Geçen gün Larnaka üzerinden güneye gelen turistler kuzeye geçmek iserken, Rum yönetimi tarafından engellenmişlerdir.  Bu nasıl bir gelecek arayışı veya Rumlarla böyle bir tutum karşısında nasıl bir gelecek kuracağız, bunu anlamak mümkün değil.

            Meclis Başkan Yardımcısı Zorlu Töre bu konuda bir beyanat vererek şu ifadeyi kullandı:

            “Rum Yönetiminin bu hareketi ne ilktir, ne de son olacaktır.”

            Sanırım bu ifadeyi ben de defaten kullanmışımdır.  Zorlu Töre bu ifadesi ile geçmişi ve gelecek endişesini dile getirdi.

            Rumların hala ne yapmak istediklerini anlamak mümkün değil.  Gerçekte ne istediklerini biliyoruz da, yine de bize darbe vurmaya çalışırlarken, kendi oturdukları dalı kestiklerinin farkında değiller Nasrettin Hoca misali.

            Genellikle yabancı turistler, gidecekleri ülke veya ülkeler arasında mutlaka geniş bilgi alırlar.  Herhalde Larnaka’ya gelen turistlere bir bilgi vermiştir tur düzenleyen acente.

            demişlerdir. “Kıbrıs güzel bir ülkedir.  Denizi masmavi, kumsalları sıcacıktır.  Güneşi boldur. Kıbrıs yemekleri de güzeldir. Kıbrıs’ın toprağından tarih fışkırmaktadır.  Kıbrıs’ın güneyine gidince, sınırdan geçerek Kuzeyin güzelliklerini de görebileceksiniz”

            Lakin o yabancı turistler güneyden kuzeye geçmek isterken, büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır.  Çünkü kendi acentelerinin verdiği bilgiler doğrultusunda kuzeye geçememişler ve “YARIM KIBRIS”ı görmekle yetinmiş olacaklardır.

            Ne acayip durum...

            Rum siyasiler bir taraftan sözde çözüm için “olumlu” mesajlar verirlerken, bir taraftan da KKTC’yi ve KKTC’nin turizmini sabote ediyorlar.

            Rumlar kuzeyin fiziki, kültürel ve tarihi yapısını sabote ederlerken bilmelidirler ki bu hareketleri ile, kuzeye geçişi engellenen turistle Kıbrıs’ın kuzeyi ve iki taraf arasındaki ihtilafı öğrenmek için merak uyandırmışlardır.  Bence turistlerkendilerince şu soruyu sormuşlardır birbirlerine.

            “Rumlar neden Kuzey bölgesine geçişimizi engellemişlerdir?  Halbuki bizden önce güneye geçen pek çok dostumuz ve arkadaşımız güneye indikleri halde kuzeye geçmişler ve kuzeyin bütün güzelliklerine ve tarihi binalarına tanık olmuşlardır.”

            Bu sorular karmaşası içinde güneye geçen turistler bu kez yapacakları araştırmalarda, kendi acentelerinden öğreneceklerdir kuzeye geçmenin yollarını.  Ve acenteleri onlara şöyle diyeceklerdir:

            “Biz kuzeyle de çalışıyoruz.  Kıuzeydeki acenteler, kuzeyi de pazarlamaktadırlar.  Bu kez sizi kuzeye gönderelim de kuzeyin güzelliklerini ve doğallıklarını görerek, hatta Türk yemeklerini tadarak nasıl bir ülke olduğunu anlayıınız.  Gerçekte kuzeydeki denizler, sahiller ve doğallıklar daha güzel ve daha fazladır.”

            Bir de şunu anlamak mümkün değil.

            Malum kuzeyle güney arasında seyrüseferler yapılmaktadır.  Rumlar kuzeye, Türkler de güneye geçmektedirler.  Lakin kuzeye geçen Rumlar, güneye geçen Türklerden çok fazladır.  Niçin?  Çünkü dövizin tırmanışı ile Rumlar euro bozarak kuzeyden TL bazında alış-veriş yaparak ceplerini güçlendirmektedirler.  Bunları bizim acentelerimiz anlatmayacaklar mı kuzeye geçen turistlere?  Bal gibi de anlatacaklardır.

            Bana göre şimdi yapılması gereken tek şey, Turizm Bakanlığı’nın Rumların bu tutumunu Avrupa’daki seyahat acente ve birliklerine protesto edip, kuzeyin doğallığını ve ucuzluğunu bildirmesi gerekir.

            Herhalde Turizm Bakanlığı bu konuda gerekli önlemi alacaktır.

            Şimdi gelin de “Birleşik Kıbrıs” için bu adamlarla masaya oturun.

            Mesela güneye geçen turistler, Rum tarafında tarihi dokunun çok güzel olduğunu sanırlar.  Halbuki Rumlar, bütün tarihi binaları yıkıp yerine beton binalar yapmışlardır.  Bunu geçmişte çok bariz bir şekilde yaşadık.

            Geçmişte Turizm  Bakanlığındaki görevlerimiz esnasında yabancı ülkelerden gelen tur operatörlerine Saray Otel’in roof-barında yemek verirdik.  O tur operatörleri kentin kuşbakışına bayılırlardı.   Tur operatörlerinin ilgisini çeken birkaç şey vardı.  Bunlardan birincisi Lefkoşa kentinin bölünmüşlüğünde Rum tarafının tümden betonlaşmış hali, ikincisi de kuzey topraklarında antik ve nostaljik binaların korunması ve o eski Osmanlı binalarının arasından yükselen ince hurmalardı.  Tabii ki sınırlara çekilen teller ve mevziler de onların merakını mucip olan şeylerdi.   Bir de Türk yemekleri...

            O yemeklerden birinde bir tur operatörü bana şöyle demişti:

            “Biz kuzeyi niçin pazarlarız?  Çünkü doğallığı ve tarhi dokusu çok zengindir.  Rumlar koskoca kenti beton yığınına çevirdiler.  Müşterimize beton bina gösterecek olsaydık, kendi ülkemizde de gösterirdik.  Biz doğallık ararız sizin kuzey doğallığınız gibi.”

            Bırakın Rumlar güneye gelen turistlerin kuzeye geçişini engellemeye devam etsinler.  Bilmezler mi ki, bu hareketleri ile sadece kendi egolarını tatmin ederler ve adaya gelen turistlerin tepkisini alırlar.