Yılların müzikadamı, bestekâr, öğretmen, müşteşar ve diplomat Ekrem Yeşilada maalesef aramızdan ayrıldı.  Onun gidişi gerçekten çok büyük bir acı ve çok büyük bir kayıptır.
Nedense böyle bir başlık atmak geçti içimden o bu dünyadan göçerken ve onun hakkında birkaç satır yazarken...
Ekrem Yeşilada’yı, 1959-1960 ders yılında, ilk Ticaret Lisesi olan Haydapaşa Ticaret Lisesi’nin kuruluşunda öğrenci iken tanımıştım.  Genç bir öğretmen olarak ilk kez hayata atılmıştı.  O öğrencilik yıllarımız, EOKA’nın bombalarının son bulduğu, Zürih ve Londra Anlaşmalarının görüşüldüğü bir zamana denk gelir.
Ortaokulu bitirdiğimizde normal lisenin “Commercial” bölümüne girmiştik.  Yani Ticaret Bölümüne.  Lisenin ikinci yılında iken Ticaret Lisesi kurulunca bu bölümdeki bütün öğrencileri bu okula aktarmışlardı.
Adeta normal liseden yeni kurulan Haydarpaşa Ticaret Lisesi’ne geçtiğimizde sudan çıkmış balığa dönmüştük, biz sanatla uğraşan öğrenciler.  Özellikle okulun resim, tiyatro ve müzik etkinliklerinden mahrum kalmıştık. Bu okulda ne müzik, ne resim ve ne de tiyatro vardı. Hatta hafta başı ve hafta sonları bayrağı göndere çekmek bile bir mesele olmuştu. Çünkü okulda müzik hocası yoktu.  Bu okulun kuruluşunda bayra törenlerini birinci yıl, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı Çello bölümünden mezun olacak Ali Şenol, ikinci yıl o mezun olunca da ben yönetmiştim, naçizane bir ifade ile. 
  İşte o dönemlerdi ki, enstrüman çalan bir öğrenci grubu olarak bizler, okul idaresine baş vurarak, o minicik orkestramızla ayda bir öğrencilere eğlence gecesi düzenlemeye karar vermiştik.
Tamı tamına dört keman, iki bağlama,  darbuka ve bir de kaval  çalan bir grubuduk bizler.  Ayrıca koroyu ve solistleri de ayarlamıştık. Okul idaresi bize hafta içinde ders olmadığı zamanlarda bir boş sınıfı tahsis etmişti.  Artık provalara başlamıştık. İkinci prova günümüzde uzun boylu, yakışıklı bir öğretmen içeriye girmiş ve bize çalışmalarımızda başarılar dilemişti.  İşte o öğretmen yeni kaybettiğimiz Ekrem Yeşilada hocamızdı.
Çalışmalarımızı yakından izlemiş, sonra da bize şöyle demişti:
“Çocuklar size birkaç bestemi vereyim, onları da çalınız o etkinlik gecesinde.”
Biz de memnuniyetimizi ifade edince bize bestelerinin hikâyesini anlatmıştı.  
“Siz biliyor musunuz çocuklar?  Beşparmak Dağı Sıra isimli türküm, TRT radyolarında hâlâ çalınmaktadır.”
O bestenin içinde “Gönyeli” ismi geçiyordu.  İşte o zaman sormuştuk kendisine.
“Hocam siz Gönyelili misiniz?”
“Evet  ben, has be has Gönyeliliyim.  Yıllar önce öğrenim için Türkiye’ye gittim ve öğrencilik yıllarımda yaptığım bu beste ile TRT radyolarına girdim ve köyümün istmini duyurmaya başladım.  Bir de Beşparmak Dağları’nı” demişti.
Gerçekten hayli ilginçti.  İlk etkinlik gecemizde onun bestelerini çalmıştık.  O etkinlik grubunda olan iki kız öğrenciye okutmuştuk onları.
Yıllar bir su gibi akıp gitmişti.  O, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Ankara Büyükelçiliği’ne Konsolos olarak atanmıştı.  İşte o yılların sonrasında kendisi ile komşu olmuş, çocuklarımız birlikte top koşturmuş, bizler de ailece görüşür olmuştuk.  
