Asla unutamayacağımız 8 Ağustos 1964 Erenköy çarpışmalarının üstünden tam 55 yıl geçti.  Defterini kitabını ve üniversitesini bırakıp askeri gemilerle Erenköye çıkan ve bir inancı simgeleyen cesur gençlerimizin hayatlarını ortaya koydukları o ünlü gün

        21 Aralık 1963le başlayan Rum saldırıları ve Türkleri yok etme planları kendini gösterirken, durmak bilmeyen göç, savunmasız Türk köylerinin yakılıp yıkılması, toplu katliamlar ve meçhulde kalan yakınlar, hatta birbirlerinden haber alamama, bir inancı koydu ortaya.

        “Ya onlar da yaşayacak, ya biz de öleceğiz dedi üniversiteli gençlerimiz.  TMT yeraltından yer yüzüne çıktıktan sonra bütün Kıbrıs Türkü küçüğünden büyüğüne, yaşlısından çocuğuna tümden mücahit oldular var olmak için.

        Savaş veya bir ölüm kalım durumlarında  haber alamama, uzaktakileri çıldırtır.  Düşmanın yolları kestiği, iletişim ağımızı kuruttuğu, masum çocukları banyo küvetinde katlettiği ve savunmasız insanlarımızı toplu mezarlara gömdüğü bir zamanı yaşarken büyük bir hareket başladı Ankara, İstanbul ve İzmirde.  Yani Türkiyede yüksek öğrenimde olan Kıbrıs Türk gençliğinde.   O hareket, her şeylerini arkada bırakmak ve kendi yakınları ve tüm Kıbrıs Türkü için Kıbrısa çıkarak savaşma arzusunun hareketiydi.

        Önce sekiz on tane otobüs kiralayıp bir kısım gencimiz tuttular Antalyanın yolunu.  Validen ve tüm yetkililerden silah yardımı ve gemi istediler Kıbrısa gelip çarpışmak için.  Ama olmadı.  Kimse onlara ne silah verdi ne de gemi.  Ta İstanbuldan ve büyük kentlerden kopup gelen ve “ölüm kalım için kendilerini yollara atan bu gençler dururlar mıydı?

        Ne vali dinlediler ne kaymakam.  Kırdılar silah satılan dükkanların vitrinlerini ve bütün silahları aldılar, sonra da limanda bir gemiye el koydular.  İçlerinde denizcilik öğrenimi gören genç kaptan adayları da vardı.  Bu olay bir deprem yarattı hem Antalyada hem de Ankarada.  İsmet İnönü zamanın başbakanı olarak her dakika her saniye o gençlerimizin durumunu izledi durdu.  

       Neticede “Ankara’ya bir temsilci grup göndersinler, onlarla konuşmam lazım dedi İsmet İnönü.

       İsmet İnönü onlara ne dedi biliyor musunuz?

       “Siz bize lazımsınız.  Genç beyinlerin, eğitim ve irfan ocağında olan sizlerin cephelerde işi ne?  Türkiye sırası gelince yapacağını yapar.dedi.  Ama onlar onu dinlemediler.

       İnönü Zaferlerini kazanmış, büyük meydan savaşlarında bulunmuş, cephede varlıkla yokluk arasındaki ince çizgide kalmış İstmet İnönü’ye söz geçirilirler miydi?  O, son noktaya kadar sabrını zorlayan bir savaş ve devlet adamıydı.

        Öylesine bir saplantı içinde gördüler İnönü’yü gençlerimiz.  Kimisi de İnönü adam çatlatır dedi. Hatta kimileri İnönü’yü duyarsızlıkla suçladı.  Halbuki orada tecrübe konuşmuştu.

            Kendi aralarında konuşurken birisi İnönü’ye sorası gelmişti.

            “Lozan Anlaşmasında Kıbrısı neden elden çıkardınız?  Bu güzel adada Rum’u ve İngilizi neden başımıza bela ettiniz, şimdi de siz çekin bizim derdimizi.

        Kıbrıslı Üniversite gençliğinin çarpışmak için adaya gelmesi hususunda yoğun bir askeri hareket başlamıştı.  Türk ordusu da Kıbrısa gideceklere yardımcı olmaya karar vermişti.  Zaten üniversitedeki bazı gençler TMT mensubuydu.  Askeri makamlar alelacele Kıbrısa gidecekleri kamplara gönderdiler ve silah eğitimi yaptırdılar.

