Çok değerli dostum, malûl gazi ve hayatını Kayıp ve Şehit Ailelerine adayan Ertan Ersan, maalesef genç denecek yaşta hayatını kaybetti. 

Hemen hemen her gün gazete sayfalarında gördüğümüz pek çok tanıdık simanın resimleri ve ölüm nedenleri, adeta yüreğimizde derin bir yara açar.

Hani derler ya “O mendebur hastalık” diye...  İşte Ertan Ersan da o mendebur hastalıktan hayatını kaybetti.  Hem de iki üç ay gibi çok kısa bir zamanda.  Ne kadar acıdır değil mi?  Acılı insanlara merhem olan, yüreği ipek kadar yumuşak ve sevgi dolu Ertan’ın gidişi ile arkasında çok derin izler bıraktı diyebilirim.

Anımsadığım kadarı ile “Şehit Aileleri ve Malûl Gaziler Cemiyeti” 1974 Mutlu Barış Harekatından sonra  veya hemen önce kuruldu ve Kıbrıs Türkü’nün acıları muazzam bir özveri ile belgelendi.  Şayet o Cemiyet’e giderseniz, duvarlarda kronolojik sıraya göre bütün şehit ve kayıpların resimlerini görürsünüz.  

Zaman zaman sevgili Ertan’a uğradığımda adeta acılarım ve kederlerim tazelenirdi.  O, hep o acılarla yaşadı ve pek çok insanın yüreğindeki yarayı hafifletti.

Ertan Ersan’dan önce de bu cemiyetin başkanlığını, KKTC Kurucu Meclis Üyesi rahmetlik Tünay Baykara üstlenmiş ve uzun zaman o cemiyette faaliyette bulunmuştu.  Anımsadığım kadarı ile Tünay da o mendebur hastalıktan ölmüştü.

Bu cemiyet, bence en fazla ve en üst düzeyde, Ertan Ersan zamanında toplumda kendini gösterdi ve gerek Türk, gerekse yabancılar için bir propaganda aracı olarak o duvardaki resimleri onlara gösterdi.  O fotoğrafları gösterirken de, Kıbrıs Türkü’nün nasıl var olduğunu hiç durmadan anlattı durdu.

Sadece onlar mı?

Ertan Ersan dostum, ulusal mücadelenin başlangıcından, ölümlerin son bulduğu zamana kadar olan kayıplarla ilgili sanırım beş veya altı tane belgesel kitap yayınlattı.  O yayınlanan beş altı ciltlik kitaplar, pek çok yazara kaynak teşkil etti. 

Gerçekte, her şehidin ve her kayıbın bir hazin öyküsü vardır.  O fotoğrafların ve o kitapların altında onların ayrı ayrı öyküleri ve kaybolma maceerları yazılmış ve hatırlatılmıştır.

Ertan Ersan’nın en hoşuma giden ve her zaman takdir duygularımla onun çalışmalarıydı.  Cemiyetin varlığını yaşatmak ve kamuoyunca kabul ettirmek için konferanslar düzenledi.  Türkiye’nin çeşitli illerinde seri çalışma ve toplantılar yaptı.  Özellikle askeri kanatla çok mükemmel ilişkileri vardı.  O ilişkiler, sosyolojik ve psikolojik anlamda her zaman kabul gördü ve Ertan Ersan, Türk askerinin de gönlünde taht kurdu diyebilirim.

Şehit ve Kayıp Aileleri ve Malul Gaziler Cemiyeti olarak adada görev yapan Türk komutanlarınca takdir topları ve onlardan cemiyet için maddi ve manevi destek gördü.  Özellikle Türk askerinin bu tür cemiyetlere ve cemiyetin mayası haline gelen şehit ve malul gazilere olan hassasiyet bilinen birşey. O nedenle askeri kanadın Ertan Ersan’ın bizzat defin işlerinde büyük rol oynadı. 

Ertan Ersan ne bakandı, ne de Cumhurbaşkanı.  O savaşta çarpışırken ciddi şekilde yaralanan ve hayata tutunmak için binbir zorluklar çeken bir mücahit ve malul gaziydi. 

İşte o anlamda asker, Ertan Ersan’nın cenaze töreninin devlet töreni ile gerçekleşmesini istemiş ve herkes de askeri kanadı takdir etmiştir.

Ben ona inanıyorum...

Ertan Ersan’ın arkasında bıraktığı eser ve taşıdığı özgürlük bayrağını, ondan sonra gelen arkadaşımız başarı ile taşıyacak ve yarım bıraktığı misyonunu devam edecektir.

Hele bir düşünün...

Hala daha Kıbrıs Türklerinin dünya kadar kayıp insanları var.  Ara ara DNA sonucunda bulunan kemiklerin kimlik tespiti ile ailelere teslimi gerçekleşirken, acılar da deşiliyor ve tazeleniyor.

Kayıpların bulunması konusunda da büyük emek veren Ertan Ersan’ın, hayata yeni atılan şehit çocuklarının da devlette istihdamlarına yönelik büyük uğraşlar verdiğini düşünüyorum.

Ne söylesek ve ne yazsak boş... Ertan Ersan aramızdan ayrıldı ve gökkubbede bir yankı bıraktı arkasından.  O yankı, onun yüreğindeki toplum sevgisi ve düşmana karşı hazırlıklı olma uyarısının ta kendisidir.

Allah’tan on gani gani rahmet, yaslı ailesine başsağlığı dilerim.