Her zaman olduğu gibi güneyde Rum fanatizmi ve Türk düşmanlığı yeniden hortladı.  Rumların ırkçı, faşist ve Türk düşmanlığı ile bilinen  Rum Ulusal Halk Cephesi (ELAM) mensupları geçen gün bayrağımızı yakmakla, bir kez daha Rumların yüzlerindeki maskeyi düşürmüş ve değişmezliklerini gözler önüne sermiştir.

            Hele bir düşünün geçmişte bu efendilerden çektiklerimizi...  Özellikle on bir yıllık getto hayatımızda şu Rum fanatikler biz Türklere ne mezalimler yapmışlar, ne vazgeçilmez ambarolar uygulamışlar ve bütün bunlar bir yana, kendi fanatiklikleri ve Türk düşmanlıkları onların o kin deryasında boğulmalarına neden olmuştur.

            ELAM üyelerinin geçen gün yapmış oldukları sokak eylemi ve gövde gösterilerinde KKTC bayrağını yakarlarken, açmış oldukları pankartlarda da şu ifadelere yer vermişlerdir:

            “İşgalcilere boyun eğmeyeceğiz” diyorlar da başka birşey demiyorlar. O zaman kendilerine eski Rum Dışişleri Bakanı Markulli’nin sözlerini ve Rum fanatiklerinin yapmış olduğu katliamlar yüzünden çektiği acıyı hatırlatma durumundayız.

            Yine tekrarlıyorum...

            Rumların bugüne kadar başlarına ne gelmişse, bu saçma fanatikliklerinden ve “paylaşım” kültüründen uzak oluşlarından gelmiştir.

            Bu olay bize sınırımızda gönderdeki bayrağımızı indirmeye kalkan Rum fanatiğin yediği kurşunu, o kurşunla beraber yere yığılışlarını hatırlattı.  Bayrağımızı indirmeye kalkan o Rum, ELAM ve onun gibi düşünenlerce kahraman (!) ilan edilirken, şimdi da bayrağımızı yakan şu manyaklıkları gözler önüne seren ve Kıbrıs gerçeklerini göz ardı edenlerin de başlarına gelecekler bulunduğunu onlara hatırlatmak istersiz..

            İlk akla gelen şey, “Ankara bu duruma ne der, ve ne gibi önlemler alacaktır?” sorusudur.

            Ankara, TC Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay üzerinden yaptı açıklamasını.

            “Güney Kıbrıs’ta KKTC bayrağının yakılmasını şiddetle kınıyoruz.  Milli değerlere karşı yapılan saldırılar asla kabul edilemez.”

            ELAM’ın tahrikleri nedeniyle Ankara’nın yeni bir askeri operasyon yapmasına hiç gerek yok.  Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü devam ettiği gibi, bunun yanında adadaki Türk askerinin mevcudiyeti de bize güven ve Rumlara da doğru mesajlar vermektedir.

            KKTC siyasileri de, başta Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olmak üzere, birçok siyasetçi açıklamalarda bulunmuşlar ve ELAM’ın bu hareketini kınamışlardır.

            Galiba en önemli açıklamayı ve uyarıyı, TMT  Mücahitler Derneği Gençlik Kolu Genel Koordinatörü Veli Koreli yaptı.

            “Sabrın da bir hududu vardır” demiştir Koreli.

            Bana göre kınamalardan öte en önemli uyarı ve ikaz budur.

            Yani, “Ey fanatik Rumlar, siz şunları şunları yaparsınız da, bizim de sabrımız taşınca durum farklı olacak” demek istiyor Koreli.

            Rumların o fanatizmi değil mi adanın bölünmesine ve kalıcı hale gelmesine vesile olan?

            Yıllarca sokaklarda, meydanlarda Rum gençliği EONOSİS diye çığlık attı durdu, sonunda Türk gençliğinin “TAKSİM” tezi nerdeyse kalıcı bir şekilde 20 Temmuz 1974 sabahı ile biçimlendi, hududlar çekildi.  Türklerin özgürlük çizgisi...

            Demek hareket olmasaydı, şu fanaitk ve çılgın Rum gençliği tümden bizi Girit misali adada yok edeceklerdi.  Zaten Arkitas Planı da bunu öngörmüyor muydu?  Evet Akritas Planı bunu öngörüyordu.

            Allah razı olsun Anavatan’dan ve kahraman Mehmetçik’ten.  İyi ki zamanında müdahale ederek özgürlük hattını çekip, bize özgür ve düşmansız bir vatan hediye ettiler.  O harekat olmasaydı kim bilir başımıza neler gelecekti.

            1974’ten beri Kıbrıs Türkü’nün canını, onurunu, namusunu ve özgür topraklarını koruyan Mehmetçik bu adadan giderse halimiz ne olur?

            Adamlar tokadı yerler, yine de bayrak yakarlar, gönderden bayrak indirirler.

            İşte o nedenle zaman zaman vurgu yaparız.

            “Bizim görevimiz, karşımızdaki unsurun değişmezliğini dikkate alarak dört elle KKTC’ye ve kendi bayrağımıza sarılmamız, Anavatan’ın etkin ve fiiili garantörlüğünde geleceğimize sağlam adımlarla yürümemizdir.”

            Ve aklımdan, yakında Berlin’de başlatılacak olan üçlü Kıbrıs görüşmeleri geçiyor.

            Sesi soluğu çıkmayan Rum toplumu lideri Nikos Anastasiadis hangi yüzle çıkacak BM Genel Sekreteri’nin önüne, bu çirkin bayrak yakma olayından sonra? 

            Lakin bunların yüzlerinde öyle bir deri var ki, yüzlerine tükürseniz yağmur yağdı sanacaklar.  Yine Anastasiadis hiçbirşey olmamış gibi Berlin’deki görüşmelere gidecek ve masaya oturacak.

            Hadi canım siz de...

            Artık bu görüşmelerin kesinlikle anlamı kalmadı.  Zaman zaman bayrağımızı gönderden  indirmeye kalkan, bayrağımızı yakan bir milletle mi bir gelecek paylaşacağız?  Bu mümün değil.

            Hani bıçağın kemiğe dayandığı bir zamanda neler olabileceğini insan düşününce, Rumların son darbeyi de alabileceğini düşünüyorum.

            Onlara indirilecek son darbe, KKTC’nin tanınması ve o dönülmezliğin onların suratına çarpılmasıdır.

            Şayet bugünkü KKTC siyasilerine bakarsanız, sağcısı ile, solcusu ile sosyal demokratı ile şu bayrak yakılması meselesi sonrasında tümünün de aynı sesi verdiğini ve aynı frekanstan konuştuklarını görürüz.  Ki bu da, Rumların değişmezliğine bir yanıt teşkil etmektedir.