Onun Kıbrıs’taki kamu görevi, ta müsteşarlık mertebesine kadar uzanır.  En önemlisi, görev yaptığı bakanlıkta Turizm Bakanlığı müsteşarı olması ve ülke turizmi için canla başla çalışmasıydı.  Öylesine önemli görevler esnasında da, dünyada enternasyonal olan SKAL’un KKTC temsiliyetinde başkanlık yapmıştır.
Çok renkli hayatı ve büyük dayanışması vardı SKAL birliğinin.  SKAL vasıtasıyla gittiği ülkelerde KKTC’nin tanınmasına büyük katkılar sağlamıştı.
Emekli olunca bir süre turizmle uğraştı, sonra da kendini bestlerine ve kitaplarına verdi.
Yayınlamış kitapları şunlardır:
“Kıbrıs’ta Turizm, Kıbrıs’ta Geleneksel Türk Müziği (Birinci cilt), Kıbrıs’ta Geleneksel Türk Müziği (İkinci cilt), Musiki Tarihimiz (Türkçe) ve History of Turkish Music (İngilizce)”dir.
Onun hayatını kitaplaştırmak da bana nasip oldu.  Uzun zamandan beri hayatını kaleme almayı arzuladığını bana aktarınca oturup o kitap çalışmasına başlamıştık.  Hayli genkli bir hayatı vardı.
Tabii ki çok yakın bir ünlünün hayatını kaleme almak daha da zevkli oluyor yazın hayatında.  Onunla geçen her günüm ve her dakikam müthiş heyecan verici ve zevkliydi diyebilirim.  
Yaklaşık iki yıla yakın bir zamanımı harcayarak o kitaba hayat verdiğimde ve kitabın matbaa çıkışını ilk kez kendisine takdim ettiğimde çok mutlu olmuştu.  O kitabın ismini, “BESTEKAR VE MÜZİK ADAMI EKREM YEŞİLADA” koymuştum.   Kapağına da onun gençlik yıllarındaki papyonlu bir fotoğrafını yerleştirmiştim.  Kitabın ismi ile kapaktaki resim tam da uyun içindeydi.
O kitabın özelliği, Kıbrıs insanın hayatının en zor dönemlerinde, yoklukla varlığın çatıştığı süreçte bir gencin Kıbrıs’tan çıkıp ne büyük bir hazine durumuna gelişini, iyi bir aile reisliğini ve iyi bir babalığını ve de mükemmel bir bestekarlığını anlatmasıdır.  Onları anlatırken de Gönyeli’nin tarihçesine, bütün aile ağacına ve de toplumsal yaşam kültürüne kadar herşeyi onunla çalışarak belgelemek hayli heyecanlıydı.
Onun anlatılarında bana en ilginç gelen şey neydi bilir misiniz?
TRT’de yayınlanan bestelerindeki telif hakkının ödenmemesiydi.  Esasında Ekrem Yeşilada’nın doğal yapısında haksızlıklara tahammülsüzlüğüydü.  Bir de hakların yenmesiydi.
TRT’deki eserleri için telif hakkını araması, büyük bir hukuk savaşına neden oldu.  O davayı kazandı ve yayınlanan eserleri için gerekli ödemeyi de aldı.  Sadece kenisine şöyle denildi o dava sonrasında:
“Sayın Ekrem Yeşilada siz bu davayı kazandınız ama artık besteleriniz de TRT’de yayınlanmayacak.”
Ne kadar acı verici bir durum, değil mi?
Hem hakkınızı arayacaksınız, hem de bazı avantajlardan mahrum olacaksınız.  Lâkin atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.  Onun bütün besteleri, müzik literatürüne ve repertuarlara girmişti.  Onun bu dünyadan göçü sonrasında da o besteler çalınmaya devam edecek.  
Bir de Ekrem Yeşilada, TRT’yi dava eden ilk adam olarak Kıbrıs tarihine geçti. 
Onun kitabından sonra yayınlanmaya başlayan kitaplarımda, “kitaplarımın” listesinde hep onun ismi ve onun kitabı yer almaktadır ve alacaktır da.
Ekrem Yeşilada hocam, gerçekten arkasında çok değerli eserler ve araştırma kitapları bırakmış ve bu dünyadan göçmüştür.  Umarım onun değerini gelecek nesiller içinden çıkacak değerli araştırmacılar bilsin.
Allah’tan ona gani gani rahmet diler, yaslı ailesine en derin taziyelerimi sunarım.
Özetle, Ekrem Yeşilada bu dünyadan göçtü, bütün besteleri yetim kaldı...