       55 yıl önceki vatanı ve kendi kanlarından olanları kurtarma savaşı öyle başlamıştı. Nitekim Türkiye’deki bir kısım ünüversiteli gencimiz, oluk oluk çıkarma gemileri ile çıktılar Erenköy sahillerine.  Çorak ve çıplak tepelere baktılar.  Bütün çevre Rum mevzileri ile doluydu.    Oralardan ne kervan geçerdi, ne de tek bir kuş uçardı.  Sanki de Allahın unuttuğu bir diyardı oraları.

        Bütün hazırlıklar başlamıştı savaş için.  Bir taraftan Erenköy mücahitleri, öte taraftan da Rumlar ve EOKA’cılar.  Öylesine bir gerilim içindeydi ortam.  Bu arada Rumlar tarafından adaya sokulmayan Rauf Denktaş da Erenköye çıkmıştı mücahit üniforması ile askeri gemiyle.

        İşte öyle bir zaman sürecinde başladı bombalar atılmaya Erenköy halkının ve Erenköy mücahitlerinin üstüne.  Silahlar acımasızca sıkılıyordu Rum mevzilerinden Erenköy’deki halkın üstüne.  Sanki de gökten ateş yağıyordu.  Tarih: 8 Ağustos, 1964’tü. 

        Bir ölüm kalım savaşı verdi orada Erenköy mücahitleri. Kimisi şehit oldu kimisi malul gazi.  Kimisi sevdalarını unuttu o savaşta, kimisi umutlarını yitirdi.  Ama inançları hep yüreklerinde kaldı.  Lakin Türk jetleri sonunda imdada yetişti.

        Türk jetleri bir gümbürtü ile gelmeseydi, Erenköy mücahitlerini yok etmek için yaklaşan Rum ve Yunan konvoyunu yok etmeselerdi bugün ne Erenköy mücahidi olacaktı ne de Erenköy halkı.  Yiyecekleri ve mühimmatları da tükenmişti.  Rumlar tarafından uçağı düşürülen Türk pilotu Cengiz Topel ve arkadaşlarının o Rum konvoyunu öyle bir ezişi vardı ki, tarihe geçecek bir hava saldırısıydı o an.

        Ne yazık ki Cengiz Topelin uçağını düşürdüler ve onunla beraber pek çok şehit verdik o savaşta.

        Bugün 8 Ağustos  Tarihin sayfalarına altın harflerle yazılan bir destanın  günü...  Acıların, kanların ve kederlerin yaşandığı bir gün.

       Şayet tarih geri dönse veya 8 Ağustos gibi bir olayı şimdiki gençler yaşayacak olsa Erenköye çıkarlar mıydı? sorusunu soracak olsak ben şahsen “hayır der veya tereddütle cevap verirdim.

        Çünkü o zamanların ulusal dava anlayışı ile şimdiki gençlerin, o Annan Planı için meydanlara dökülen gençlerin anlayışları çok çok farklıdır diye düşünüyorum.  Yani öyle bir olasılıktan uzak görüyorum şimdiki gençleri.    Fakat yine de yazmak çizmek ve anlatmak lazım gençlerimize bu toplumun buralara nasıl geldiğimiz.  Bu topraklar üstüne KKTC bayrağının nasıl dikildiğini, bu toprakların nasıl vatan yapıldığını söylemek ve Kıbrıs gerçeklerindeki anlamlı savaşların özelliklerini ve inançlarını kafalarına sokmak lazım.  Onlar anlarlar veya anlamazlar.  Yine de konuşmak lazım.

       Böyle bir anlamlı günün özellikleri ile o şehitlerin mezarları başında anılması, o mezar taşları önünde ağlayan anaların gözyaşlarını dökmesi ne kadar anlamlı ve hazindir, değil mi?

       “8 Ağustos 1964 Erenköy çarpışmalarında Kıbrıs Türk gençliğinin yazdığı unutulmaz bir destandır o destan. Bu savaşta şehit olan kardeşlerimizin önünde tazim ve saygı ile eğilir, her zaman onların aziz hatıralarını yaşatma heyecanı içinde olduğumuzu vurgularım.  Benim cesur kardeşlerim