanelere ya da özel ders veren hoclara ödeyeceğiz. Ödeyeceğiz ki çocuklarımız aslında okullarda normal öğrenim saatleri içerisinde anlamaları gereken konuları yeterince kavrayabilsinler. Öyemi? Öyle. Özel derssiz olmuyor yani. Neden olmuyor? Eğitim bakanlığımız var..KKTC’deki birçok üniversitelerimizde eğitim fakültelerimi var; isteseler bu sorunun cevabını veremezler mi? Verirler tabii. Yeter ki istesinler. İsterler mi bu sorunun cevabını vermeyi? Bunu da yurttaşlar bıkmadan usanmadan sözünü ettiğm kurumların sorumlularına bıkmadan usanmadan soracaklar. Doğru dürüst yanıtlar alıncaya kadar. Eğer sormazsak, soruşturmazsak. Alacağımız yanıtlaragöre tavır koymazsak, koyamazsak; o zaman mustahakız extra extra cüzdanları boşaltmaya, birilerinin cüzdanlarını daha da şişirmek için.
Burada bu noktada in en traji-komik yanı da özel okullara giden öğrencierimizin bile, özel derslerle kolej ya da üniversite sınavlarına hazırlanabilmeleri! Eğitim, öğretim diyor ya tv ekranlarından seslenen uzmanlar. Onları keşke bir dinleyen ve harekte geçebilen sorumlular olsaydı.
Eğitim sendikalarımızın asında bu özel ders konuları üzerinde, çözüm üretici lokomotif  rollerin üstlenmesi en doğal olanıdır. Öğretmenlik mesleğinin, öğretmenin toplumdaki saygın yerini korunmasında nereledeydik? Nerelere geldik?
Bugün okullarımızın açıldığı bu günde esas konuşulması gereken de kanımca budur. Devlete vergisini bir tamam ödemekte olan yurttaşların, bu devletin eğitim kurumundan aldıkları eğitim hizmetlerinin yetersiz olmaması lazımdır.
Eğitimimizdeki bir başka temel sorunu ya da gerçekliği de Eğitim Bakanımız Cemal hoca açıklad;Kıbrısta’ki sektörlerin ihtiyaclarıve gelişimlerine göre eğitimin yapılanması, yönlendirilmesi. 
Özellikle ülkemizde binlerce ara elemana ihtiyaç duyulurken, bunların yetiştirilmesinde büyük eksikliklerin olması, bu alanların gençlerimize ve velilerimize iyi tanıtılmış olmadığını da gösterir. Sırf altı boş bir prestij uğruna, genç inşaların işsiz kalacaklarını bile bile, yıllarca bir sürü para ödedikten sonra ellerine işe yaramaz diplomalar tutuşturulmasının ne anlamı vardır?
Ülkemizin kalkınmasında çok stratejik olan, yetişmiş insan gücümüzü  ülke içinde tutabilecek  orta ve uzun vadeli planlarla, yatırımcıların devlet tarafından yönlendirilip teşvik edilmeleri de, hükümetlerin üstesinden geleceği bir iştir.
Kısaca eğitim, okullar, öğretmenler, öğrenciler, binalar, masalar sandalyeler değildir sadece. Ne yaptığını, ne ettiğini bilen bir eğitim sistemidir söz konusu olan. Ülkenin insan kaynaklarının , günümüz gelişmeleri ve mesleklerini de göze alarak, ileriye yönelik gerçekçi projeksiyonları da dikkate alarak, eğitilmiş vasıflı işgücü üretmektir. Böylece ülke ekonomisine optimum düzeyde katkı yapabilme olanağı yaratılırken,vasıflı insanlarımıza da ülkelerinde hizmet verme fırsatları yaratılmış olur. Küçük bir ekonomi olmanın da zorlamasıyla var olan beyin göçünün de belli bir oranda önüne geçilmiş olur.
Bugün ekonomide biraz olsun anlayan insanlar bile, her ülke için en önemli kaynakların yetişmiş insan gücü olduğunu söyler durur. O zaman diğer kaynaklardan zaten kıt olan ülkemizin insan kaynakları potansiyelini geliştirelim, gözümüz gibi koruyalım ve sahip çıkalım. Bunu da çok iyi planlanmış ve programlanmış bir eğitim sistemi ile yapabiliriz ancak.
Kollarınızı sıvayın Cemal hocam, yanınızdayız. Bu konuda en yakın  destekçilerinizden biri de biz  olacağız. Niyet varsa, gidilecek bir yol vardır elbette!