Aşık olunca insan ne olur

“ Ben aşık olduğumda / Ellerimi adımlarıma göre / Sallamayı unutmuştum” der şair.

Şair ve edebiyat öğretmeni Arif Nihat Asya’nın İngiliz sömürge döneminde Kıbrıs’da öğretmenlik yapmışlığı da var.

 Müfettişler çağırmış huzurlarına bir gün Asya’yı, demişler ki  ‘ seninle ilgili ihbar var.   Soruşturma açtık hakkında, talebelerinle karşılıklı sigara içiyormuşsun.

Kiminle, kiminle içmişim, diye sorar Arif Nihat Asya.

Süleyman’la içtiğine dair fotoğraf da var elimizde.

O mu,  der Asya Hoca ve devam eder cümlesine, O  talebe değil, şair O  şair.

Aşık olduğunda ellerini adımlarına uygun olarak sallamayı unutan şair Süleyman Uluçamgil’dir.

Anasının ‘ gara başlı kuzucuğum’ diye sesleyip sevdiği Süleyman Uluçamgil  1944 yılında Kıbrıs’ın dağ köylerinden olan Fota ( sonradan Dağyolu ) köyünde doğmuş ve henüz yirmi yaşına ya basmış ya basmamış genç halinde 1964 yılında, Kıbrıs Rumlarının ve Yunanlıların, Kıbrıs Türklerine saldırıları üzerine,  Türkiye’de üniversite eğitimi gören yüzlerce  Kıbrıs Türkü gibi soydaşlarının, konu komşularının, ailesin yanında, onlarla birlikte zülme karşı direnmek için, öğrenimini bırakarak geldiği vatanı Kıbrıs’ın Dillirga ( sonradan Erenköy ) bölgesinde Rumların hazırlayıp tuzakladığı lokum kutusu içine el yapımı bubi tuzaklı bombanın patlaması sonucu 1964 Ağustos ayında şehit olmuştur.

Daha yirmili yaşları tutmamışken, hem de neredeyse kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde Kıbrıs’ın ve Türkiye hükümetleri ve basını ile Fransa’nın yanında yer alırken Cezayir’in kurtuluş mücadelesinde ‘ Paris’te manken olun dediler  /  Cezayir’de kefen olduk biz’ demek, diyebilmek her şairim diyenin haddi değildir, bunun için şairim demek değil, şair olmak gerekir.

Şairdi. Muzaffer Tayip Uslu, Rüştü Onur onun yaştaşı sayılır.

Kıbrıs Türklerinin özgürlük mücadelesi içerisinde Türkiye ile olan gönül bağı çok önemli yer tutar

‘İnanıyorum bir tek vatana,
Yüreklere değdin dibelikten,
Ne çıkar aramızda Akdeniz varsa,
Ne fark aramızda,
Hep aynı sınırlarda sıvanmışız,
Kimimiz ölürken diyoruz,
Kimimiz ölürkana'

Uluçamgil  yukardaki şiiri bu inançla yazmıştı. Okumak ve yazmak yaşamak diye bir derdi vardı.

Benim doğduğum köylerde / Türkçe konuşurdu bütün insanlar, /  Türkçe günaydın demek vardı, / Güneşe karşı sokaklarda,/  Şükretmek vardı besmeleyle. /  Yeter ki hiçbirşeycik olmasın, /  Benden sonrakilere yadigâr kalsın. / Zeytin ekmekten sonra, /  Sigaram kahvem, İngiliz anahtarlarımın yanındaki, /  Türk kütüphanem.

Ve sanki biliyordu

‘Durup dururken  / simitçi çığlığı gibi Aklıma geldi ölüm   /  Oysa ki benim  /  Üniversite kapısında Dökülen yapraklara şiir yazmaktı Düşündüğüm.’

Diye de yazmıştı.

Şiir ona saygı borçlu.